- 698 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Meçhule Mektuplar
Çok zamandır aynı idi değişmezdi gecelerimiz. Son günlerde, o sarsıla, sarsıla ağlardın ben sigâralar içerdim peş peşe ağlardı , fakat bilmezdin göz yaşlarının, tümü kaderin deki yazının kelimesini bırak harfine dahi silmeyeceğimi.
Dedim Ya : hep aynıydı gecelerimiz. Buğulu camın ardındaki sokak lambasında teselli bulurduk. Sanki kar,yağarken kimilerine göre garip bir alışkanlıktır belki kim bilir : Bağzanda sobanın üzerinde ki çaydanlığın gizemli cızırtılarını dinlerdik. Hiç konuşmadan : bir çocuğun annesinden ninni dinlediğimiz gibi.
Ben ona ağlarken katılmazdım. Gerçi niçin ağladığını bilmezdim Çoğu zaman çoğu zaman bahaneler bulurdu kendince; Sudan bahaneler…En ufak bir tartışmada sığınırdı göz yaşlarının ardına . Belki yüreğimin katı olduğunu düşünürdü: neden yalan söyleyip çıkıp ta şimdi yağan karın altında aramak gelmiyor içimden onu
Çünkü giderken açık bıraktığı gönlümdeki kapı hala açık …
Yine soba üzerindeki çaydanlığın cızırtılarını dinliyorum. Pencereden sokak lambasının altındaki yağan kara bakarak bir musiki gibi ama farklı bir şey var.
Ben ağlıyorum………
Ama inkâr edemem. gece gibi karanlık saçlarını ve ay gibi parlak yüzünü özlediğimi. Hoyrat bir rüzgâr esiyor sanki. Yağmur damlaları gibi yuvarlanan göz yaşlarımı üşütüyor; boğazıma bir şeyler düğümleniyor taş gibi. Sonra o taş gibi şeyi yutuyorum. Sanki nefes alsam seni kaybedeceğim açsam gözlerimi hayalin silinecek gözlerimden, bilirsin duygular davetsiz misafir gibidir. Giderken açık bıraktığın gönül kapılarımdan girdiler.
Ve işte açmıyorum gözlerimi.
Meçhule Mektuplar II
Bu benim ona yazdığım eline geçmeyen, göndermediğim veyahut gönderemediğim bilmem kaçıncı mektubum;her ne hikmetse bilmiyorum ama beynimdeki düşünceler iki noktada birleşiyor.Birincisi mektupları hep gece yazarım camın önünde sokak lambasına bakarak, yarasalar mı ilham getirir sokak lambamsımı bilmiyorum ikincisi gece insan daha cesur oluyor geceleri düşündüklerimi sabah ilk iş yapmak olacak diyorum ama yapamıyorum.
Bazen kendi kendime sorular soruyorum acaba diyorum ona olan duylularım körelmiş midir sonra kendi sorularıma kendim cevaplar buluyorum eğer duygularım körelmiş olsa diyorum ona bu mektupları yazarıyım ve bir sanat eseri gibi saklar mıyım .Bir hisse senedi gibi, değerli bir tablo gibi.
Tabi bu soruların gerçek cevaplarını bende bilemiyorum.omuzlarımın taşımayacağı yükleri taşıyamamaktan mı korkuyorum onu da bilmiyorum .
Zamanla duygularıma gem vuramadığım için şimdi tutup ta zamanı suçlamanın bir anlamı yok suçlamıyorum işte bende zamanı buna hakkımda yok zaten.
Şimdi yüklendiğim sorumlulukları bir hamalın sırtındaki yükü devenin sırtındaki kamburu taşımaya mecbur olduğu gibi bende bu sorumlulukları taşımaya mecbur hissediyorum kendimi.
Ve işte zaman ilerledi sırf bize inat olsun diye saatin akrebiyle yel kovanı on ikide buluştular.zoraki gözlerimi kapatmak istiyorum ve dahası uyumak .Uyumak öyle kolay iş değil insanın uyuması için kendisiyle barışık olması gerek ben nasıl barışırım kendimle ben benliğimi ona verdim ve o yok işte.
Beklenen gün gelir ve beklenen gelmezse intiharın eşiğine gelmişin demektir.
Meçhule Mektuplar III
Ona hep yazıyorum yazdıklarımı da bende kalan son resminin yanına bırakıyorum beni anlasın diye bilmem ne kadar anlayabilirse?
Bilmiyorsun? Beni ilk o görmüştün ağlarken belki son olarak ta yine o görecek . Önceleri ağlamaz mıydın? nadiren de olsa ağlardım, belki de kendimi haklı çıkarmak istediğimden hatırlamıyorum. Önceleri de ağlardım ama ilk defa onun yanın da ağlamıştım. Pınarın önünde ki seti o kaldırdı. Şimdi biteviye akıyor.
Yokluğuna kahrediyorum çokça hıncımdan yumruklarımı sıkıyorum. Çaresizliğimi ortaya koyuyorum gözlerim bir noktaya takılıyor. Zamanın ne kadar geçtiğini bilemiyorum. Masa saatinin çalmasıyla kendime gelip telefona sarıldığım çok oluyor . Gülme bana. Anla beni.
Hayallerime gücüm yetmediği zamanlar kalemime sarıldığımı bilir o. Tüm, hıncımı kağıttan kalemden alırım sanki, sanki beni yalnız onlar anlarmış gibi beni, parmaklarım uyuşuncaya kadar yazmak isterim. Sabahlara kadar peş peşe sigaralar yakarım her nefeste eridiğimi bile, bile. Maziyi Nostaljiyi düşünürüm ve mutluluğu.
Mazi: Gökte kayan yıldız
Nostalji: O yıldızı yakalamak
Mutluluk: Onun anlamını bilemiyorum
Ve yine hıncımı kağıtlardan alıyorum. Şiirler yazıyorum perçemleri dağınık bir şairin halini anlatıyorum. Yalnızlık beni yalnız bırakmıyor.Yalnızlığım Ah benim suç ortağım.
Ezanlar okunuyor horozlar peş peşe ötüyor. Sabahın olduğunu duyuruyorlar bana. Oysaki ben sabahı gözlerim açık karşıladım gece uyurken.
Birazdan dışarı çıkacağım utanıyorum; güneşin yalnızlığımı yüzüme vurmazsıdan korkuyorum. Birazdan sahile gideceğim. Bir demet çiçek atacağım denize balıklara. Çünkü balıklar beni ondan daha iyi anlıyorlar.
Sevgi kelimesi artık bana içli şarkıları hatırlatmıyor. Yarama üstüne tütün basıyorum aksine.
Bu kahreden yalnızlık ne zaman bitecek. Aynı dünyada yaşayıp ayrı dünyalardaymış gibi görüşmemek. Kahrediyor beni. Arttık binlerce kilometrekarelik yeryüzü dar gelmeye başlıyor bana. Deli gönül ıssız denizlere götürmek istiyor beni. Yaralı bir yürek ve hurda bir tenekeyle.
Yokluğuna alışamadım! Çoğu zaman karabasanlar basıyor. Duygularım bir yudum hıçkırık oluyor bazen duygularımın tercümanı yok. Yok anlayan dilimden zamanın unutturamadığı hatıralar. Film şeridi gibi geçiyor gözlerimin önünden .
Evet, evet kararlıyım sabah ilk işim bir demet çiçek alacağım balıklara atacağım.sana yemin ve sonra kırık bir kalple hurda bir tekneyle açılacağım ıssız denizlere
Meçhule Mektuplar IV
Ve işte yine yazıyorum sana kahretsin………
Onun yokluğun beynimde depremler oluşturuyor en şiddetlisinden ..
Onun yokluğu ıssız bir dağ başında tam sigarayı canım çekmişken çakmağımın taşını bitmesi gibi bir şey kahretsin…..
Ben istemez miyim onunla barışmayı ben istemez miyim James GARDAN’ın bahşişi kadar olmasa da gönlümden koptuğunca bir çocuğun minicik avuçlarına harçlık bırakır gibi gönlümden akan sevgi pınarını ona vermeyi.
Ben ne kadar feryat etsem de onun yüreğinin kulağı sağır gözleri köre olsa artık bende bu ayrılığa tahammül edecek ne bende yürek nede dizlerimde takat kalmadı .
Sonra enteresan hayallere dalıp düşünüyorum kavuşsak diyorum yoksulluk denen törpü aşkımızı törpüler mi bilmiyorum.bildiğim bir şey var oda onsuz olmuyor işte.
Şairin dediği gibi:
Bize uzak değil vuslat
Aşk denen zehri sende tat
Ben peşinden koşuyorum
Mutluk benden kaçan at
Vefa İstanbul da bir semt olmaktan çıkmalı bence dostluk ,aşk kendi anlamlarını bulmalı.
Dışarıdan cama vuran yağmur damlaları bana ağlamayı hatırlatıyor utanmasam ağlayacağım.
Ve utanmıyorum işte …
hafiften penceremi açıyorum içeriye soğuk bir hava doluyor bahçedeki kavak ağacım beni teselli etmek için selamlıyor sanki bir küçük kedi balkonuma sığınmış üşümüş bir o kadarda ıslanmış gözlerini kırpıştırarak bana bakıyor sanki gel dememi bekliyor. Sığınacak yerleri olamayanların durumlarına üzülüyorum kendi derdimi bırakıp saçak altlarına sığınan çocukları ve kimsesizleri düşünüyorum .Yağan yağmura aldırmadan dışarı çıkmak istiyorum gerçekleri anlaya bilmesi için insanı gerçeklerden biraz olsun uzaklaşması gerekir diyorum .
Benimle beraber birkaç sokak lambası kalmış dışarıda ve birde ıslanmış bir kedi
Açık bıraktığım pencereden küçük kedi içeri giriyor ve koltuğa kıvrılıyor.sanki burası eviymiş gibi…..
Yıllardır açık bıraktığım gönül penceremden hala o girmedi işte ona üzülüyorum…
Yüreğindeki buruk bir acı gizemli bir hıçkırığa dönüşür bu mektubu okurken lacivert bir akşam üstü ikimizde hala aynı duyguları paylaşıyoruzdur onunla ,bunu hissediyorum belki mektup halinde gelmezde bu yazdıklarım bir gazetenin en ücra köşesinde veya bir dergide rastlarsın.
Onunda cesaretin bir kalemin şiir yazarken en önemli yerinde kırıldığı gibi kırılmadıysa eğer bana seslenecek biliyorum bunu hani son mektubunda göz yaşları kaleminin mürekkebinden eken davranmıştı kalemi Sen.. demiş Ben… ayrı dünyalar demişti oysaki gözleri balık … su… renk çiçek derdi.
Bilmem inanırımsınız ilk günlerdeki gibi kızgın değilim ona önceleri ismini anacak olsam dudaklarıma ateş değiş, günah işlemiş gibi olurdum ve nedense kendimi suçlu hissederdim.Oysaki şimdi öyle değil onun ismini andığım zaman ne bileyim işte tarifi imkansız bir haz veriyor bana niçin anlaşamadığımıza hala inanamıyorum pekala iki mağrur isnada anlaşa bilirdi.
Düşünüyorum da onun yokluğun neyse her neyse!