CANCAN CÜNEYT 2
Kasaba kızlarını kandırmak nede kolaydı .Cancan Cüneyt in kardeşi Sibel kızları başına toplamış bir şeyler anlatıyordu.Neyse artık, hepsi ayaklarını ileri uzatıp duruyordular.Biraz daha yaklaşınca anladım ki bizim ki İstanbul da baleye gittiğini,balede ayaklarını nasıl yaptıklarını anlatıyordu.Zavallı kızlar ağızları açık onu dinlerken ,Sibel e kendilerini beğendirme yarışına girmiştiler.Ayağımızı şöyle yapıyoruz diyordu. Sibel.Kızlar da şöyle mi ,böyle mi diye deneyip duruyordular.Hayır diyordu sürekli,ne yapsalar hayır.Tek yapabilen o.Arada da bale kıyafetini ve papucunu anlatıyordu.Kızlar ayaklarını onun tarifine uygun yaparsa sanki baleye kabul edileceklerdi.Bu arada tek otorite de bizim geberik Sibeldi.Zaten o kadar zayıf ki her yeri her yana dönüyordu.Onu sonuna kadar dinledim ama ben bacağımı gerilen bir leylek gibi hiç uzatmadım .Yalan olduğunu biliyordum,hadi eve gidelim dedim ama gelmedi.Kendi rızasıyla eve gelirken çok keyflenmiş olmalı ki hoplaya zıplaya ,sonunda paslı bir teneke ayağını kesti.Kızların ahını mı aldı bilemem.Onu sırtımda taşımak zorunda kaldım. Nereye gitsek sırtıma alıp gidiyordum.Onu evde bırakmaya gönlüm razı olmuyordu.
Daha sonra teyzeme Sibel İstanbul da baleye mi gidiyor diye sordum.Hiç de öyle bir şey yokmuş.Yirmi üç Nisanda küçük bir rol almış o kadar.
Cancan Cüneyt gösteri yapıyordu, bakalım yine ne yumurtluyor diye bizde gittik.Karnını açmış deniz dalgası yapıyordu.Biraz eğlenelim dedik ve ‘’bu ne ki Cüneyt karate yap da namına yakışsın’’ dedik.Oda inandı ve başladı garip sesler çıkarmaya.Biz gülmekten yerlere serilince dalga geçtiğimizi anladı.Darıldı galiba ,çok bozulmuştu.Sorarım size der gibi bir hareket yaptı.
Annemle pazara çıkmıştık .Anneme bir tane ruj aldırmıştım.Eve gelince kızlara söyledim.Onlarda ruju görmeye geldiler.Kıpkırmızı bir rujdu.Sarı ve siyah işlemeli bir kutusu vardı.Kızlar hemen bakmak isteyince izin vermedim .Gece kalkarız ,bakarız ,herkes uyuyunca diye sözleştik.Gece 2.30 gibi kalktık.Mutfağa gittik ,herkes ruj sürdü.Çok güzel olmuştuk iyi de şimdi ne olacaktı ki.Biraz birbirimize iltifat ettikten sonra hadi silin yatalım demiştik.Cüneyt tam karar verdiğimiz anda avaneleri ile mutfağı bastı.Maymunlara bak diye bağırıp duruyordu.Bu bize pahallıya mal olmuştu.Salak Cancan bizi dinlemişti.Sus söyleme ne istiyorsan yaparız dedik.Cancan sabah düşüneceğini söyledi.Kapı dinleyip şantaj yapmak huyuydu.Sabah kalkınca merakla bekledik.Bütün harçlıklarımızı istiyordu.Hem de bir haftalık,hepsini.Kabul etmek zorundaydık.Kuzu kuzu verdik tabi. Bakkalın önündeki tahta masada resmen arkadaşlarına gazoz ısmarlayıp geyirme yarışı yapıyordular.Bir hafta neler yemediler ki.Onlar yedikçe canımız gitti .Ayrıca Cancan dan da emin olamıyorduk.Sürekli’’ ama bir daha söylerim demek yok bak para verdik’’ diyorduk.
Cancan Cüneyt in sorarım size dediği buydu galiba.Bizi takip edip dinlemiş ve sonunda yakalamıştı bizi.Böyle işlerde üstüne yoktu doğrusu.
Bizi gıcık etmek istercesine davranan Cüneyt e çok kötü yakalanmıştık ve çekmek zorundaydık.
Cüneyt mahallede bir kıza aşık olmuştu yine.Kızın adı Saniye idi.Arkadaşı Mehmet de ablasını seviyormuş.Cüneyt muzip muzip gülerek’’olum seninkinin adı da dakika olsaydı’’deyip aptalca şakalara gülüyordular.
Cüneyt le akşam oturmalarımız meşhurdu.Bütün mahalle hep bir arada olurduk.Genelde Cüneyt konuşur biz dinlerdik.Daha doğrusu ondan bize sıra gelmezdi.Her zaman en çekici muhabbetleri o yapardı. Cancan ın muhabbeti genelin hoşuna gidince mecburen dinlerdik zaten.
Annem Cancan ı yemeğe çağırmamı istemişti.Onu çağırmak için dışarı çıktım.Az ilerde herkes yine başına toplanmış , Cancan da fırsattan istifade konuşup duruyordu.Anlamıyordum bütün mahalleyi nasıl peşine takabiliyordu.Çocuklar resmen ne derse yapıyorlardı.Biraz yaklaşınca onun yine bütün ihtişamıyla patronluk havalarında olduğunu anladım.Tel ağacının tellerini hepsi kollarına, ve ayaklarına sarmıştılar.Ayrıca sadece Cüneyt in başında taç gibi bir şey vardı.Sanırım kralcılık falan oynuyordular ve Cüneyt her zaman ki gibi kraldı.Elinde tel ağacının bir teli vardı .Yeşilliklerini yolmuş ve kırbaç yapmıştı.Çok sevdiği bir kedi vardı mahallemizde.Kendi yemez ona taşırdı ne bulursa.Kedide Cüneyt in kalbini anlamış olmalı ki ondan hiç ayrılmazdı.
Kedisini ağaca bağlamış ve kırbaçlar gibi yapıyordu.Kediye’’Söyle altınlar nerede?’’ diye bağırıp duruyordu.Kedi , onun canını asla yakacağına inanmıyor gibi mayhoş bir şekilde yayılmış,her kırbaç şakladığında gevrek gevrek miyav gibi bir ses çıkarıyordu.Bu gerçek bir miyavlama değildi.Muhatap almıyormuş gibi yarım bir miyavlamaydı.
Cüneyt gömleğini yine baştan sona açmıştı.Kaşlarını çatmış ,başını hafif yere indirmişti.Sanırım kendini böyle çok havalı hissediyordu.Cüneyt dedikçe kendini kaptırıyor farklı bir konuşma tarzına giriyordu.’’Cüneyt hadi yemeğe annemler çağırıyor’’ dedim.Der demez ‘’Nöbetçiler saraya izinsiz giren bu çingeneyi tutuklayın’’dedi.Çocuklar hemen kollarıma yapıştılar.Hızla onları itip kurtuldum.
Eve gidince anneme söyledim.Birazdan Cancan Cüneyt geldi.Hiç bir şey olmamış gibi yemeğini yedi.Sanki o kadar yaramazlığı ben yapıyormuş gibi gayet sakindi.
Bazen ortalığı gerçekten çok karıştırıyordu.Mahallede yaşı ilerlemiş evlenmemiş bir kız vardı.Onun mahalledeki bir gence aşık olduğunu duymuştu.Nereden duyduğunu bilmiyorum belki de mahallenin çocukları demişti.Arkadaşı Mehmet ile o kıza o delikanlıdan geliyormuş gibi bir aşk mektubu yazmıştılar.Fakat anlaşılmış ve Cüneyt kötü bir duruma düşmüştü.Masumca oyunlar oynasa da Cüneyt sıra dışı oyunları çok seviyordu.Bu nedenle de başı beladan kurtulmuyordu.
Cancan Cüneytin yaptığı aksilikler bitmiyordu.Cancan ın güzel gözleri sevgi doluydu ne kadar akside olsa bu bakışlarına yansımıyordu. O sadece oynamayı seviyordu.Merhametli birisiydi aslında,insanları üzmek için değil eğlenmek içindi yaptıkları.
Mahallenin kenarında ince bir ırmak vardı.Cancan ve ekibi o ırmaktaki bütün kurbağaları topluyordular.’’Bak Cüneyt onlar ölürse cehenneme gidersin’’ dedim.Gülüp duruyordu ne yapacağını bir türlü anlatmadı.Biz evdeydik ,hiçbir şeyden haberimiz yoktu.Akşam babam eve gelince ‘’nerede bunlar ‘’diyerek hiddetle içeri girdi.Cüneyt ve ekibi topladığı tüm kurbağaları bulunduğumuz yörenin en pahallı lokantasının ortasına salmışlardı.Artık Cüneyt in başına gelecekleri görmek istemiyordum.
Bu seneyi de atlatırsak inşallah seneye daha akıllı olur ümidi ile Cüneyt i uğurluyorduk fakat her gelişinde aynı buluyorduk.Cüneyt in olgunlaşması için ona sarılmamam gerektiğini bilseydim daha önce yapardım.Artık ona sarılmıyordum ,rahatlamıştım sulu şakalarından kurtulmuştum .u seferde çok ciddileşmişti .Bu kadar uzaklaşmakta istemiyordum ama bir türlü dengeyi bulamıyorduk.
Cüneyt ve ben büyüyorduk.Büyüdükçe aramızdaki mesafeler de büyüyordu.Neden böyle oluyordu ki.Ben onu çok seviyordum,eminim ki oda beni seviyordu ama büyümek böyle bir şeydi işte!
Hoş geldin Cüneyt dediğimde artık uzaktan moralsizce sağol,hoş bulduk diyordu.Konuşmalarımıza bir ciddiyet gelmişti.Zaten pek de konuşmuyorduk.
Onunla en samimi olduğumuz tek an eski lakaplarımızı hatırlattığımız anlardı.Sen kara surattın değil mi diyordu beni kızdırmak istercesine.Ben de ona Cüneyt sen de Cancan Cüneyttin ,kendini bir şey sanardın hep diyordum ve yine bitiyordu konuşulacak şeyler.
Onunla artık hiç konuşmamaya karar vermiştim .Buna duyduğum olaylar yüzünden karar vermiştim.Cüneyt in bir sevgilisi vardı ve bizim resimlerimizi görünce kıskanmıştı.Cüneyt de kıza yaranmak için beraber çocukken çektirdiğimiz tüm resimleri yırtmıştı.Çok kırılmıştım.Rüya gibi geçen çocukluğumuzdan kalan güzelim resimlere nasıl da kıymıştı Aptal Cüneyt kıza kardeş olduğumuzu söyleyememişti.Sonra Cüneyt o kızdan ayrıldı ama bizim resimlerimiz geri gelmedi.Benim kafamdaki Cüneyt de artık değişmişti.Fotoğraflarımı yırttığını duymam daha çok uzaklaşmamıza sebep olmuştu.
Çocukluk uçan bir balondu ,elimizdeyken ipleri kopmuştu.