54
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
2991
Okunma
Kırk altı yıllık devre arkadaşlarımla Marmaris Aksaz kampındaydık. Günlerimiz coşkulu geçti. Anılar tazelenmiş, arkadaşlarla epey moral depolamıştık. Aramızdan ebediyete göçenleri yâd edip, görüşemediklerimizi birbirimize sorarak haberlerini almış, toplu halde güzel Marmaris’in her tarafını gezip tozmuştuk.
Vedalarımız hüzünlüydü. Birbirimizden helallik almış,
zor da olsa ayrılmıştık. Ben Antalya da görevli küçük oğlumun yanına gittim.
Bekâr olmasına rağmen, evi temiz ve bakımlıydı. Mesaisi bitince bizlere Antalya’nın güzel yerlerini gezdiriyordu. Hanım mutlu, ben mutlu, oğlum mutlu idi. Hanım oğlumun sevdiği yemekleri yapıyor bende sürekli alış veriş işlerine bakıyordum.
Elimde alacaklarımın listesi, bir de benim alacaklarım olunca bir hayli yekûn tutuyor. Haaa hanım bana kızsa da alacağım.
Ne yapayım büyük market tuzakları, kim düşmemiş ki?
Tek parça almak için içeriye gir, elinde en az beş tane, nasıl olsa para vermiyoruz. Kartı uzat şifreyi gir işlem tamam.
Evet, alış verişim bitti. Kasada sıradayım. Hepsini torbaladım. Kartla ödememi yapıp, Poşetlerle park yerine gidiyorum.
“Hay Allah arabayı nereye park etmiştim.” Unuttum.
A-1mi? Yoksa A-7 mi? offf ikisinin arasında altı oto park yeri var. İşim zor” ne yapacağım şimdi, hele bir A-1 re gideyim. One ya? ben buraya geldiğim zaman bu kadar araba yoktu. Vakitte geçiyor. Hanımın zılgıtını, boşver de arabayı bir bulabilsem.
Bu arada dışarıda alış veriş arabalarını toplayan kişiyi gördüm. Sevinerek yanındayım.
“Evlat yardımın gerek bir dakika bakar mısın.”
Hiç oralı olmadı. Tekrar söyleyince sert bir şekilde
“Tamam da dede bize kim yardım edecek? Git işine zaten burnumdan soluyorum.”
Şaştım kaldım. Yaptığı bu hareketi hiçte hak etmemiştim. Gözüm karardı. Herhalde tansiyonum fırlamış veya kan şekerim düşmüştü. Çaresizdim. Etrafımdan geçenlerin çok aceleleri vardı. Hiç kimsenin umurunda değildim. Fenayım ha düştüm ha düşeceğim.
O ara gayet güzel giyimli yakışıklı bir genç yanıma gelip gülerek elini uzattı.
“Merhaba ben alzheimer”
Şaşkınlığım biraz daha arttı kekelemeye başladım. Uzattığı eli tutarken
“Ben… Tacettin" demeden:
“Gerek yok seni tanıyorum. Listemdeki yenilerdensin. Aşamalarını kaydediyorum. Fena değil, beni pek yormayacak gibisin. Bak bu gün arabayı yarın evi diğer gün adını unutacaksın. Aferin, adamım, tuttum seni”
Tepem attı. Bu da nereden çıktı ki? Biraz toparlayıp karşı hücuma geçtim.
“Peki, hiç yardım etmeyecek misin? madem ben bu hastalığın başlangıcındayım. İlerlememesi için ne yapmalıyım?”
“Yazı yazma, kitap okuma, şiiri de boş ver. Sakın bulmaca da çözme. Ye, iç, yat, yürüyüş yapma. Sigaraya içkiye devam, hatta artır bile. Beynini zorlama, bırak durduğu yerde uyusun”
Dilim damağım kurudu. Şaşkınım ki sorma boncuk, boncuk terliyorum. Yüzüm sapsarı.
Koluma giren iki delikanlıyı hayal meyal hatırlıyorum.
“Otur amca biraz su iç”
Yandaki banka oturup uzatılan şişeden bir yudum suyu içip biraz rahatlıyorum.
“Çok sağ olun yavrum biraz önce konuştuğum adam nerede? Onu göremiyorum da.”
“Hangi adam amca, yok öyle birisi, tam düşüyordun bizler yetiştik.
Şaşkınlığım tavan, ikisine de aval, aval bakıyorum.
Çok güzel çocuklardı. Arabayı bulamadığımı onlara anlattım.
Birisi yanımda oturdu. Diğeri uzaktan kumandayı alıp hemen arabayı buldu. Poşetleri bagaja koyup teşekkür ettikten sonra ben tekrar alış veriş yaptığım mağazaya gittim.
Görevlilerden birine mağaza müdürü ile görüşmek istediğimi söyledim. Beni şık giyimli güzel bir bayan karşıladı.
“Buyurun efendim nasıl yardımcı olabilirim?”
“İlginize çok teşekkür ederim. Alış veriş yaptıktan sonra poşetlerle arabamın yanına gidiyordum. O sırada, burada çalışan gömleğinin sol üst yakasında adı Salih Durmaz olan biriyle tanıştım.
“Evet, bizim personel”
“Şimdi onunda buraya gelmesini istiyorum. Kabul ederseniz geri kalanını onun yanında anlatacağım.”
Kısa bir aradan sonra bizim kazma içeriye iki büklüm girdi.
“Evet, amca sizi dinliyorum”
“Bak hanım kızım, bu beyefendi arabamı bıraktığım yeri şaşırmıştım. Bana çok yardımcı oldu. Arabamı aradı buldu. Elimden poşetlerimi alıp bagaja yerleştirdi.
Ben de böyle bir personele sahip olduğunuz için teşekkür etmeye geldim. Durum bundan ibaret, bana zaman ayırdığınız için size de çok teşekkür ederim müsaadenizle.”
Müdür beni nezaketle yolcu etti. Salih kardeşte arabamın yanına kadar gelip ısrarla elimi öpmek istedi. İzin vermedim.
Park yerinden çıkıp eve doğru giderken iç aynadan
Salih’in bana el salladığını görüyordum.
“Aman Allah’ım oda ne?"
Yanımda oturan biraz önce tanıştığım bay Alzheimer di.
“Ne haber adamım. Gideceğin yeri biliyor musun?
“ Elbette oğlumun evine gidiyorum.”
“ Tamam da hangi ışıklardan döneceksin?"
Dilim lal. Sadece yutkunuyorum.