- 1910 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Yinede Dalgalanması İçin Bayrak,Gün Vatanıma Aşk’tan Bir Rüzgar Bırakacak
Gönlümü bayrağa doladım
Ay , Yıldızda Nur’a kavuştu, gül kırmızısına bulandım
İşte, içimde çarpan bir yürek, Vatan
Bu topraklarda , sana el uzatanlara koşuyor binlerce can
Bazen ,beyaz gülüşlü Güvercinler yolluyorum selamımla
Ve bazen , bir mermi olup koşuyorum ,
Gök yüzünü küstürdükleri Güvercinlerin kanatlarını kıranlara
Yinede dalgalanması için bayrak
Gün , Vatanıma aşk’tan bir rüzgar bırakacak.
……………………
Önce gözlerine baktı, çekik kaşlarından ve siyah kirpiklerinden öpmek istedi son defa, son defa küçük bedenini kollarının arasına alıp koklamak istedi.
Otobüs kalkmak üzereydi, bir tarafta ‘’En Büyük Asker Bizim Asker’’ çığlıkları , diğer tarafta halay çeken, gülen, gideni teselli etmek için içindeki acıyı ve sızıyı gönlünün en merhametli yerine gömen Anneler, Babalar…
Nereye idi yolculuk, hiç bilmediği ve gitmediği hangi şehrin kucağıydı bağrını açıp bekleyen? Ne fak edecekti, her yer ve gideceği yer dahi Anne kucağı kadar aziz Vatanından bir parça değimliydi, hem gidişinin sebebi dahi bir Vatan göreviydi
Derin bir nefes çekti önce ve tekrardan halay çekip eğlenen arkadaşlarını seyretmeye başladı. Kendisinin halay çekmek gibi bir alışkanlığı olmadığı halde halay halkasının arasına karışmak istedi, utandı.
Tekrardan kalabalığın karşısında kendisini seyreden Annesine ve Kızına kaydı gözleri, Anneciği : kucağında Torunuyla evladını seyrediyor, bir taraftan da tülbendiyle göz yaşlarını siliyor.
Otobüs kalkmak üzereydi, halay durmuş son sarılış ve kucaklaşmalar başlamıştı. Anılarını ve mazilerini paylaştıkları dost yüzlü insanlar şimdi “hakkını helal et” değip sımsıkı sarılıyorlardı. Bu sarılış biraz gözyaşı, biraz gurur, biraz heyecan ve birazda acı bırakıyordu gönül kıvrımlarında. Acı ; tadı dalgalanan bayrağın nice Şehitlere Mertebe olmuş o tatlı acı, o ayrılığın ardından güldüren tebessüm.
Eşyaları bagaja yerleştiren kısa boylu ve şişmanca muavinin ince ve tiz sesiyle şoföre“”Gel Serbest” demesiyle kızına sarıldığı dakikanın saniyelerinin çarpıştığı an aynı gibiydi, akrebin kucağından yelkovanı savurup zamanlar dışı bir zamana koşmak gibi bir şey.
14 . Koltukta yerini alan Mehmetçik , arkadaşlarının Otobüsün önünü kesip kendisini alkışlayarak çağırmasıyla otobüsün holünde hazır ola geçmiş , söylenen İstiklal Marşına
selam durmuştu…
Otobüs hareket ederken , el sallayanlara bakan Mehmetçik, Kızının avucuna yakılan kınayı görünce o an gelmişti aklına.
O ‘ kızına : “Bir gün şehit olursam üzülme, ben Kızlarını bırakıp Şehit olan diğer Babaların yanında olacağım”
Kızı : “Baba Şehit Ne” demesi üzerine, kızının alnından öpen Mehmetçik, Bayrak, Vatan, Cennet, demiş ve gözleri dolmuştu.
Kızının avucunun içindeki Kınayı öpmüş, avucunun içini yanaklarında gezdirmişti.
Bunları düşündü Otobüsün camıma yaslayıp kafasını bir süre...
Aradan Altı Ay geçmişti ki, acı haber önce Kızının avucundaki kınaya, sonra yüreğe, sonra gözlere,sonra toprağa,sonra milyonlarca Duaya ,sonra sonsuzluğa düşmüştü.
Kurban olunası ; Ay Yıldızlı bayrağa sarılı Babasının Tabutunu, dayıları, halaları, teyzeleri,ağabeyleri,anneleri göstermişti küçük kıza. “Bak Baban diyorlardı” elleriyle tabuta dokunurken, al bayraktaki Kırmızıyı avucunun içinden biliyordu, babası diğer Şehit olan Kızların Babalarının yanındaydı şimdi,biliyordu, tıpkı Annesini de bir zamanlar içindeki mavi masallarına uğurlaması gibi, şimdide Babasını Sonsuz bir Cennete uğurluyordu.