Dü/şü/nya’da!
… yine Düşünya, düşler ülkesi.
Dün gece kendimi orada buldum. Düşlerden iki kule ördüm. Kuleden kuleye bir köprü kurdum.
Kulenin birine sevdiklerimi ve sevenlerimi, diğerine ise sevmediklerimi ve sevmeyenlerimi yerleştirdim.
Her iki kuledekilerin de ne bir lokma aşa, ne de bir yudum suya ihtiyacı vardı; kuşun sütü dışında her şey eksiksizdi.
A kulesindekiler birbiriyle ve B kulesindekiler de kendi aralarında görüşüyorlardı.
İnsanların acılarını, coşkularını, anılarını ve umutlarını paylaşmaları kadar doğal bir şey olamaz.
Bunun yanı sıra insanların sevdikleri kişilerle olduğu kadar sevmedikleriyle de en azından selamlaşmaları gerekmez mi?
Değil mi ki el eli ve eller de yüzü yıkar; hiç beklenmedik bir zamanda ve koşullarda insanlar birbirine yardımcı olabilmektedir.
Artılarıyla ve eksileriyle insanları oldukları gibi benimsemek hiç yanlış olmasa gerek!
Tıpkı gerçek dünyada ve gerçek yaşantıda olduğu gibi Düşünya’daki A ve B kulelerinde yaşayanlar da bir süre sonra yoğun biçimde kuleler arası ziyaret ve görüşmelere başladı.
Zamanımızda komşular şöyle dursun, akrabalar bile eskisi kadar birbirini arayıp sormamaktadır. İnsanlar bayramdan bayrama yılda birkaç kez birbirini ziyaret eder olmadı mı?
İşi ve yolu düşmedikçe, gerek duymadıkça ve zorunlu olmadıkça birbirini arayıp soranların sayısı hızla azalmaktadır.
İlle işi düşünce değil, normal zamanlarda bile ara sıra yüz yüze görüşmek, en asından iletişim araçlarıyla hatır sormak gerekmez mi?
Düşünya’dakiler o denli içten, ve kısa aralıklarla birbiriyle görüşmekteler ki gerçek dünyada ve zamanda yaşayanlar bu durumu yadırgayıp kıskanabilirler!
Zamanımızda salt cenazede ve/veya düğünde bir araya gel/ebil/en insanların da sayısının hızla azalmakta olduğu yadsınamayacak bir gerçektir.
Yaşarken düşünürüz, bir başka deyişle düşünüyorsak varız, öyle değil mi?
Düşün/ebil/en insan düş kurmaz mı? Düşlemeye bir engel mi var?
Düşünmek ve düşlemek ortak paydadan insanlara özgü ve doğal bir yetenek ve hak değil midir?
Düşünmek ve düşlemek için ille Düşünya’ya gitmek gerekmez öyle ki gerçek yaşantıda da bunu özgürce yapabilmeliyiz.
Düşünmemiz ve düşlememiz hem bizim hem de çevremizdekilerin yüreklerini ısıtmalı ve beyinlerini ışıtmalı!
Hiç kimsenin başkalarını biçimlendirme ve koşullandırma gibi bir hakkı yoktur. Düşünürken ve düşlerken bile insanları incitmekten, rahatsız etmekten ve onlara sıkıntı vermekten mutlak kaçınmalıyız.
Dü/şü/nya’da herkesin iyimser olmasını, ve birbirine saygı, sevgi, ilgi, anlayış ve hoşgörü göstermesini yürekten dilerim.
21.01.2013
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.