8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1351
Okunma
Sabahın körü diye bir tabir vardır, işte o saatte kalkardı ninem! inekleri sürüye göndermekle başlardı işe , sonrası bağ bahçe işleri...
anlayamazdım o yıllarda ninem hiç sevmedi mi? yoksa sevdiğine pişman mı olmuştu dedemi ? ne kadar tarla tapan varsa sattı dediler, her tarla sattığında kaçarmış Ankara’ya! ninem beklermiş gelmesini para bitinceye değin, açarmış ağzını, yumarmış gözünü...bende biraz nineme benzerim , şairliğinden bilirim, arada uzaklara bakarak döktüğü dillerini...
Dedemin gök mavisi gözleri yeter miydi bir kadını ardından getirmeye? kalbinde beslediği sevgisi mi? anneme göre, deriin bir hoca idi, nineme göre bir hiç’ti...Kaçmış ne çare kaçmasına dedeme, sonrada askere göndermiş kendi eliyle, rahat dururmu dedem, bu kezde komutanın kızını sevmiş askerde! eee askerlik bitmeye yakın sabiha yalvarmış "gitme" diye, "gidersen dönmezsin" demiş demesine, ne diyecekti köyde karnı burnunda yolunu bekleyen Ayşe’ye...
Akılla duygular karışınca, ne yaparsan yap mutlu etmek zordur kimseyi, ne kendini, ne de kalbinin götürdüğü yeri, illaki birileri üzülecek! ya ardında bıraktığın sevgili, ya da karnı burnunda seni bekleyen helalini! hele birde içindeki çocuğu ağlatırsan, öylesi somurtkan hayatlar bekler, bir ömür bizi...
Dedem de dönmüş köyüne, ninem vermiş kundaklı bir bebeği eline..bakmış, askerde bırakıp giitiği sevgiye...birde elinde duran bebeye... ismini "Sabiha" koymuş...Bu yüzden severmiş annemi dedem, ninem belkide annemi bundan mı sevmezmiş? bizi çok sevdiği halde!...belkide sevdalısının adını anneme koydu diye...
Yıllar geçmiş dönmemiş dedem askerde bırakıp gittiği sevgiliye, gidenler döner mi hiç? kalsa da bir, gitse de bir!ardından tam sekiz çocuk getirmişler dünyaya, gülesi geliyor insanın! bu kadar işin, kavganın arasında ne ara vakit buldunuz sevişmeye? bir göz odalı kerpiç sıvalı evlerde! Dedemin kaçıp gitmeleri var birde! tarla çokmuş, bu gün dursaydı servet diyorlar, Gölbaşı gibi kıymetli tarlalar, öldüm fiyatına satılıp içki masalarına meze olmuş, gitmiş yemiş içmiş geri gelmiş...Ninem öyle mahalle kavgası etmezdi, şairliği vardı, uzun sivri dili! bir laf etti mi, günlere aylara yeterdi...dağlardı insanın ciğerini, keşke dövse idi!
Sekiz çocuk, bir göz oda ve koca bir hayat, nasıl geçti diye sorsam; herhangi birine, yani sekiz kardeşten sadece birine ya da hepsine; baba evlerinden sonra ki hayatlarının bahsi dahi geçmiyor! fakir ama mutlu insanlardı demek geliyor içimden! belkide hayal ettikleri bir hayatları olmadığını içindi!
Ninem mutlu muydu hiç bilemiyorum...onu tanımaya başladığımda yalnız yaşayan bir kadındı, benim tatillerimi geçirdiğim köyüm dü ninem.. tezek kokulu hırkasına başımı yaslayıp, sımsıcak yüreğine sığındığım koskoca bir çınar...ben birazda nineme benzerim, sabır taşını andıran gururlu yoksulluğu, içinde yaşayıp kendine ağladığı hüznüydü ve anlardım yıllar sonra adını bana neden verdiğini!
köy yoluna yaklaşınca bir heyecan kaplardı içimi, sekiye ayağımı basar basmaz "nineee" diye odaya geçişimi..."kiraz dalım, kadın ayşem deyişini" nasılda özlüyorum seher vakti, elinde çapayla bahçeye gidişini...
Ninemin şairliğinden daha başka , derde şifa ocakları vardı...başka köylerden hastalığına derman arayan insanlar gelirdi akın akın evine...Bazen şaşırırdım,insanın vucudunun her yerini kaplamış bu kırmızı kaparcıkları, ağzıyla püskürttüğü bulgurla nasıl geçirdiği anlamak bilimsel bir şey değildi muhtemelen! ama ninem en çok ölü yıkayıcısıydı...bahçeden sepetiyle taşıyıp damların üzerine serdiği kurulukları, sabahları sütü kaymağından ayırmaya yarayan süt makinası...tavanlara asılı kavunları, duvara dayalı sıralı su küpleri, rafında dizili kap kaçak...garip bir şey midir bilemiyorum, ancak helkeye basılı tereyağının tadını, bir daha hiç yerde yediğim söylenemez... belki de yaşamında aynı lezzetsiz, tadsız tuzsuz bir seyirle devam eden yanını düşününce, anlamak zor değil sekiz kardeşi!
Yalnızlığına rağmen en büyük tutkusuydu köyü, birde huzurlu evi...belkide hayatı, köyünün ilerisine gitmeyen bir düşle yaşamıştı! nede olsa köyünün tepelerinden daha yüksek bir dağa da çıkmamıştı..İhtiyarlığında arada şehir’e getirirlerdi, bakımını daha kolay ve yakından yapmak düşüncesiyle, duramazdı, bir kaç gün bile! tuttururdu "köyüm evim" diye...
Bir gün evi yanmış dediler, apar topar gittiler köye, elleri dumandan kapkara olmuş dövünüyordu" vah, evim" diye...şalvarını sıvamış, yemenisine sildiği göşyaşlarını aklımdan çıkarmak mümkün değil! yıllarca beynime kazınmış bir anıdır...Yine apartopar getirdiler şehir’e...Evini tamir etmek mümkündü ya ihtiyardı artık, nede olsa bakıma muhtaçtı, evlatlarının yanında kalmak fikri daha mantıklıydı...Köyünü bir daha hiç görmedi ninem! o günden sonrada fazla yaşamdı, köyünden ve evinden uzak kalmaya dayanamadı...Bir gün ölüm haberini aldım, ne yazık ki geç kalmıştım cenazesini defnetmeye, yoksa kırılmışta istememişmiydi beni görmeyi? suçum büyüktü, son günlerinde fazla ziyaret etmemiştim, oysa ne kadar emeği vardı üzerimde! son bir kere görmeyi bile nasip etmemişti bana Allahım...O gündür bu gündür yaşlı insanları kırmamayı, sık sık arayıp sormayı kendime görev bildim, bir gün aramızda göremeyeceğimizi bildiğim için! ne yaparsam yapayım ninem geri gelmezdi artık! suçluydum, evlatları da suçluydu, evini tamir edip yanlarına almak zor değildi, hiç değilse evinin varlığını düşünüp mutlu olabilirdi, gitmese de görmese de, o köy, o ev onun du...