- 640 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Gün
Koşmak hayatı ne kadar yaklaştırır bize?
Neyin önüne geçebiliriz koşarken?
Ancak bir otobüsün peşinden koşarken yetişebiliriz gideceğimiz yere. O kadar işimiz varken geçemeyiz hayatın önüne, bazen yanına bile yaklaşamayız, uzaktan bakarız ona. Gidişleri seyrederiz. Her gün aynı şeyleri yaşarken, farklı olmanın telaşlı kıpırtısını içimizde hissederiz. Ömrümüz koşarak geçer ve yine de varmak istediğimiz noktaya ulaşamayız. Çünkü çok işimiz vardır. Yaşamak için sürekli bir şeyler yapmamız gerekir, kendi istediğimiz şeyler de değildir çoğu zaman, yapmak zorunda olduğumuz şeyler.
Sabahları saatin zili ile uyanırız, telaşla bazen de istemeyerek yataktan kalkarız, kahvaltı ise bizi yer biz onu yemeye çalışırken, istemeyerek birkaç lokma atıştırırken, saate bakarız, hızlıca toparlanıp çıkmak için. Otobüs durağına kadar bazen nefes nefese kalırız. Kuyruğa girip, otobüsü beklemeye çalışırız. Zamanından önce gelmişizdir durağa ama bizim gibi o kadar çok koşturan insan vardır ki, onlardan önce binip cam kenarı bir yer bulmayı isteriz.
Mesai başlar sonra, canımız sıkkındır çoğu zaman, anlamayan insanlarla uğraşmak zorunda kalırız, sıkıntılı bütün işler bizi bulur. Kendimize kalamayız hiç, yine de bir koşturma bir telaş, içimizde sıkıştırdığımız bir şeyler vardır hep, mesai bitiminde dışarı çıktığımızda gökyüzüne bakıp, bırakacağımız. Gökyüzü görünüyorsa tabi…
Akşam olur savaş gibi bir gün daha bitmiştir, durağa geldiğimizde yorgunuzdur, omuzlarımız düşer ve yüzümüze damlayan yağmurdan başımızı önümüze eğeriz, bir rahatlama gelmiştir tüm bedenimize yorgun olduğumuz halde, kollarımızın yana düşüşü bundandır. Eve gittiğimizde akşamımızın yarısını yitirmişizdir. Yaz saatleri biraz daha iyi gelir bize, çünkü işten çıktığımızda aydınlık havayı karşılayabiliriz ama kış saatleri öyle değildir, zaten kısa olan günümüz biraz daha kısalır. Kış izin vermez bir yere kıpırdamamıza. Zaten vaktimiz de yoktur, çok işimiz vardır, hayatı yakalamamız gerekmektedir.
Bir de beklemek zorunda kaldıklarımız vardır, beklerken söyleyemediklerimiz. Bazen terk edildiğimiz, unutulduğumuz olur, herkes bir yerlerde bizim gibi koşturmacalar içinde. Çok konuşsak da belli başlı cümlelerin dışına çıkamayız, sınırlanmıştır kelimelerimiz ve adımlarımız. Daha çok koşturmamız gerektiğini düşünürüz savaşımız kendimizledir aslında.
Günler birbiri ardına böyle devam eder. Bir şeyleri yenme telaşı okul yıllarında mı aşılandı bize? Bence sakin olmalıyız artık, nasıl olsa gittiğimiz bir yer yok yetişeceğimiz. Ancak satırlara yetişiriz biz satır bitiminde nefes alabiliriz bazen de nefes almadan yazmak isteriz, bitince rahatlarız. İçimizin yorgunluğunu bu şekilde atabiliyoruz sanırım.
Bir de sustuklarımız var. Susup bir köşede beklediklerimiz.
Hayatın içinde bu kadar koşturup yetişmeye çalışırken, bir köşede susup beklediklerimiz var, bekleyip biriktirdiklerimiz, biriktirip çürüttüklerimiz.
Koşmak da bir şeyi değiştirmiyor artık, ayaklarımızı acıtmaktan başka. Alışılmadık kas ağrıları dışında değişen bir şey olmuyor, hele hiç bilmediğin bir yolda, yetişemeyeceğini bildiğin birine koşuyorsan, küçücük bir umut için yapıyorsan bunu ve değmiyorsa…
***
Şimdi susup arkama yaslanıyorum, yaslandığım soğuk bir duvar, betondan. Ahşap binalar yerini betonarme binalara bıraktığından beri daha yalnızız, evlerimiz daha bir soğuk. Sustuklarımda pişmanlığı yaşamamak adına konuşuyorum sürekli, duvarlardan başka dinleyenim yok. O da yetiyor gerçi. Anlaşılmaz olduğumu bildiğim için, canlı dinleyenlerle cansız dinleyenler arasında fark olmayacaktı.
Koşmuyorum. Koşarsam yetişemeyeceğim bir hayat var önümde, neyin telaşını yaşadığımı henüz bilmeden bekliyorum yine, hayatın bir adım gerisinde.
Ulaşamadığım sevgili
Beklediğim geçmiş
Uzaklaştığım gelecek
Hayat ulaşamadıklarımızla dolu ve günler beklediklerimizle geçiyor.
Küçücük bir umut düşüyor yüreğimin en uçsuz bucaksız kıyısından yere;
“Bir gün diyorum, bir gün”
Yirmi Bir Ocak İki Bin On Üç 11 50
Nevin Akbulut
YORUMLAR
Kıpkırmızı
Bu yüzden beklememiz lazım belki de...
Akif bey yorumunuza çok teşekkür ederim.
Selam ve Saygılarımla,
Kıpkırmızı
Bazen hayatın koşturmacasına öyle çok kaptırıyoruz ki kendimizi...
Benim eskilerde söylediğim bir söz vardı nacizhane...
derdim ki; Bedenim o kadar koşturuyor ki, ruhum geride kalıyor, bir yerlerde oturup tuhumu beklemem lazım.
Tam da bu duruma uygun sanırım...
Selam ve Sevgilerimle,
Güzel yorumunuza teşekkürlerimle,
Günümüz insanının çoğunluğunun bir gününün özeti gibiydi yazınız. Manasını anlamakta zorlandığımız bir koşturmaca ve akıntıya kapılmışlığı çok güzel anlatmışsınız.
En güzeli tevekkül diye düşündüm: Beklemek, ama tevekkülle... Beklemek, ama bu beklemenin değmeyeceğini düşünmeden... Beklemek, ama bu beklemenin olduracağını, olgunlaştıracağını bilerek... Yoksa, hayat, koşturmasak da akıp gitmede...
Selâm ile...
Kıpkırmızı
Beklemesek de geçiyor zaman. Akıyor günler.
Beklemek olgunlaştırır doğru ve sakinleştirir ruhu ders verir kalbe.
Güzel yorumunuza çok teşekkür ediyorum.
Selam ve Saygılarımla,
Kıpkırmızı
Telşa içinde koştursak da bazen boşa kürek çekiyoruz...
Bir selam bin kez...
Yazına da geleceğim şimdi...