Köpekler ve insanlar .2
Sabah içtiğim çayla duruyordum. Annem pişirdiği için yemek yemiyordum. Sofraya ille de
otur diye çağıran da yoktu zaten. Herkesin yüzü asık,ikide bir bana söz dokundurarak
yemeklerini yiyorlardı.Babam,sofraya otursana kızım diyecek olsa, annem " zıkımın pekini
yesin,ne evlâtlık yapıyor da yemek yiyecek." diyordu. Bu duruma kardeşlerim de hiç karşı
çıkmıyor, hiç ses çıkarmayarak lokmalarını yutuyorlardı.
Ah bir kendimi onlara versem. İnsan kalıbı satılır mı? Ruhu ve yüreği zaten satılamaz. Ben
sızlayan yüreğimle, yaralı ruhumla, sayrı bedenimle kendmi tümüyle onlara vermeliymişim.
İnsan kişiliğini dışlayış! İnsan yok.Bir taş yığını,bir heykelim sanki. Diledikler yere koyacak
ve orada kımıldamadan kalmamı bekleyecekler. Ellerimi, kollarımı onlar hareket ettirecek,
bakışlarımı onlar düzenleyecek, ayaklarımı onlar kımıldatacaklar.Allahım,ne komik! Çok acı.
Hergün oturup ağlıyorum. Üstelik ağıtlar bende öyle yığılmıştı ki, istesem de susamıyorum.
Herkes içerde olduğu zaman, hemen mutfağa çıkıyorum. Mutfak peberesinin betonuna
dirseklerimi dayıyor, önce sessiz sonra hıçkıra hıçkıra ağlıyorum. Caddeye bakan mutfak
penceresinden ağladığımı görmesinler diye yanaklarımdan akan gözyaşlarımı usulca elimle
siliyorum. Bazen ne yoldan geçenlere, ne karşı apartmandakilere aldırmıyorum. Çok yalnız
ve çaresiz olduğumu düşündükçe hıçkırıklarım,gözyaşlarım artıyor ellerime sığmaz oluyor.
O zaman ne denli aptal olduğumu düşünmeye başlıyorum. Gözlerimdeki yaşlar azalınca koşup,banyoda yüzümü yıkıyorum. Böylelikle az sonraki trajediye hazırlanıyorum. Çünkü az sonra yine yalnızlığımla kucaklaşarak, yine ağlayacağım..
Şu an mucizeye benzer bir şeyler olmalı. Beni bu durumdan tereyağından kıl çeker gibi çekip almalı.Ah sonu gelmez düş gücüm.Ne çekmişsem ve ne elde etmişsem,senin yüzünden
Evde kimse kalmadı ya yüzüm gülüyor. Az önceki kişi değilim. Aileme kızmıyor, acıyorum.
Isınınca karnımın açlığını duyumsuyorum. Bir şarkı mırıldanarak mutfağa koşuyorum.
Domates, maydanos ve reçel ekmek, karnımı doyurmama yetiyor. Şimdi cennetteyim.
Karnım tok.En güzeli ölmedim, yaşıyorum. İçeri giriyorum. Şiir yazdığım çizgisiz defterimi
alıyorum.Ayaklarımı sobada bir güzel ısıttıktan sonra şiir yazmaya başlıyorum. Yazdıklarım
destansı, çoğu zaman da bir öyküyü andırıyor. Orta son sınıfta takıntılı erkek kardeşim
bir gün bunları okuyarak" kızım sen bunlara şiir mi diyon, güldürme beni. Bunlar hikâye"
dediğine aldırış etmiyor, sözde ama. için için beni etkiliyor bu alaycı gülüşler ve sözler.
Kendimi yatıştırmaya çalışıyor, bu günler benim en zor günlerim. Daha iyilerini şimdilik
yazamam. Ağlıyarak ancak bu kadar yazılır.Yazdığım şiirlerin üstüne gözyaşım damlıyor bazen.Kalemin mürekkebi kuyu gibi oyuyor şiiri. Kendime daha çok acıyorum.
Şiir yazınca bende bir rahatlık oluyor.Ağlayıpta boşanıldığı an gibi. Huzur içinde yazdığım
şiirleri okuyorum. Şiir yazamadığımın ama uğraşarak yazabileceğimin ayrımındayım.
Gözüme çarpan güzel bir dize bana yıldız gibi göz kırpıyor. İçime umutlar doluyor. ilerde
yazabilirim umudu. Boşluğa fırlatılan bir nesne ya yer düşer ya da havalanır. Ben de eğer
düşmemeyi başarırsam göğe yükselmek istiyorum. Bunun için de bir araç gerekli. Bu araç
neden şiir olmasın. Bir gece radyo programında Mevlâna’nın şiirlerinden örnekler dinledim.
Anlam yüklüydü. Sanki büyülendim. Öyle güzel anlamlı şiirler yazamasam da gücümü son
sınırına kadar denemeliydim.Başarıncaya dek. Boşlukta sallanan ben uçuruma düşmek ve
kaybolmak istemiyorum. Uçurumun kıyısında şiir adlı bir dal buldum,onu yakaladım.Ellerimle
yüreğimle, beynimle sıkı sıkı kavradım. Hiç bırakmayacağım. Beni böylesine rahatlattığına
göre başkalarına da bir yararı olur kimbilir..
Herkes gitti ev sessiz. Şarkı söylüyorum. Türkü, şarkı söylemek, şiir yazmak, ağlamak gibi
kişiyi rahatlatıyor. Ailem halamgilde beni tutamadıkları her yerimden çekiştirip dursunlar.
Şu an kimsecikler yok ve şarkı söylüyorum. Acı anlarda bile tadılacak ne tatlar var. Kişi
yaşamının her anında mut katmasını bilmeli. Biraz büyükçe bir söz olsa da en acı günlerde
bile aralanan boşluklarda soluk almayı bilmeli. Kendime ayırdığım bu boşluklarda mutluyum.
Nazik Gülünay
YORUMLAR
ikinci bölüm için gelecektim,geldim.
şiir söylediklerine katılıyorum,iç sesimizi yazmışsın.
aile ile genç bir kızın çatışmalarıda güzel anlatılıyor...
ben beğeniyorum takipteyim...
glenay
yorumları şimdi gördüm,
birinci bölümdeki beklentileri vermedi bu bölüm,
bir bölüm daha ekleyeceğim,
zihinlerde kalan eksikleri tamamlamak için..
ben de seni izliyorum,severek..
sevgimle..
Yine Annenin ağzından bal akıyor. Sende biraz hakkediyormusun acaba?
Annemin bazen akşam yemeklerini beyenmezdim. Ninemin ve halamın yemeklerini beğenirdim. Çünkü bir iki çeşit ve çoğu kezde etli olurdu ve özenirlerdi yemeğe. Annem yalnız kadındı ve de ailemiz kalabalıktı, mecburen çala kalem yapardı yemekleri.
Öyle bir gündü, akşam yemeğine ninemin evine koşmuştum. Mercimek çorbasının ve içli köfte kokuları daha evin avlusundayken duyuluyordu.
İçeriye girdim, yemek yeniyordu. Ben kapının kenarına oturdum. Ninem çağırdı,"Tokum" dedim. Halam da ısrarla çağırdı "Tokum." Arkasından küçük amcam, "Hadi gel işte, boğazımıza dizme" diye, birazda kızgın seslendi, yine "Tokum" dedim". Dahada kimse çağırmadı yemeklerine devam ettiler.
İçimden kendi kendime "Bir daha çağırırlarsa gider otururum sofraya" diye düşündüm ama, hiç kimse çağırmadı ve aç kaldığımı düşünürken, rahmetli halam, mutfak olarak kullanılan evin öteki uçuna gitti ve bakır bir sahanı silme içli köfteyle doldurmuş, "Al götür bun annene, evde yiyin" dedi.
Şimdi bile bir anlam veremiyorum, o günlerdeki "inatçılıkmıydı, utanmakmıydı" acaba diye.
Yine çok uzaklara gönderdiniz beni bu güzel çalışmanızla da. Ne iyi bir kadındı o eşi bulunmaz Zeynep halam. Gözlerim dolu ,dolu oldu; içimse boşalmak ihtiyacında inan Gülünay.
Senin bu verimli hızına yetişmem mümkün değil. Lütfen gecikmişliğimi bağışla.
Esenlik ve mutlulk dileklerimle selamlayıp kutluyorum sizi. Kemal Polat
glenay
Bizim de aksine annemin yemekleri çok güzel olurdu, halamınkiler yağsız,tatsız. Ama biz halamgilde cümbür cemaat sofraya oturup yemek
yemeyi severdik :) Halam rahmetli annelerinin güzel yemeklerini yemezler
halalarının yavan yemeğini severler derdi..
Güzel yorumunuzu şimdi gördüm,
gecikmişlikle çok teşekkür ediyorum,
selâm ve saygılar..
glenay
hep bir ucundan başlayayım deyip başlıyor,sonra yarım bırakıyorum.
İçimde yazmak dürtüsü var bu yolunu bulup çıkacak.Zamanı ayırmak değil
yazmalıyım:)
sel^m ve sevgiler..
" yazının güne düştüğünü gördüm,şimdi okuyacağım.Nedense yazılara şiirlerden fırsat bulup giremiyorum.İkisin eşitlemeliyim.."
meselci
Çünkü yazık olacak.
Lütfen eserlerini bir kitap haline getir.
Evet yazılar bölümünü ihmal ediyoruz.
Etmemek lazım.
glenay
inşaallah bu yaz olur..
İlgine çok teşekkürler,
sana da başarılar,
selâmlar..
yıllar önce yazılmış..... yazar karar aşamasında .ya roman yada hikaye.... bekliyelim...saygılar
glenay
biraz düşüneceğim:)
iyi günler.. Selâmlar..
Öykü için küçültülmüş roman tanımını kullananlara sinir olurum. Hayır efendim, öykü romandan apayrı bir alandır. Öykü kanımca romanın o ağdalı yapısından uzakta şiire daha yakındır. Yukarıdaki öykünün anlatımı daha çok romana yakın gibi geldi. Öyküdeki o şiirselliği, anlatımın duruluğu ve aksamaması anlamında yakalamışsın ama zekânın o ince kıvrımını saklamışsın bizden; bunun için kızgınım a dostlar.
Misal ahmet Büke okunulduğunda ne demek istediğim daha net anlaşılacaktır. Bu güzel kalemin daha da gelişmesi lazım çünkü.
glenay
Bir öykü değil bu yüzden :)
inşaallah güzel öyküler yazarım..
çok teşekkürler..
yara terbiyecisi
glenay
N'apıyım roman uzun gelir buraya yazsam :)
yara terbiyecisi
glenay
Yazıp düzelterek buraya eklemek istiyordum, öykü biçiminde yani.
Üçüncü bölümü bir öykü olarak yazsam ve buraya eklesem,geç mi kalmış olurum:)