- 1221 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
KONAKLARIMIZ
Benim anlatacağım konaklar, sanıldığı gibi boğazı süsleyen paşa konakları değil, daha çok Anadolu’da, ücrada yer alan, orada ki toplumun nefes alıp vermesine yarayan mahalle ve köy konakları.
Konaklar köylerin ve mahallelerin ortak malları olabildiği gibi, daha çok varlıklı ailelerin, hem kendilerine, hem konu- komşuya, hem de dışarıdan gelecek konuklara ve gariplere açtığı özel mekanlardır. Köylerde ki kısmen varlıklı aile sayısına bağlı olarak konakların da sayıları üç, beş, yedi biraz büyük köylerde belki on civarında bulunurlar. Uygun arsa bulunduğunda bunlar genelde köylünün geçiş yolları üzerinde olmakla birlik, çoğunlukla evden ve aileden kısmen uzak hakim bir yer ve özel konumdadır. Çevrelerinde insanların dışarıda da zaman tüketebilecekleri ya küçük bahçeleri, yahut bir miktar boş alanlar mutlaka bulunur. Konak, sahipli olsa da daha çok kendi kimliği ile var olan bir yapıdır.
Bu konaklarda ibadet edilir, ama, buralar asla cami değildir, buralarda hayata dair çok şey öğrenilir ve öğretilir, ama, asla birer medrese değildir, buralarda pek çok oyuna ve eğlenceye yer verilir, ama, asla kahvehane değildir. Buralarda yemek yapılır, çay da içilir, ama, asla bir imarethane değildir. Buaralara zaman zaman tarikat büyükleride uğrar, zikir de yapılır, ama, asla birer tekke ve zaviye değildir. Buralar belki de bunların tümünden birer parça kopararak kendini var eden özel yapılardır.
Bu yapılar genelde bir başlarına emek verilerek yapılmış sağlam yapılardır. Elbette biz daha çok taş ve kerpiçle örülen, içerisi tepeden tırnağa ahşapla döşenmiş, yer yer özel süsleme ve figürlere yer verilerek dizayn edilmiş olanlarını tanıdık. Benim bu kısacık yazımda, size anlatmaya ve tanıtmaya çalışacağım konak ve konak kültürü benim doğma yerim de olan Bayburt ve onun köylerine ait, benim de içinde zaman zaman bulunduğum, daha çok cocukluğumu yaşadığım; çayından-çorbasına kadar biraz da hizmetinde bulunduğum yerler olacaktır...
Bu konaklara dışarıdan baktığınızda gerek büyüklüğü, gerek görkemi itibariyle, diğer köy yapılarından farklı ve ayrıcalıklı oldukları hemen anlaşılır. Bu konakların, garip-guraba öncelikli olarak düşünüldüğünden çoğunluğunun anahtarı dışarıda ya uygun bir yerden asılıdır, buralar genelde çocukların ulaşamayacağı yerlerdir, yahut o kocaman ve siyah anahtarlar kapının üzerindedir. Yaklaştığınızda sadece size anahtarı bükerek içeri girmek düşer. Kapılar da, yapılara uygun olarak süslü ve görkemlidir. Girdiğinizde sizi bir avlu karşılar, bu genelde konağın büyüklüğünün yarısı kadar bir yerdir. Burada tuvalet, abdest yeri, yakacak koyulacak bir alan, mutlaka bir ocaklık, büyüklerin yanında sigara içemeyen gençler için oturulacak divan ve sedirlerin bulunduğu da görülebilir. Yiyeceğinden, yakacağına bu yerler için yaz boyunca özel hazırlıklar da yapılır... İç kapı, şekil ve görünümü itibariyle, konağın içinde nasıl bir güzellikle karşılaşacağınızı, ilk baktığınızda az çok kulağınıza fısıldar. Kapıyı araladığınızda o uhrevi ve derin sessizliği fark edersiniz...Tavanlar mutlaka ahşap süslemelidir. Duvarlarda yine ahşaptan mutlaka bir kitaplık ve ya kitaplık gözü bulunur. Çoğu yerde tek kitap olan Kur’an mutlaka ayrı bir yere ve en yükseğe asılı durur. Burası kişilerden daha çok nesillere ait olduğundan; duvarlarda asılı bastonlar, eskilerden kalma kılıçlar, kamalar gibi eşyalar görmemiz de mümkündür. Mutlaka iki duvar boyunca oturmak için sedirler, sedirlere yayılmış minder ve şilteler bulunur. En büyük şilte kapıdan girdiğinizde gözünüzü hemen alan, en hakim köşede bulunur ve diğerlerinden biraz büyükçedir. Orası genelde konak sahibine, yahut yaşta ve yolda büyük olanlara aittir. Bu sakinlerin olmadığı zamanlarda da kullanmak pek uygun olmaz ve çoğu zaman hatıra binaen boş durur. Değerli halılar, kilimler, ısıtmada kullanılan bir soba, kapı girişinin sağında ve solunda; bir yanda yüklük bulunur daha çok kapalı olarak tutulur ve buralarda misafirler için yataklar bulunur. Diğer yanda yine misafirlere su gerekli olduğunda hamam, yahut kehriz tabir edilen yıkanmak için uygun mutlaka kapalı bir alan bulunur. Aydınlatmada, evlerde bulunanlardan daha büyük lüks yahut değişik lambalar da asli unsurlardandır...
Eğer evin uygun bir yaşlısı yoksa, konaklar sabahleyin pek açılmazlar. Özellikle uzun geçen kış aylarında öğlenle ikindi arası kısa bir süre kullanıma açılır. Konaklar daha çok uzun kış geceleri ve özel günler için anlamlıdır. Akşam namazını kılan er kişiler-erkekler çoğu siyah ve uzun sakolarını omuzlarına atarak konakların yolunu tutarlar; başlarında bir kasket, yahut fes mutlaka bulunur, çoğunlukla da sarma sigarayı tüttürerek yol alırlar. Geldiklerinde onları karşılayacak konak sahibinin ailesinden gençler ve çocuklar mutlaka bulunur. Bunların görevi çoğu zaman hoşlanmasalar da büyüklerine hizmetten ibaretttir. Oturma düzeni inanılmaz hiyerarşiktir. Çoğu konuğun yeri zaten önceden bellidir, belki de yıllarca aynı yerde oturmaktadırlar...Halde, yaşta ve yolda saygın olanlar üst sedirlere otururlar, orta yaşlılar sedirlere yaslanma imkanı veren yer minderlerine, gençlerse giriş kapısının her iki yanına yakın, yüzleri cemaate dönük olarak otururlar.
Her günün kendiliğnden oluşan mutlak bir konusu olduğu gibi, bir de değişmez hikayeleri olur. Bizim zamanımızda çoğu yaşlılar gazi olduğundan, bolca seferberlik hikayeleri dinlerdik; öyle hikayeler ki; Çanakkale’den Kafkaslar’a; Hint’den Yemen’e sürüp gider bu hikayeler...Bu hikayelerin en acı vereni daha çok seferberlik ve çekilen yokluk, yoksulluk, yetimlikler ve savaşlardan bir daha dönmeyenlerin hikayeleri...Bir dede söz alıp da; "Yemen’de on altı amcam gitti ve hiç biri dönmediler" dediğinde, yutkunmaktan başka elinizden hiç bir şey gelmez. Kur’an az çok mutlaka okunan ve okunması gereken bir kitaptır. Yine okuması güzel olanlardan dinlenilen Hz.Ali cenkleri, ilmihale ait bilgiler, yine bitip tükenmeyen askerlik anıları ve daha çok gurbete gidenlerin dillendirdiği İstanbul hatıraları ki, son devirde bunlar karşımıza daha çok Almanya hatıraları olarak gelecektir. Burada köye çoban tutmakta dahil, bir yıl boyunca köyde olan ve olması ihtimal, bütün olaylar görüşülür, konuşulur..Nişanlar, düğünler olur, şerbetler içilir..Özellikle kışın davulsuz düğün olmaz...Bütün bu olup bitenler arasında gençler an’ı ve saati geldiğinde mutlaka kahveleri ve çayları hazırlamış olurlar, bu işler alışıla geldiğinden kendiliğinden gerçekleşiyor gibi doğaldır. Bazen bunalan, kaçan gençler olsa da, bunlar sözle ikaz edilir, bazen sopa yenildiği de olağan şeylerden olur. Burada bütün rollere ait, görmüş- geçirmiş örnekler olduğundan her kuşak yeterince hayat dersi almış olur. Bütün terbiye kurallarının öğrenildiği en önemli mekanlardır aynı zamanda. Sosyal hayatın ve toplumsallaşmanın can damarıdır demek sanırım daha doğru bir söz olacaktır.
Pencerelerini daha çok sardunya ve küpe çiçeklerinin bölüştüğü bu konaklar artık yok gibi, olanlar da yorgun, mahsun ve kimsesizdir... Konağın boş saatlerine dek düşürerek kakül devirip çiçekleri sulayan genç kızlar da yok artık. Adını, adresini, kimliğini dert etmeden, kendi elleriyle kapıyı aralayıp, gecelerini geçiren yolcular, o garip- guraba da yok artık...Hepimiz bir tür konup- göçmeye devam etsekte, döndüğümüzde, daha çok herkesi bir arada görme şansı veren, özlemlerimizi tavan aralarına sakladığımız bu mekanlar yok artık. Hepimiz kendi köylerimizde ve kendi evlerimizde konup- göçüyoruz...En acı vereni de, bastonuna dayanmış, ışıl ışıl gözleri ile yazın uzakları kollayan, kışın derinleri dinleyen yolda kalmışlara kapı aralayacak dedelerimiz yok artık...
Hey gidi hey ! Bu çoklukta, bu yokluk necedir kim bile ? Kim bile, belki de kapı koluna asılıp, anahtarı çevirecek bir el aramaktalar...
Hayrettin YAZICI
YORUMLAR
okurken oralarda yaşıyormuşum hissine kapıldım
teşekkürler paylaşıma Hayrettin Bey
saygılar hocam
hyazici58
Sayın Yazıcı,
Öncelikle yazmaya geri dönmeniz bizi sevindirdi.Geçmişe tekrar bir göz atmamızı sağlayan böyle güzel ve akıcı bir konuyu güncelleştirmenizi kutlarım.
O konaklar ki binlerce zamanın anısına bezenmiş,gülüşlere ses ,göze ve gönle düşen yaşlara yoldaş olmuştur elbet.Odalarında çocukluk oyunları ,bilgelik sohbetleri ,yorgunluk uykuları,bayramlık telaşlar kaplamıştır her yanı.
ve çiçekler ,kaç kişi bilir sardunyaların tek renkli asaletlerini,ve küpe çiçeklerinin mor ve pembe renk cümbüşlerini.Bilenlere hatırlattınız,eski hafıza defterlerimizi karıştırdık sayenizde.
Mehtap Hanıma fikren katılıyorum.Yazmalısınız çok daha fazlaca.
Daha nice güzel yazılarınıza ve şiirlerinize ulaşmamız dileklerimle.
Saygıyla.
hyazici58
Ben böyle bir konakta büyüdüm sadece bizim ki ahşaptır
Hala dimdik ayakta,ve anılarımla dolu bir odam hazırdır
Gittiğimde anılarımla baş başa kalırım ,yaad ederim eski günleri
ve ağlarım hıçkırılklarla.yazınız beni derinden yaraladı :(
Yetkin kaleminiz var olsun.yüreğinize saygılar Hayrettin bey
hyazici58
Ah hocam ah ...
O sardunyaların yapraklarına yükledikleri öykülerin çığlığı taaa buralara kadar geldi!...
O konak da ki kilimler renklerindeki hüznü, umudu, coşkuyu kim bilir kimlerin eşliğinde eskite eskite büyüttü...
Ve uzun kış gecelerinin karanlığı delen uğultusunda kim bilir kaç hikâye geçmişin gizinden geleceğe zincir olup aktı...
Sahi! Kapıda bastonu ile bekleyen gözleri ışıl ışıl konukseverliğe bakan dedelerimiz neden yok ki artık! :(
Hayrettin Hocam lütfen daha sık yazın...
Lütfen...
Gönülden tebirkler...