- 594 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
koli
koli
Vücuduna enjekte ettiği sıvının bir an evvel sinir sistemine ulaşması için damarındaki dağılmayan şişkinlikleri parmaklarıyla iyice ovalamıştı. Az sonra üşüme ve titreme belirtisinin kendinde yaratacağı etkiyi çok iyi bildiğinden üstüne iki İskoç battaniye almıştı.
Çalışma masasının üzerindeki saat henüz sabahın altısını göstermek üzereydi. Yorulmaya başlayan göz kapakları en son kapanırken masadaki saat sıfır altı yirmiyi gösteriyordu.
Uyanır uyanmaz, her zaman yaptığı gibi önce mutfağa girip kendine bir kahve almıştı. Mutfakta oturduğu masadan, salonun şampanya rengi duvarındaki kahverengi, ahşap çerçeveli saate baktığında saatin on kırk olduğunu görmüştü.
İşe üçte başlaması için hayli zaman olmasına umursamadan elindeki kahveyi yudumladı. Hafta sonu iş yerinde imzaladığı izin kağıtlarını anımsadığı an on günlük yıllık izne ayrıldığını hatırlamıştı. Kahvesindeki son yudumları sakince içip oturduğu yerden kalktı.
Mutfağa girerken ayaklarının dengesini tekrar toparlamaya çalışarak salonun sağ köşesinde bulunan çalışma masasına ulaştı. Dizlerindeki dermansızlık, yüzündeki solgunluğa rağmen, yün kazağının sol kolunu dirseğine kadar sıyırdı.
Birkaç kırmızı noktadan biri diğer noktalardan daha taze bir iğnenin haberciliğini yapmıştı. Dağınık saçlarını parmaklarıyla tararken çalışma masasının köşesinde dik duran serum şişesine baktı.
O an her şey gözlerinin önünden geçerken , ikiz kardeşinin küçükken, uyumadan öncesi gülümsemesi gelmişti. Serum şişesinden arta kalanlar bir iğnenin ucundan damla damla düşmeye devam ediyordu.
Çalışma masasının üzerinde duran kendi yazdığı kağıdı okurken, sol eliyle iki gözünü ayrı ayrı ovalamıştı. Aradan üç dört saat geçmiş olması onun kaşlarını birbirine birleştirerek sinir kat sayılarındaki yükselişi gösterirken, gözbebeklerindeki parlaklık en son yazdığı tarihe iliştiğinde dudaklarının kıyısı göğe yükselmişti. Sert olan yumruğunu masaya vururken, mırıldanması seslere karışmıştı.
“Senin cesedinin üzerine Tanrı’ya söz vermiştim…” sözleri odada yankılanırken, o, ilk zaferinin intikam sevinçleriyle gözlerinden düşen bir iki damla yaşı silmişti. Oturduğu yerden ayağa kalkıp aylardır açmadığı perdeyi öğlen öncesi güneşine açmıştı. Aniden çalan ev telefonunun telesekreteri tanıdık bir sesin o an ki canlı sesini kaydederken, İngiliz aksanlı biri konuşuyordu.
“…… söylediğin yerdeyim. Söylediklerine inanmaya başladım. Lütfen bu sefer gönderdiğim kargoyu bana yeniden gönderme….”