5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1783
Okunma
Sevgili ve değerli Bay dostlarım, bu yazıyı kaleme alma amacım; sizler değilsiniz... Bir anlamda sizlersiniz ama değilsiniz.
Nasıl bir ikilem, değil mi? Aslında çok da karmaşık değil. Umuyorum ki ben, ifade edebileceğim ve yine umuyorum ki sizler, anlayabileceksiniz.
Aslında yazacaklarım, tamamen, kendi beynimin karmaşası. Karmaşalar, tek başına aşılmazlar... Ooo! Çok filozofça bir söylem oldu...
Haydi bakalım, başlayalım...
Sizler, biz kadınları anlamanın zor olduğunu söylersiniz, hep. Oysa ki hiç öyle değildir. Biz kadınlar, son derece açık ve net varlıklarızdır. Yeter ki gören gözlerle ve anlamak isteyen bakışlarla bakın, bizlere.
...
Bizler, doğduğumuz andan itibaren, kontrolü elimizden alınmış bir hayatın içinde buluruz kendimizi. Yaşam şeklimizi çerçeveleyen olgular, bizim dünyaya gelişimize sebep olan kişilerin karakterleri, yaşama bakışları, deneyimleri, vs gibi şeylerle oluşur.
Öncelikle, üyesi olduğumuz ailenin yaşam belirleyicisi; karşı cinsten biridir: Babamız.
Bu noktada, babamızın kimliği çok önemlidir.
Eğer çapkın bir adamsa; örtüler ve kısıtlanmalar içinde büyürüz.
- Kısa etek giymek; yok.
- Erkek arkadaş; yok.
- Saçı açık gezmek; yok.
- Belli bir saatten sonra dışarda kalmak; yok.
- Doğum günü; yok.
- Arkadaş evine gitmek; yok.
Yok... Yok... Yok!
Annemiz, babamızın su yolunda giden bir anneyse- ki öyledir- tek başımızayız demektir. Ve itaat etmekten başka çaremiz yoktur.
Bu hayat; kabus gibidir, genellikle. Bu kabusu hafifleten tek hayal ise; bir gün evlenip, kendi hayatımızın efendisi olmaktır.
Olur mu?
Peh!
O hayal; sadece bir hayaldir. Ama güzel bir hayaldir ve çok gerçek görünür.
İşte o hayalin esiri olan bizler, sizlere aşık oluruz. Genellikle olmayız ama bu gerçeği, çok çok çok zaman sonra fark ederiz.
Ne zaman mı? Babamızdan farkınızın olmadığını anladığımız zaman.
Kurtuluş gördüğümüz hayatın; bir başka zincir olduğunu fark ettiğimiz zaman.
Sizler, bizlere yeni çerçeveler yaratırsınız ( sayamayacağım, içim daraldı ).
Şu an, bu yazıyı okuyan baylar; o çerçeveleri biliyorlar, değil mi?
Erkek olmak adına, koca olmak adına oluşturulmuş; saçma sapan kurallar.
Ne olur?
Boğarsınız...
Bizleri, kadınları, boğarsınız. Nasıl mı?
Sizler hayatımıza girmeden önce, bizleri büyüten, yetiştiren birileri vardı: Babalarımız!!!
Sizler, öyle bir tavır sergilemeye başlarsınız ki; onları, yok sayarsınız!
Allahım, nasıl bir gaflettir bu!!!!
Neyse... Sonuçta; Eyvallah deriz, sizlere.
Neden?
Erkekle mücadele edilmez!
Kodlanmış bir düşünce şeklidir bu; beyinlerimizde.
Öyle veya böyle, hayat; geçer, gider.
Azıcık, salağa yatarız...
Azıcık, duymazdan geliriz...
Azıcık, görmeyiz...
Geçer, işte...
An gelir... Çekilmez olursunuz...
Ve...
Hayatımızdan çıkarırız, sizleri. Tüm resmi sıfatlarınızdan, arındırırız: Boşarız.
Mola veririz, hayata.
Dinleniriz.
Sonra...
Sonra, sıfat değiştirirsiniz ve sevgili olarak girersiniz, hayatlarımıza.
Bir değişim bekleriz, sizlerden.
E artık bağımlı değiliz ya?
Sizler de bunu biliyorsunuz ya?
Deriz ki; Anladı... Çözdü...
Peh... Peh.. Peh...
Sizden değişmenizi bekliyorken; Değişmeyenin bizler olduğumuzu anlayamayız...
Kim değişecek?
Erkekler... Mi?
Neden değişecekler?
Kadınlar, değişmemişlerken???
...
Kimi suçlamalıyız?
Dürüstçe?
KADINLARI...
KENDİMİZİ...
Değişmelisin ki; değiştirebilesin...
Sevgili olarak karşımıza çıkan sizler, daha betersinizdir; Babamızdan, kocamızdan...
Neden?
Kabul beklersiniz; öğretilmiş egolarınızla.
Hangi yollardan geçerek size geldiğini gözardı ettiğiniz, bizlerden; Kadınlarınızdan.
"Peki" denmesini beklersiniz; O kadının, yıllar boyu ’Peki’ dediğini görmezden gelerek, hemcinsiniz birine...
"Vazgeçilmez" olmayı beklersiniz; O kadının, yıllarca birini vazgeçilmez gördüğünü, bilmemeyi yeğleyerek...
Ve kadın, bir an gelir; Kimsin sen? Diye sorar...
"Erkeğim" dersiniz; en saf şekliyle öğretilerinizin...
O an; kaybedersiniz...
Neden?
Bilemezsiniz...
Eser Akpınar
19.01.2013
Urla