- 718 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
TIRNAK ÇOCUK-3
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Cesur Usta,gece geç saatlere dek yatakta sağa sola kıvrandı durdu.Yorganı tekmeledi. Daha da olmadı, yastığı yumrukladı.Ayaklarını duvara kaldırıp,adeta amuda kalktı.İlk göz ağrısı Şengül’ü sayıkladı.
“Ah Şengül,ah! Demek seni koca evinden yolladılar,ha!Kim suçlu? Sen mi, kocan mı? Yoksa ben mi? Yoksa baban olacak olan bunak mı?Ne olurdu sanki: benimle kaçıverseydin. Baba sözünden çıkılmazmış.Gördün şimdi başına gelenleri. Hadi sen neyse de keltoş bunak babana ne demeli?Onun gözünde çulsuzdum, boyacıydım, şarapcının kopiliydim ya. Zengin kocaya vermek ne demekmiş anlasın şimdi.Ah ulan ah’ Böyle kaderin içine edeyim, iyi mi. “
45 lik Bozuk plak gibi kelimeleri sıralayıp durdu. Kardeşi Cemil Usta,yorganın içerisinde kirpi gibi kıvrılmış,kulaklarına parmaklarını sokmuştu. Uyumaya çalışıyordu ama ne mümkün!
Mahallenin çilli horozlarının bağırtılarıyla birlikte yarı uykulu vaziyette yataklarından fırladılar. Sekiz demeden iş başı yapmalıydılar. Taşoran firma, nereden bulmuştu bu kerhaneyi. Onun yüzünden kardeşleri Cüneyt de elden çıkmak üzereydi. Zavak olduğu yetmiyormuş gibi bir de kötü damga yiyeceklerdi . Onca yeni yapılmakta olan yeni binalar vardı. Bula bula… Allah Allah! Her neyse iş işti. Ekmek parası için lağımlardaki pislikleri bile avuçlamaya razıydı. Ekmek şimdi ,aslanın son bağırsağındaydı. Devir,yan gelip yatma devri değildi. Başkalarının çifter çifter manitaları varmış, yazlıkları, kışlıkları son model otoları varmış, umurunda değildi. Zaten yüreği yaralıydı. Başarısız bir evlilik akabinde ayrılık. Üstüne üstlük ilk aşkı Şengül’ün de aynı akıbete uğraması,yüreğini dağlıyordu.
Cemil Usta;
- Kahvaltıyı hazırladım.
- Siniyi al da gel, ben de babama sesleneyim, dedi ,Cesur Usta.
Simitçinin yanık sesi pencerenin çatlak camını titretti.
- Üç tane gevrek al, diye seslendi babası. Simitçi de biliyordu ki; boyacı kardeşlerin her kahvaltıda penreden “simitciii” diye bağırdıklarını. Pencere ırılandı, Cesur Usta’nın gür sesi, tavukları yumurtadan etmeden hemen koşup kafasındaki tepsiyi cama yaklaştırdı.
- Geldim abi, geldimmm. Bol susamlılarından üç tane aldı,parasını da tepsinin içine bırakıverdi.
- Hadi bol şanslar.
- Sağol abi.
Bugünlerde nerede boya yapıyorsunuz,diyecek oldu vazgeçti. Cesur Usta pek neşeli gözükmüyordu. Yoksa halını hatırını sorardı.
Evden ayrılırken;
- Baba, bi diyecen varmı, diye sordu iki kardeş.
-Cüneyt’ e diyiverin garılara fazla tebelleş olmasın.Yo sa…
İş tulumlarının çantası, Cemil Usta’nın omuzunda ara yoldan geçip Şengül’ün evlerinin köşesinden otobüs durağına geldiler. Saat başı gelirdi halk otobüsü. Birisini kaçırdın mı yandın demekti. Bir sonrakini bekle işin yoksa. Otobüsün gelmesine beş dakka kala Şengül, babasıyla birlikte belirdi sokağın başında. Durağa doğru acele acele koşuşturuyorlardı.
Allah Allah! Neyin nesiydi, sabahın köründe? Daha dün getirip bırakmamışlar mıydı babasının evine. Lahevle çekti,içinden. Yüreği de küt küt etmeye başlamıştı doğrusu. İçindeki heyecan dalga dalga yayıldı topuklarına dek. Demek ben bu aşktan kurtulamadım hala,diye içinden geçirdi.
Baba kız yanlarında durdular. Her ikiisiinde bakışları saniyelik olarak çakıştı.
- Hayırdır Cafer Emmi?
- Mahkemeye!.
- Niye ki?
- Damada boşanmama davası açıp o ibneyi süründürmek için. Siz nereye?
- Kerhaneye!
Şengül ve babası, şaşkın şaşkın baktılar,iki kardeşe. “Karısızlık başlarına vurmuş, "diye içinden geçirdi Cafer.
- Kerhaneye dediysem, şeye değil ya, boya yapmaya…
Şengül, şimdi rahatladı. Otobüse binerlerken, bir tarafta mahkeme girdabında geçececek günlerinin şaşkınlığını üzerinde hissediyor, diğer taraftan da Cesur Usta’ya duyduğu aşkının yeniden yeşermeye başlamasının heyecanını...
Otobüs, korna sesiyle duraktan ayrıldı.
DEVAM EDECEK.