- 853 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Atama
Müdür bey öleli, bugün de dahil tamı tamına sekiz yıl oldu. Tekaüt mayışı alıyor bir, hem de burada çalışıyor iki; öbür tarafa götüreceksin sanırsın ama hâl, vaziyet bildiğin gibi değil; bunun – tövbe müdüre hele ölmüş bir müdüre “bu” denilmez- yani müdür beyin iki tane de kızı var; birini boşver, şahsen bu kara kuru halimle ben ondan güzelim; ikimize de gelinliği giydir, eğer bana “maşallah” demezlerse benden adisi yok; diğer kızı ise bildiğin afet; sokağa çıkmayagörsün kimliği mavili herkes camlara, balkonlara, vitrinlere, araba, otobüs camlarına yapışıyor; bizim berber varya, ya hani Antepli Muhsin, hah o işte bu kız için kendinden beklenmeyecek feci bir laf demişti:
“Oğlum bu kız kurban olduğum yaradanın bitirme tezi”
Muhsin ne bilsin bitirme tezini, kendisi ikinci sınıftan terk, bunun ortanca oğlu okuyor oradan aklında yer etmiş bitirme tezi, nerede kullanacağını bilemediğinden bu durum için kullandı; ardından da tüm mahallelinin diline pel… pele… pelez – yok- peze – tövbe o hiç değil- pelesenk – hah- pelesenk oldu işte. Neyse ben asıl konuya döneyim; müdür beyin dünya güzeli kızı değil konu; ki sonra tipsizin biriyle evlendi ne mahallesi tüm kasaba karalar bağladı; bir ara bizim Faruklar bu tipsizi tenhada sıkıştırıp “vah sen misin güzelim kızla evlenen” diye ağız burun daldılar buna; öyle bir dövmüşler ki – acıdım oğlum lan- elemanın ağzı ta bunun enseye gelmiş; Farukların yalancısıyım şahsen!
Müdür bey aslında erken öldü; Allah’ın işine karışılmaz ama ben dahil dairedeki herkes böyle düşünüyordu; adamın bir derdi tasası yoktu; kanımca o çirkin kızı oturdu yüreğine ya neyse, garibin de günahını almayayım durduk yere; ne diyordum, ha derdi merdi yoktu müdür beyin; on beş yıl evvel son model olan biri arabası, kendine ait bir evi, gayet güzel bir eşi, salonda on beş balıklı bir akvaryumu, bir de altın varaklı terliği vardı; bu altın varaklı terlik çok önemli; müdür bey vefat etmezden çok önce devlet büyüklerimiz bir kompozisyon yarışması düzenlemiş; ezelden edebiyata düşkün olan müdür bey de bu yarışmaya iştirak etmiş; bir gün ben buna çay götürüyorum, içeriden bir çığlık, dedim çayın kokusu çıldırttı bunu; meğer kompozisyon yarışmasını kazanmış; dairede bir şenlik havası sorma, dul Rukiye o gazla beni öptü, takma dişleri zırt pırt çıkan Halis bey de öpecekti de evrak kayıttakiler son anda kurtardı; ırz namus meselesi öyle hafife alınacak konular değil; bu beni ısırarak öpse, dişler de yanağıma yapışsa tüm kasaba ikimiz hakkında acayip acayip dedikodular çıkartır; neyse müdür beyin bu başarısı belediye başkanına da bulaştı; nasıl bir gazsa artık müdür beyin adını bir sokağa verdi; dersin adama Nobel veya oskar ödülü vermişler; aslında haklılar da kasabada kimse bir ödül almadı ki! Müdür bey ödülü almaya – artık bize ne oluyorsa- bizi de götürdü; aslında götürmedi, o yola çıktığında biz zaten trendeydik; salona bizi almadılar; dışarıdaki büfenin önünde oturup bekledik; tek belediye başkanı girdi; işte orada ödül olarak bu altın varaklı terliği vermişler; bir şairin miymiş yoksa bir şair heves etmiş de alamamış mı hikâyesini tam da bilemediğim bir durumu varmış; işte müdür bey böyle mutlu bir adamdı; hem bir ödül almıştı hem de bir sokağa adını vermişlerdi; geçenlerde Faik fazla içip müdür beyin adının verildiği sokağın bir köşesine işerken birkaç kişi tarafından yakalanıp feci şekilde dövülmüş; artık nasıl bir dayaksa Faik o günden beri içmiyor, üstüne üstlük sabahları da koşuya da başlamış; bu bizim Faik’i dövenleri yakaladıklarında neden dövdüklerini sorunca tüm kasabalı gözyaşlarına boğuldu;
“Efendim o ayyaş sadece bir duvara değil kasabamızın en kıymetli yazarının yani rahmetli müdür beyin adına işiyordu”
Küçüktür, müçüktür ama bizim kasaba iyidir; asıl konuya daha giremedim; bizim müdür bey bundan tam sekiz sene evvel vefat edince; bir yazıyla ilçeye başvurmuşlar yeni bir müdür atayın diye; artık bu müdürler bir tarlada yetişiyor da o sene ürünler mi kesattı bilinmez ilçeden “müdür yok” diye bir cevap gelmiş; ama bu “müdür yok” yazısının sonuna öyle bir şey eklenmiş ki dairecek kalakaldık yerimizde; yazıda belirtilene göre bizim müdür beyin memleketin bekası ve hükümetimizin içinde bulunduğu zor koşullar gereği ölmek gibi bir lüksü yokmuş; bu yüzden de bir güzel temizlenip, kefenlenen müdür bey ölü mölü görevine devam etmeliymiş; bu yüzden daireden dört kişiyi görevlendirdik, her sabah ve akşam müdür beyi morgtan alıp getiriyorlar; ayrıca görevlendirilen bir kişi de elinde müdür beyin çerçeveli bir fotoğrafıyla eşlik ediyor. Anlayacağınız sekiz yıldır bir ölü yönetiyor daireyi; işin ilginci rahmetli öyle güzel de yönetiyor ki başımızdaki sağlar gelip nasıl yaptığını anlamaya çalışıyorlar.
YORUMLAR
yara terbiyecisi
kara mizah falan ama okutuyor işte ne güzel kendini...özellikle üstüne basa basa tekrar söylüyorum...sıkmadan...boğmadan sözcüklerin yakası gevşetilecek ki nefes alsın...kendine gelsin...bir cümleyi 'başkası ne düşünecek şimdi' veya 'böyle yazarsam yanlış mı anlaşılırım' kaygısıyla aktarırsanız, gerçeklerinizi sır gibi içinize diri diri gömer ve sözcüklerin yığınında onlara yer açacak bir mezar dahi bulamazsınız...
bu nedenle yazının geniş pencereden dışarıya açılan zekâsını akıllıca ve mantıklı buluyorum...üstelik yazının tek derdi dalga geçmek değil; tam tersine ironi anlatımıyla birçok yerde gönderme yapıyor da bazı acı gerçeklerimize...
yara terbiyecisi
yara terbiyecisi
yara terbiyecisi
yara terbiyecisi
sabinski
Buralarda yara sarıcının ancak adı var
Buralar sana dar.bil bunu
yara terbiyecisi
Atımı park edip geliyorum hemen.