- 973 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
"USandım SANmalarım"
/
Bazen "savaşmaktan" ve "korkmaktan" usandığımı hissediyorum.
İnsanlara, bu sebepten çok dikkatle bakıyorum.
Her yazılana, söylenilene,
yazılanların ve söylenilenlerin ardında bırakılıp,
yazılamamış ve söylenilememiş olanlara.
iç-dış /fizik ve metafizik / zahir-batın yönden,
sıfatlar,fiiller,duygular penceresini aralayarak,
umutları ile korkularını sezmeye çalışarak bakmaya çalışıyorum.
İsimden ve görüntüden ibaret değil çünkü hiç kimse,
Her bedende can var önce, beraberinde Kalb, birde Ruh.
O yüzden hiç belli etmeyenler bile asla duygusuz ve hissiz değil,
bazen öyle sanılabilse bile asla öyle değil.
Aslında belli etmeyenler, daha çok duymakta, duyumsamakta her şeyi,
Tüm çıkmayan sesleri, görünmeyen izleri, söylenmemiş sözleri ile
belkide tüm duyguları en üst noktadan asıl onlar yaşamakta ve hissetmekte.
Ama bu neden böyle?
Neden?
Buna cevap vermek benim harcım değil, haddim de değil.
Sorudan öteye bir adım geçemiyorum çoğu zaman.
Cevaptan, korktuğum zamanlarda oluyor bu en çok.
Aslında, Alacakaranlık kuşağı gibi olmak zorunda değil hiçbir şey.
çok net,pürüzsüz, açık ve seçik olmak ne büyük hürriyet.
Belki Hürr olmak sadece bu demek.
Kabuklarım kalın benimde.
Çok inatçı olmaya koşullanmış,
kırılmasın diye de özenle beslenmiş dayanıklı hale getirilmiş bir kabuğum var.
Artık kendim bile boğulur oldum,
kendi ellerimle ördüğüm, gücünü yitirmesin diye de devamlı kuvvetlendirdiğim kabuğumdan.
"Kendimle savaşmaktan" ve "kendimden korkmaktan" çok usandım.
Hani ceviz olsam, bir çekiş yetecek garip canıma.
Ne kabuk kalacak ortada, nede zırh.
Ne içine saklanılacak bir kale, nede tüm duyargalarımı sarmalamış olan zar tabakası.
Şu halimle bu kadarcık nefes almamın bile çok büyük bir mucize olduğu kesin.
/
Hepside her zamanki gibi, kendi tozum dumanım,
kendi göz gözü görmez ahmaklık ve aldanmışlıklarım.
Hepside kendim edip, kendim bulduklarım.
Kabukta benim, onu örüp besleyip büyüten de ben’im.
Şimdi ne zor ondan ayrılmak.
Nedeni ve gerekçesi belli olmayan
(bana malum olmasa da ,gerekliliği kesin ve sebebi de elbette var olan),
bir "kabuğumdan ayrılış" masalına göçtüm yakın zamanda.
Bitmeyecek bir masalın ben’li bölümü kalbime ihale oldu sanırım.
Benden sonrakilerin de yazmaya devam edeceği,
ama hiç kimsenin bitirmeye gücü yetmeyeceği bir masal "mış" bu.
Yazarken aynı zamanda da yaşanılıyor.
Yazılanlar ve yaşanılacak olanlar daimen ebeden Hayr olsun inşaallah. Amin.
/
Geçmişe bakmadan kabuğu anlamak zor,
birşeyle mücadele edeceksek, bu mücadeleden galip çıkabilmenin tek bir şartı vardır.
Kimin, karşısındaki muhatabı hakkında bilgisi ve önsezisi fazla ise,
daima önde olan odur,
ki dolayısıyla galibiyetin adayı odur.
/
İnsanlar benimle savaşmayı seçmeselerdi eğer,
onları bundan vazgeçirmeye çalışacağıma,
sonra delicesine üzüldüklerini görüp teselli etmek için didineceğime,
başaramayacağımı anladığımda kabuğuma çekilip
tüm açık pencereleri ve perdeleride üzerime kapatıp
saklanmaya çalışacağıma,
Kendimi savunmak ve korumak zorunda kalacağıma,
Kendim olabilirdim.
Kendim olabilseydim!
Bir şansım olabilseydi ve kendim olabilseydim eğer!
O zaman bu gördüklerinin, ne kadar da az ve silik olduğunu
Dahasının ne olduğunu,
Nasılda efsanelerin bile henüz tanık olmadığı renklerimin olduğunu
(her insan gibi! kendi üzerimden söylediklerimi sizlerde kendiniz için okuyunuz lütfen!)
Dallar dolusu çiçeklenebileceğimi,
vadilere sığmayacak kadar çoğalabileceğimi,
gözkamaştıracak ışıltılarla büyüleyebileceğimi,
gösterebilirdim hem onlara ve hemde kendime.
Hiç fırsatım olmadı? Neden?
Hep savaşmayı ve hırpalamayı seçenlerle mi kesişti yolum bilemiyorum.
Hiçbir şeyin kolayı çıkmadı karşıma.
Hep en zor olan, hep en şiddetli olan.
Bu yüzden kaçırdım ben bütün baharları galiba.
Ve kendim olabilme şansımı belkide.
Şimdi çok mu geç?
Hiç bilemediğim sorulardan birisi de bu.
İçimde en kısık sesiyle ağlayan da, ağıtlarından beni sorumlu tutuyor.
"Beni hırpaladın" diyor. "Hırpalıyorsun beni ve bu ikimizi de bitiriyor" diyor.
"Neden? silahlarını,dikenlerini,yaralayan hırpalayan pençelerini,
ve en acımasız sözlerini dışarıda bırakıp sahip çıkmadın bana " diyor.
Bütün gücümün sadece kendisine yettiğini, nazımın da ancak ona olduğunu iyi biliyor!
Sebebi çok olan üzüntülerin kendisi de devamlı çoğalmaya mahkumdur!
Üzülmek kelimesi artık lugatlardaki manası ile tanımlanamamakta yüreğimde.
"Oysa ben hep kendime konuşmaktaydım" diyorum teselli olsun diye ona.
"Neden bırakmadın onları elinden, karşıma dikilmeden önce.
Görmedin mi korktuğumu,
Korkmaktan kendim olmaya fırsat bulamadığımı görmedin mi?
Kaçacak delik aramaktan başka çare bırakmadığın halde,
Saklandığıma neden içerleyip kızıyorsun şimdi.
Pembe pamuktan bir şeker ol demedim sana,
Ama bu kadarda yok edici bir zehirken umutsuzluk,
can kendisinden azade sevinçlere küstü artık " diyor.
Sesi fısıltı halinde ve için için tüten bir ateş gibi .
"Peki dertlenme, oldu bir kere, artık yanmanın her rengini
her makamını biz seninle el-ele yaşayacağız,
Ne sen bileceksin, nede ben. Nede hiç kimse. "
demek en son boş avuntum oluyor çoğu zaman.
/
Her şey çok çirkindi zaten dünyada,
Güzellikler yazılmayacaksa boş kalsın hayat defterim istedim.
Neden bunu bana çok görüp de hala sitemlerini üzerime yağdırıp ikimizi de boğuyorsun Ey! Kalbim.
Savaşmaktan ve korkmaktan usandım ben anlamıyor musun?
/
08 Kasım 2012
YORUMLAR
Savaşları bitirmek için kendinle barışmalısın belkide. Zor olan sendin... Zoru seçen sen... Duvarlar örüp, kaçan, saklanan sen... Sonra onları ördüğüne pişman olan sen. Onları yıkmaya çabalayan sen. Kendinle barışmalısın o zaman. Korkak olduğunu da kabul etmelisin bazen. Ben korkak mıyım diye sorduğunda; korktuklarını bilecek kadar tanımalısın kendini ve savaşları bitirmek, kabukları kırmak için, savunmak yerine her dem kendini, -ki hatan buydu- Öyle ya neden hep savunmak ihtiyacı duydun ki savaş mı vardı? Kim sana savaş açtı? Kendim... Cevabın bu mu oldu. benim oldu... O vakit kırdım kabuğumu. Asıl ben, kendimi sevmemişim dedim. Kendime güvenmiyor muşum dedim? Ya da çok mu güveniyordum... acaba dedim... Ama bir şair ne güzel demiş
Delikdeşik
kirpi gibisin çocuk
her tarafın diken
kim elini uzatsa
delik deşik
üstelik sen de kan içindesin-ATİLLA İLHAN
Kendimce hem yazıyla, kendime söylevimdi aslında...
Teşekkür ederim güzel paylaşım için.
külbahçesindetutsak
yürürken görmüyoruz yolda olan şeyleri,
ara sıra durup etrafa bakmak gerekiyor,
bazen de sizin gibi bir yalın ses insana fısıldıyor
nerede takılıp kaldıklarını.
Çok teşekkürler, cevap yazma nezaketiniz için ayrıca Kalbi sevgiler.