- 572 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
tapınak
En yüksek tepede yer alan, eski kralların toplantı yaptığı taş tapınağın, sembollerle dolu ahşap kapısından geçecekken, Teodora durup, bir nefes çekerken havadan, kızıl saçlarını ; savrulması için rüzgara, parlaması içinse güneşin ışıltılarına bırakmıştı.
Az sonra kara gölgelerin kol gezdiği taş tapınağın duvarları arasında uzun süre beklemek zorunda kalacağını bildiğinden, dışarıdaki bu havayı özleyeceğinin farkındaydı. Bu yüzden içeri girmeden önce, güneşi en çok gören bir kayanın üzerine başındaki tacını bırakmıştı.
Tapınağın iki kanatlı kapısını gıcırtılı seslerle açan iki keşişin gözleri dışarıdaki güneşin ışıklarından dolayı kamaşmıştı. Tapınağın içinden dışarı salınan serin hava akımı, sıcak havayla karışmadan önce Teodora’ nın yanağına çarpıp, ardından onun omuzlarına kadar inmiş saçlarını dalgalandırmıştı.Dizlerini iki kez hafifçe bükük, minnet duygusuyla iki keşişi selamlayan Teodara onların arkasından yürüyerek tapınaktan içeri girdi. Tapınağın eşiğine ilk adım atmasıyla birlikte dudaklarını oynatan tek şey büyükannesi Karen’in ona çocukken öğrettiği dualar olmuştu.
Tapınağın yüksek tavanını süsleyen figürler; halen ağızdan ağza anlatılan eski bir efsanedeki savaşın kesitlerini resmediyordu.
Keşişler önde, Teodora onların arkasında yalın ayak, ağır adımlarla ilerliyorlardı. Her yirmi adımda uzun taş sütunların arasındaki eski kralların heykellerine göz ucuyla bakarak geçen Teodora, birdenbire kendi ülkesinin eski kralının heykelini düşlemişti. Bu düşünce onun kalp ritmini hızlandırmıştı.
Önde yürüyen keşişler, Teodora’ nın göğüs kafesini zorlayan yürek atışlarındaki sesin taş duvarlarda oluşturduğu yankıları, çok iyi duyuyorlardı. Yaşadıkları tapınakta duydukları ve inandıkları üç şey vardı.
Biri inançla sarıldıkları sabır tespihlerinden çıkan tanrılarına ettikleri duaların sesleri, diğer ikincisi, asil eski kralların tanrılar için yaptığı savaşlardaki kılıç sesleri ve üçüncü ses sadece erdemli bilge kişilerin duyabildiği seslerdi .
Ve Teodara’yı beklemekte olansa, kulağını üçüncü sessin eşiğinden ayırmayan, saçları olmayan, tapınağın en yaşlı rahibi Martines’ti.
Kesme taşlı blokların arasında ilerleyen Teodora, her adım atışında yüreğinin ritmini bozacak derecede kulağının zarını delecek fısıltılar duymaya başlamıştı.Fısıltılar uğultulara dönüşmeye başlarken; ellerini kaldırıp kulaklarını kapatmak yerine, ruhundaki sesleri dinleyerek ilerlemeye devam etti. Çok geçmeden bu seslerin tapınağın gizli hücrelerindeki genç keşişlerin ayin sesleri olduğunu fark etmişti.
Her adım attığı kesme taşın arasından fışkırmış yosun fısıltıları giderek daha da çoğaltırken, üşüyen gövdesinin aksine ayakaltları, bir volkanın lavları üzerindeymiş gibi yanmaya başlamıştı…
En son adım atarak geçtiği iki bloğun arasında yüzyıllar önceki kendi ülkesinin kralını bir kılıca sarılmış haldeki taş heykelini görebilmişti sonunda. Gördüğü kralının taş gövdesinin ellerinde, keskin ve parlayan gerçek bir çelik kılıç duruyordu.
Teodora önde yürüyen keşişlere saygısızlık edeceğini kuşkusunu bir kenara bırakarak, diz çöktü eski kralın önünde. Kralın elindeki kılıcın belirsiz bir şekildeki aydınlığı Teodora’ nın alnına vurmuştu. Önde yürüyen keşişler onun kaç adım sonra ne yapacağını rahipleri, Martines’ten duyduklarından olanlara hiç şaşmamışlardı.
….
Bataklığın kenarında inen üç atlı, atlarının dolu heybesiyle ilerlerken oldukça guruluydu. Sis çökmüş ormanın kıyısından aç timsahlara aldırış etmeden geçen atlılar, kendilerini her ne kadar güvende hissetse de korkuları ayak bastıkları yeri titretiyordu…
Saçlarını avucuna sardığı kesilmiş kanlı kelleyi karanlıklar kraliçesinin masasına sunmaya hazırlanan uzun saçlı savaşçının yüzünde belirsiz bir bakış vardı.
YORUMLAR
DİLEK YILDIZI
Dostum seni pembe yaptım verdiğin güç için...