- 836 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
ÇAĞIN SANCISINI FARKETMEK ve EDEBİYAT
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Mustafa CEYLAN
**********************
Bastığınızda düğmeye, mesafeleri sıfırlayıp sesinizle, görüntünüzle dağlar ötesindesiniz. Dünyanın neresine varmak, ne söylemek, ne göstermek ve görmek istiyorsanız parmaklarınızın ucunda. Parmaklarınıza çağın uzattığı internet-elektronik devrim ve bilgi akışı sizin zaman ve mekân anlayışınızı bir anda tepetakla etmektedir. Bilmem bunun farkına vardınız mı? Daha dün kadar kısa zaman önce 1990’lı yıllarda doğan oğlunuz veya kızınız “babam da amma geri kalmış; bir türlü teknolojiye uyum sağlayamadı” diyorsa ve siz, o hızın rüzgârında savruluyorsanız yandınız demektir. “Zamane çocukları, ne olacak” deyip geçemezsiniz onlara. Ve onlar, parmak uçlarında, gözlerinde ve kulaklarında kullandıkları âletlerle, hepimizin mağlubiyetini söylerken, kendi zafer türkülerini fısıldamaktalar.
Çocuklarımızı geleceğe hazırlamak olgusu kayboldu ve nerdeyse çocuklarımız bizim ellerimizden tutup bugüne yetiştirmeye, yaşanılan anı algılamamıza çaba göstermektedirler. Torunlarımız, saatlerini bilgisayar, ipad, msn, vb yerlerde geçirirlerken, bizi unutmuyorlar ya, ben işte ona “şükür” diyorum.
Telefon etmek için, birkaç gün önceden PTT’ ye adınızı ve telefon edeceğiniz kişi ve numarayı yazdırıp beklediğimiz günlerden gelmekteyiz biz. Torunlarımıza biz, kağnı süratini anlatsak herhelda katıla katıla gülerler.
Aramıza sanal dünyanın perdeleri ve ağları duvar örmeden, bizi kendi köklerimizden, kendi çevremiz ve geleceğimizden ayırmadan, çağı ve çağın sancısını öğrenmek mecburiyetindeyiz.
Daha dün, ABD’de zenciler öldürülürken ve teninin renginden ötürü bazı insanlar üçüncü sınıf kabul edilirken bugün bir “Obama” isimli zenci vatandaş, o ülkeyi yönetiyor ve dünyaya hükmediyor. Arap Dünyası içten içe çalkalanmaya devam ediyor. Bağdat bahçelerinde kan gülleri var şimdi. Mısır’ da boynu bükük piramitler ve Suriye’de bomba sesleri. Şam, akşamı zor etmekte. Tunus’ta bir çiçekçi, bir seyyar satıcı sıkıyor yumruğunu ve Libya’da Kaddafi yerle yeksan oluvermekte. Değişiyor, hem de çok büyük hızla değişiyor dünya.
Dünya, iletişimin, bilginin, enformasyonun büyük gelişimi altında; sancılar çekmekte.
Aile mefhumu, kentlileşme, hemşehricilik olanca gücüyle direnmeye çalışsa da yerine yepyeni bir insan modelini dayatıyor teknoloji ve Japonlar, gün geçtikçe ihtiyarlayan ve azalan nüfusa çare olarak, insan gibi gülen, düşünen, hareket eden, insanla sohbet eden robotlarını yaptılar bile…
Biz var ya, biz; genç nüfusumuz, inançlarımız ve birlikte yaşama ülkümüzü bozmadığımız sürece, yeni çağın yeni sancılarını ve acılarını kolay atlatacağız. Aksi takdirde, bu sancı bizi de zora sokacaktır.
Evet;
Tarihte ilk ses kaydı 1877 yılında Thomas Edison tarafından yapılmış, Birinci Dünya Savaşından sonra radyo, İkinci Dünya Savaşından sonra Televizyon hayatımıza girmiş ve 1957 yılında Sputnik 1 uzay aracı, Ruslar tarafından dünya yörüngesine yerleştirilmiş ki böylece “ uzay çağı” başlamış. 1957 den bugüne her 10 yılda bir dünya yeniden değişmiştir.
Şimdi, bu gelişmeyi, bu hızlı döngüyü 1900’lü yıllardan itibaren alıp, bugünlere getirelim hele:
• 1900: Kont Von Zepplin ’ZEPPLİN’i icat etti.
• 1901: King Camp Gillette ’Jilet’i icat etti. Patentini aldı.1903 te 168 adet bir sene sonra ise 12.500.000 adet sattı.
• 1902: Elektrik Süpürgesi icat edildi.
• 1904: İlk kol saati icat edildi.
• 1905: E=m.c²
• 1906: Amerikalı Coolidge Tungsten ’AMPUL’u buldu.
• 1908: Henry Fort 15 beygirlik 4 silindirli ilk motorlu arabayı geliştirdi.
• 1913: Alman Hans Geiger ’RADYASYON ÖLÇÜM’ aletini icat etti.
• 1914: Elektrikli Bulaşık Makinesi kullanılmaya başlandı.
• 1915: Astronom P.Lowell ’PLÜTON’ gezegenini keşfetti.1930 da teleskopla görüldü.
• 1917: Renkli sinema filmi yapıldı. Radyo icat edildi.
• 1920: Torbo motor geliştirildi.
• 1921: İnsülin bulundu.
• 1923: İngilizler ilk uçak gemisini yaptılar.
• 1924: Fransız Ramon ’DİFTERİ’ aşısını buldu.
• 1925: Amerikalı Armstrong FM yayını yapmayı başardı.
• 1926: Heisenberg, Atom çekirdeğinin yapısını ortaya çıkardı
• 1927: Londra ile New York arasında telefon hattı kuruldu.
• 1929: Siemens telefonun görünümünü değiştirdi.
• 1930: ABD’de dondurulmuş gıda piyasaya çıktı.
• 1931: Yapay zekanın ilk adımları atıldı.
• 1932: Elektronik mikroskop geliştirildi.
• 1934: Otomatik çamaşır malinası ABD’de yapıldı.
• 1935: Gallup, kamuoyu araştırma enstitüsü kurdu.
• 1936: ABD’li Kendall, kortizonu buldu.
• 1938: İlk naylon ürün ABD’de tanıtıldı: diş fırçası.
• 1939: ABD’li PH.Levine, kandaki RH faktörünü saptadı
• 1940: Alman’lar Havadan denize fırlatılan füze yaptı. Plütonyum bulundu.
• 1941: Uçaktan fırlatılan koltuk yapıldı.
• 1942: Napalm icat edildi.
• 1943: Sovyet’ler molotof kokteyli yaptı.
• 1944: Sovyetler MR’yi keşfetti.ABD’li McLeaod ve McCarthy DNA’yı keşfetti.antibiyotik keşfetildi.
• 1947: Mikrodalga fırın yapıldı.Plastik lens yapıldı.İngiliz Holmes,kurşun izotoplarıyla dünyanın yaşını hesapladı.
• 1949: 45’lik plak ABD’de piyasaya çıktı.
• 1950: İlk kredi kartı çıkarıldı.İlk böbre nakli ABD’de yapıldı.
• 1951: Transistör yapıldı.ABD’de renkli tv yayını yapıldı.
• 1952: ABD’de halka ilk kez sinemada film gösterildi. Fransız’lar ilk kez uçakla ses duvarını aştı.
• 1954: İlk transistörlü radyo alıcısı yapıldı. Doğum kontrol hapı geliştirildi.
• 1955: Amerikalı Leskell, EKG’yi icat etti.
• 1956: Kromozon sayısı saptandı.
• 1957:Fransa’da ilk ilik nakli yapıldı. İlk Boeing uçağı deneme için havalandı.
• 1958: İlk renkli Video-Kamera geliştirildi.
• 1960: Laser yapıldı.
• 1963: Hollanda’lılar ilk müzük kasetini yaptılar.
• 1964: Esnek lens icat edildi.
• 1966: İngilizler ilk Hovercraft’ı denediler.
• 1967: İlk kalp nakli ameliyatı yapıldı.
• 1968: Boeing uçağı 1000 km/s hızla uçuşunu yaptı.
• 1969: Ses duvarını aşan Concorde ilk uçuşunu yaptı.
• 1970: Video-kaset ABD’de piyasaya çıktı.Japonlar küçük hesap makinesini yaptılar.
• 1971: Hepatit-B aşısı bulundu.
• 1972: Fiber Kablo ABD’lilerce yapıldı.
• 1973: Scanner yapıldı. ABD genetik çağını başlattı. ABD’liler ışık hızını tespit ettiler.
• 1974: Bellek kartı icat edildi.
• 1975: İnsanın ilk genetik haritası çıkarıldı. İngiliz’ler inekten ineğe cenin nakli yaptı.
• 1978: Sony firması Walkman’ı üretti. İlk tüp bebek İngiltere’de doğdu.
• 1979: Karbon-14 yöntemi geliştirildi. Philips ve Sony, CD geliştirdi.
• 1980: ABD’de ilk genetik tedavi denemesi gönüllüler üzerinde yapıldı.
• 1983: AIDS ortaya çıktı.
• 1984: RU486 adlı hamileliği önleyici hap geliştirildi. Bilgisayarlarda ’MOUSE’ kullanımı yaygınlaştı.
• 1986: Döllenmiş yumurtaya çekirdek nakliyle koyun kopyalandı.
• 1989: Japonlar, damarda dolaşabilen küçük robot yaptı.
• 1992: İnsandaki 21. kromozomun haritası eksiksiz çıkarıldı.
• 1994: İnternet salgını dünyaya yayıldı.
• 1995: Saniyede 100 milyar işlem yapan bilgisayar geliştirildi.
• 1997: Koyun Dolly dünyaya geldi.
Ve, 1957’den 2007’ ye geliş, 2007’den de 2017’ye uzanan süreci düşünüyorum. Gayri, insansız uzay araçlarının tepemizde nakliyeler yaptığını, sadece fotoğraf veya enformasyon taşımadığını; sadece göz olmadığını, ithalat, ihracat ve nakliyede de kullanılacağını düşünelim. Sonra kandan elde edilen kök hücre çalışmalarına dikkat edelim. Tıp ve enerji alanındaki gelişmelere bakalım.
Bu sürat, bu değişim, bu hızlı yükseliş; toplumsal yapı ve dokusunda elbette ki önemli gelişmeler meydana getirecektir.
Arada bir yerküre, aşağıdan, depremler ile bizi sallamaya devam etse de, deprem öldürmez, çürük binalar öldürür veciz sözünün gereği yapıldıkça, sağlam şehirlerde ve yapılarda insanlar yaşadıkça, insan ömrü de uzayacaktır. Zira; ilk çağda 25 yıl olan insan hayatı, 20 yy´ da 80 yıla ulaşmış, 21 yyda 100 yıl civarındaki bir ömür süresinin normal olarak kabul edilebileceği görülüyor.
1500´lü yıllarda 500 milyon olan dünyadaki insan nüfusu 20 yy´da 5 milyarı aşmıştır, öyle değil mi? Buna karşılık, maalesef, dünya üzerindeki birçok canlı türü de kaybolmakta… 21 yy ve sonrasında üzerinde yaşadığımız dünyada az sayıdaki canlı türünden biri insan olacaktır sanıyorum.
Akıl ve gönül, yerlerini makinaya terk ettikçe, düşünce gücü, yerini kendisinden evvel düşünüp hesaplayan mikrodalga cihazlara devrettikçe, daha bir hızla gelişen ve değişen dünyada; yürek bir kan pompası derecesine düştüğünde, insan, yeni çağın yeni insanı olacaktır.
e-devlet, e-kitap, e-bilgi derken, sonunda e-insana gelivereceğiz gibi…
Hayâlimizin sınırları çatırdarken, yaşama standartımız değişecek ve ve bundan etkilenen edebiyat, sanat ve kültür de, elbette kendini gelişmelere göre yeniden düzenleyecektir. Globelleşen ve tek bir aile gibi hareket etmeye başlayan bilgi toplumu, kendi kültür-sanat-edebiyat ve şiir anlayışını da getirecektir.
Düşünebiliyor musunuz, 1950’de ilk banka kartı icad edilmiş veya 1951’de renkli Tv hayatımıza girmiş. Peki, banka kartını bilmeyen, renkli TV yi görmemiş olan bir şaire, siz, daha ileriye giderek 1978 de doğacak tüp bebekten ve 1997’de gerçekleşen koyunun kopyalanmasından bahsederseniz ne yapar, ne der, ne eder ki? Düşünelim hele…
Şairler, ışığı alnında ilk hisseden insanlardır.
Şairler, ufkun, dağın, mesafenin ötesine ulaşan kalem sahipleridirler.
Şimdi, çağın sancısını hissetmeyen; bu hızlı değişimi, bu büyük oluşumu algılamayan şair, kendini dar koridorlara ve yerinde sayan harekete teslim ederse olur mu, deyin hele?!
Elbette, kendi millî köklerinden kopmadan, kendi ahlâk ve kültürel yapısından hız ve ilham alarak; çağı yakalamak ve onun hızını geçmek zorundayız. İşte o zaman yeni çağın yeni edebiyat akımını ortaya koyabiliriz. Yeni çağa, elinde bilgisayarı, mikrodalga cihazı olan, dünyayı kucaklayan ve cümle insanlara “yeni insanlık anlayışını” haykıran, yeni Yunuslar, yeni Mevlânalar sunmak zorundayız.
Bir noktadan sonsuz kere sonsuza giden bilgiyi aşk ile sevgi ile yoğurup, yeniden yeni yapıp, yeni edebiyatı nakışlamalıyız…
PEKİ BU NASIL OLACAK? VEYA NASIL OLMALI?
Bazı doğumlar sancılı olur. Özellikle, bilginin sudan hızlı, ışık hızıyla aktığı bir zaman diliminde, kültür-sanat ve edebiyat da bu akışa kendini ayarlaması gerekir. Yoksa, edebî bilgiler, kısaca edebiyat, yeni gelişmelerin getirdiği yeni anlayış, yeni kelime ve cümleler, yeni algılar ve yeni kararlarla yeni ufuk çizgileri arasına giremez ve o zaman da edebiyat kamyonu üstümüze devrilir, kalır. Bir yandan yeni teknolojiyi kullanan edebiyat, öte yandan bu yeni teknolojik yapının dayattığı toplumsal doku ve anlayışlara uygun çareler üretmek, çözümler ve söylemler getirmek durumunda kalacaktır.
Bunu göremeyen toplumlar kültür, sanat ve edebiyat ta öteki toplumların karşısında yenik düşeceklerdir. Yani, “kültür emperyalizmi” kendi enerji salkımlarıyla toplumların kültürel dokularını oymaya, yönlendirmeye devam edecektir. Sömürü ve sömürmenin en önemli aracı kültür ve edebiyat olur ise, işte o zaman seyreyleyin gümbürtüyü.
Bu yüzden, önce fizikî unsurlarımızı, şeklî kaynaklarımızı yeni çağa, bu yeni hıza uygun hale getirmeliyiz. Hece, aruz, serbest de bizim. Bu bizim olanları, çağın robotlarına oyuncak gibi sunmak yerine, şiir dünyamızı, süratle bilgiyle donatmalı, hazır hale getirmeli ve yeni şeklî öğelerle, gelişmeye açık, zamana yenilmeyen fiziksel kalıplarla vakit geçirmeden hazır etmeliyiz. Zira, hız, önce dışarıdan kalıbı, önce vezni, önce anlayışı, bakışı, ufuk çizgimizi parçalayacaktır. O yüzden ivedilikle şekilsel gelişmelerimizi tamamlamamız lâzım. Bozmadan, eğmeden, inkâr etmeden hem de… Koşma derken, cigalı tecnisi de, kafiye derken mübalâğa sanatını da, aliterasyonu da ihmal etmemeliyiz ve yeni duruma göre de bütün bunların üzerine bugüne kadar serdiğimiz ve unuttuğumuz sis perdelerini de kaldırıp atmalıyız. Aynı dili konuşan diğer ülkelerin müziğinden, kültür sanat ve şiirinden habersiz yaşayanların uyanma vakti geldi de geçiyor bile…
Sonra;
Şekilden öze dönüp, Hacı Bayram-ı Veli’ nin “asıl mesele, asıl gaza içimizdedir erenler” dediğini duyup, şiirimizin içini, söylem biçimimizi ve şiir dilimizi daha bir güzel hale getirmeliyiz. Vezinlerimizi buluştururken, vezinler arası savaşa son verip, şiir gökdelenleri dikmeye, gönül bahçelerinde “Asımın Nesli” olup, umut çiçekleri açtırmaya çalışmalıyız. Maddeyi sıfırlayan bu sürat ve bu gelişmeler, manânın karşısında bakalım ne yapacak? Onu da, değiştirmeye, manâyı da istediği yöne, yeni keşif ve buluşlarla yönlendirmeye çalışacaktır elbette, amma bizler, bunun sancısını önceden işaret ederek çareler sunduğumuzdan, istilânın yıkımından etkilenmeden yolumuza devam etmeliyiz.
Evet;
Biliyoruz ki bu teknoloji burada kalmayacak, insanlar yaşadığı sürece teknoloji de ilerleyecektir. Şu an bize hayal gibi gelen çoğu araçlar hayatımıza girecek ve hayatımızı kolaylaştırmaya devam edecektir. Biz de bütün bu kolaylıklar, bütün bu gelişmelerden istifade ederek, şiir dünyamızı bu çağın enstrümanlarıyla donatmasını bilmeliyiz. Şu kadarla ki, özün özünü bozmadan ileriye taşıma diyebiliriz buna ve bunu yapmaya da mecburuz...
13/14.01.2013
Antalya
YORUMLAR
" Biz var ya, biz; genç nüfusumuz, inançlarımız ve birlikte yaşama ülkümüzü bozmadığımız sürece, yeni çağın yeni sancılarını ve acılarını kolay atlatacağız. Aksi takdirde, bu sancı bizi de zora sokacaktır."
Bütün mesele işte bu tümcede düğümlü! Bu düğümde işin tılsımı, başarısı ya da başarısızlığı! Ve;
"Akıl ve gönül, yerlerini makinaya terk ettikçe, düşünce gücü, yerini kendisinden evvel düşünüp hesaplayan mikrodalga cihazlara devrettikçe, daha bir hızla gelişen ve değişen dünyada; yürek bir kan pompası derecesine düştüğünde, insan, yeni çağın yeni insanı olacaktır.
e-devlet, e-kitap, e-bilgi derken, sonunda e-insana gelivereceğiz gibi…
Hayâlimizin sınırları çatırdarken, yaşama standartımız değişecek ve ve bundan etkilenen edebiyat, sanat ve kültür de, elbette kendini gelişmelere göre yeniden düzenleyecektir. Globelleşen ve tek bir aile gibi hareket etmeye başlayan bilgi toplumu, kendi kültür-sanat-edebiyat ve şiir anlayışını da getirecektir. "
Eninde sonunda karşı konulamayarak gelinecek nokta burası! Güneş balçıkla sıvanarak gün geceye dönüştürülemez gerçeği işte burada...
Özenle, ilgiyle, bilgiyle araştırılarak ortaya konulmuş güzel bir döküman ve fikir paylaşımı...Her şeyin hayırlısı olsun diyerek, emeğe saygıyla...
MustafaCeylan
Gülce'nin öncüsüne selamlar, saygılar...
Bir sancı var içimde, kanıyor günden güne
Yırtarak perdeleri geldik dünden bugüne
kültür mü kaldı, edebiyat mı kaldı hocam
ar denen bir kelime var
anlamını bilen kaldı mı ki
neyse delirmeden gideyim en iyisi
alıp başımı bir yerlere
selamlar saygılar
MustafaCeylan
Teşekkürler, selamlar, saygılar...
Mehmet Ziya Dinç
yorgun kafamı toparlar toparlamaz top seslerini duyarsınız
saygılarımla
İletişim ve değişim çağına ayak uydurmaya, istekli, çabalı ve gayretli olduğumuz sürece yapabileceğimiz çok şey var. Beyinlerimizde daha kullanmaya başlayamadığımız yarıya yakın beyin hücrelerimiz olduğunu düşündüğümüzde, daha neler yapabileceğimiz konusunda umutlarımız heyecan verici.
İlgi çekici yazınızı tebrik ederim
Saygılarımla.
MustafaCeylan
MustafaCeylan
Çok sağolun, teşekkürler, selamlar, saygılar...
hülvani
Selam ve DUA ile kalın.
MustafaCeylan
Karınca gölgesi olmaya çalışıyorum işte...
Teşekkürler, selamlar, saygılar...