- 503 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
OTOBÜS DURAKLARI
OTOBÜS DURAKLARI
Onun gözlerinde hep, dergahına çekilmiş bir suskunluğun çilehane kapısındaki bekleyişi olurdu her zaman. Duvarlarda asılı duran saatlerin her tik takı, geçen bir ömrün ayak sesi olup yankılanırdı sarı duvarlarda. Kalabalıklaşan yalnızlıkların tören geçişlerine katılırdı zamansız akla düşen anılar.
Dışarıdaki ağaçların son kalan yapraklarıyla birlikte bir kar düşerdi. Beyaz düşlerin her zaman dakik kaldığı bir kış yağardı kırmızı kiremitli çatıların üzerine.Hazırlığını çoktan tamamlamış turna sürüleri göçerken içlerindeki yazdan kalma sıcaklıkla, sıfırın altında eksi derecelere düşerdi eski bakışmaların takvimdeki gölgeleri.
Üşümeye başlardı şehrin solgun sokak lambaları ve melankoli kokulu akşamlar daha da uzardı şarkıların bilinmez notalarında. Platonik şiirlerin çoğaldığı gecelerde, gözler hep en parlak yıldızın hiç kaymayacak gibi duruşuna takılırdı. Penceresi kuzeye bakan evlerin pencerelerindeki pervazlarda uzun sarkıklar oluşurdu. İşte o vakit sırtını güneye vermiş evlerin buzdan beyaz kirpikleri olurdu.
Caddelerin köşelerini tutmuş sokak şarkıcıların çatlak dudaklarından çıkan titrek şarkılar kalabalığın arasında umarsızca gezinmeye başlardı. Yüksek topuklu kırmızı urgan ayakkabılı kadınların kırmızı rujlarındaki renkler karışırdı akşamların karanlığına.
Balık kılçığı kavgasına tutuşmuş kedilerin çığlığı çoğalırdı lokantaların arkasındaki çöp tenekesinden. Esmer tenli tinerci çocuklar, avuçlarının içindeki beyaz poşetlerinden derin bir nefes çekerken kimse bilmiyordu onların donuk kalmış içindeki düşlerini.
Metropollerin damarlarında dolaşırken metrolar, tıranvaylar ve üstü reklam işlemeli otobüsler her seferinde içi dolu olurdu yolcularla.Tükürükten yosun tutmuş kaldırımların yanından geçerken lüks otomobiller, siyah lastik izleri kalırdı yollarda.
Birde henüz on beşinde işten çıkartılmayı bekleyenler otobüs kuyruğunda katarlarlar eklerlerdi. Acizliğin ellerine sıkıştırdığı haftalık bir bahşişle az sonra otobüslerin camlarına terli bir nefes bırakacaklardı.
Ben bunları düşünürken otobüsün arka koltuğunda, Marta ise otobüsün iki kişilik orta koltuklarından birindeydi. İkinci kez gözüm iliştiğinde Marta’ya, ısınmak için siyah kaş kolunu biraz daha boğazına sıkıca sarmaya çalışıyordu.
Hınca hınç dolan otobüsteki görüş alanımı; ayakta duran, kimisinin elinde T cetveli, kimisinin elinde ders kitapları olan öğrenciler kapatmıştı. Kaçıncı seferini yaptığını bilmediğim otobüsün camındaki eski buğuları silenler inecekleri durağı kaçırmamanın telaşında bir o kadarda yorgundu bakışları.
Aklım, Marta ve arka sokakta gördüklerim arasında git gel yaratırken, farkında olmadan gözüm yanımda oturan adamın elindeki kitaba ilişmişti…
Birkaç durak sonra Marta sabah bindiği durağın karşısında inip, karanlığa karışırken ben yine göğsümün üstünde gövermeye başlayan düşüncelere dalacaktım. Yılın ilk karı, bu metroya beyaz pastel renkli bir tuval çizerken sessizce, Onun gözlerinde hep, dergahına çekilmiş bir suskunluğun çilehane kapısındaki bekleyişi olurdu her zaman…
Bu yüzden beklide sonra anlatırım size Marta’yı…..