2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1129
Okunma
EVCİMEN ACILAR -2
Söyle!
Ayak tabanına dokunan, buzdan bir çakıl taşı mıydım?
Her adımının erittiği, şekli şemâli ayağının yolunda değişen…
Söyle!
Bu sevgi değildi, senden başka kim ezerdi ki sevdiğini?
Bugünler hep bir koşuşturmayla geçse de, endişeler aklımın tekerine yapışmış amansız bir hastalık gibi soluk aldırmıyordu.
Kapı tıkladı. Kitabın içerisinde, derin bir uykuya dalmıştım ki, irkildim.
_Buyrun, girin.
Meraklı, fıldır fıldır küçük gözleri, dedikoduya susamış diliyle, santral memuru içeri girdi.
_Sizi rahatsız edip duran telefonda ki sapığınız, bugünde birkaç kez aradı. Bu konuda bir şey yapmayacak mısınız?
_Burada olmadığınızı söyledim. Fakat bir daha arayacak olursa savcılığı bağlayacağım. İşimiz, gücümüz yok da, bununla mı uğraşacağız canım?
Sanki, koltuğumda küçülüp, bir parmak kadın oldum.
_Haklısınız, burada olmadığımı söylemeniz iyi oldu, teşekkür ederim. Ben bu konuyla ilgileniyorum. Tekrar sağ olun.
Ağzımdan laf koparamamanın sıkıntısıyla, kapıdan çıktı.
Hakikaten bu sapık mevzusu, fazla uzamıştı. Ve acilen bu durumla ilgili bir şeyler yapmam gerekiyordu.
Aslında tanıdığım biriydi bu sapık. Üstelik uzun süre yalanlarına peçe bulmuş bu adamla, gönül ilişkisine girmiştim.
Ta ki, ruhsal takıntıları olan pisliğin teki olduğunu anlayasıya dek. Arsız bir yalancıydı ve beni bir takıntı haline getirmişti.
Kendi dünyasının kirliliğinde, verebileceği hiçbir sıkıntıdan çekinmiyor, üstelik huzursuzluk vererek keyif alıyor, beni ürkütmeye çalışıyordu.
Lakin, beni ayakta tutanın iskelet sistemim değil de ruhumun dirâyeti olduğunun farkında değildi.
Günler, ardı sıra geçiyor, bense endişenin kıyılarına köpük köpük vuruyordum…
NURGÜL OCAK