- 511 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KIŞ
KIŞ BAHÇESİ DÜŞER
Gün gülen yüzünü yatak odasının aralıklı penceresinden düşürdüğünde, akşamdan içilmiş iki kadehin kenarında bir parlaklık oluşmuştu.İyice ovuşturup gözlerimi, hem karşımda duran sehpanın üstündeki kırmızı şarap şişesine, hem yatağımın sol yanındaki boş duran beyaz yastığa bakmıştım. Bu saatlerde Marta’nın yokluğuna her zaman olduğu gibi alışmıştım.
Oysa ezberlemişti hep gözlerim bu duvarda duran saatlerin duruşunA. Ama yinede her sabah bu mevsimlerde onun dönüşünün yollarına dakikalar, saatler döküyordu. Onun az sonra iki kahve fincanıyla odaya gireceğini ne kadar iyi bilsem de günümün her zaman ilk özlemi o oluyordu.
Bu yüzden içimdeki özlemleri gidermek için bahçeyi gören pencereye başımı dayayıp, onun kış bahçesine ekeceği çiçek tohumlarını toplayışını ve uzun ömürlü çiçekleri, giydiği sarı eldivenlerle söküşünü izledim. Benim her seferinde onu uzaktan izlediğimi o biliyordu ve ben her zaman onun beni bildiğini biliyordum. Bu yüzden ikimizde birbirimizden habersizmiş gibi kollarımızı iki yana sallayıp birbirimize selam verme işini içimize bırakıyorduk.
Ona baktıktan sonra yüzümü çevirdiğim sonbaharı gösteren takvimin içimdeki kışları zamanından önce döküyordu sarı yapraklar. Ve mevsimin son giden kırlangıçlarının kuyruğuna bırakıyordum tüm ruhumu. Radyoda dinlediğim tüm haber spikerleri Ankara’yı sağanak bir yağmur bekliyor derken, ben daha dakik davranıp onun kapıdan girişi için yüzüme bir tebessüm yerleştirmiştim.
O yağmurlu havaları, ben, onun kirpiğine dolmadan önceki puslu gözleri sevmiyordum. Ama ikimizin birleştiği andaki en güzel şeydi, sabah çayındaki cam bardaklı bir şekerli çay. Gecenin gündüze, çayın az şekerli bir cam bardakta konuşmasındaki suskunluğu bürünse de gözlerimize, onun elinde topladığı tohumlarla canlanırdı bir yanımız.
Marta’ nın gözlerine karışan dışarıdaki bahar telaşı sonbahar rüzgarına karışıp, yaprakların toprakla sevişmesinin türküsünden nakaratlar savuruyordu. Kurumuş gazellerle bir olup sallanan dallara aldırış etmeden, o sabah Marta’ya öyle bir sarıldım ki, canını yakmışım, yeşil çayını içerken söylemişti. Yoksa asla bilmeyecektim.
Her defasında kış öncesi bir mevsimde bir ilk bahar yatışımız olurdu hep. Benim gözüm hep takvimde olurken, onun ki hep dışarıda bekleyen bahçesi olurdu hep.
O sabah uyandığımda ilk kez çok üşüdüm.Pencerenin dışında kalınca bir kar yağıyordu. Ve yılın ilk karını kaçırmayacak olan çocukların neden caddelere düşmediğini bile düşledim. Oysa henüz tüm çocuklar kendi yatağında bu zamanı kaçıraken , tüm saatler Marta’nın tüm sadık kalan saatlerini beklerken kış bahçesine çiçekler ekilir gibiydi.
Şimdi duvardaki takvim bana ihanet ediyorken bu sabah bir sürpriz yapıp Marta’ ya az şekerli bir kahve götürdüm.Kafamı kaldırıp baktığım camda bir beyaz, bir nefes verdiğim yerde kahverengi gül güzlü o kadın yatıyordu. Coğrafyasındaki tomografik bir aşkın izleri bir zamanı gösteren çaresizlik takvimine vuruyordu…..
Kış bahçesi düşlerle çiçekler bir olup, üşüyordu işte tüm kapalı yerlerdeki geceler…
YORUMLAR
insanın hayatındaki son mevsim kıştır.... beyaz örtü kefenin rengidir. normal hayatımızda kış fakire dayak zengine kayaktır....ben sayfanı ve kalemini seviyorum gardaş....saygılarımlar.
DİLEK YILDIZI
Umarım bu beğenini hak edecek kadar iyi yazılar çıkarırım...
En derin saygılarımla selamlar....