- 636 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
Huzurlu Bir Yazı
İş çıkışı. Oradan oraya koşuşturan insanlar, otobüsler, vapurlar, metrolar.
Rüzgarın uğultusu ayazın gönüllü taşıyıcısı sanki. Hava açık ve bulutsuz. Üşümeler bu yüzden daha keskin ve kalıcı.
O kadar zaman oldu ya, ben yine de her buluşmamızdan önce aynı özeni gösteriyorum kendime. Hiçbir şey öylesine olmamalı, yapılmamalı. Önem derecesi hep yüksek, hep yukarıda.
Daha iş yerimdeyken başladım sana hazırlanmaya. Zaten iki dirhem bir çekirdektim. Herkesin gözleri üzerimdeydi. Böyle günlerde etrafımdakiler bana değil sana bakıyorlar aslında, ama bunu onlar bilmiyor. Onların bilmediği ne çok şeyim ve ne çok şeyimiz var değil mi?
Evrak yığınlarının, dosyaların, emirlerin, yarısına kadarı doldurulmuş, daha azı eksiltilmiş çay bardaklarının arasında bekliyorum.
Her zamanki gibiydi gün. Sabah telefonumun alarmıyla başlayan güne uyandım, aceleyle giyindim, apar topar bir şeyler atıştırdım. Her zamanki gibi kapıdan çıkmadan önce bir şey unutup unutmadığımı kontrol ettim. Sonrası aynı tempo. Her gün aynı şey. Sanki bir akıntı var apartmanın dışında, ben adımımı kaldırıma attığım anda bu akıntıya kapılıyorum.
Havadan sudan sohbetler, sigara molaları, gelen giden, çalan telefonlar, hayatlarının en renkli vakitlerini masa üstü simgelerine dönüştürmüş insanlar. Kimsenin şikayet etmeye hakkı yok. Bu hiçbirimizin haddine de değil. Şikayete yeltendiğimiz an, tepemizde dikilen eli topuzlu zebaniler tarafından cezalandırılıyoruz.
Öğleye doğru yemek için dışarı çıkılmalı. Yanında bir şeyler getirenlerimiz usulca kaybolacaklar ortadan. Alış veriş meraklılarımız bir iki vitrin görmeyi kar sayacaklar kendilerine. Esnaf lokantaları, dürümcülerin önleri bizlerle dolacak. Bütün bu ritüelleri gerçekleştirmişliğim vardır. Ama bu gün her şey senin için ve sadece seni düşünmeye harcanmalı enerjim.
Yemek sonrası rehaveti miskin kedilere benzetmiş insanları. Kahve fincanlarının bir köşesinde, gelecekten mesajlar bulunduğuna inananlar için yemek sonraları biraz daha uzun sürüyor işe adapte olmak.
Ses tonları yükseliyor, alçalıyor, kesiliyor bazan tüm sesler. Yüzlerimize günün yorgunluğu yerleşiyor.
Bir ben sabahkinden daha hevesliyim. Zamanın birinde, masallardandı değil mi bu söyleyiş? Olsun. Her masalın gerçeklikle kesiştiği bir an vardır nasılsa.
En çok başını omuzuma bıraktığın halini seviyorum. O güven dolu, o teslim olmuş, o sığınmışlığını. Parmaklarının kıvrımlarına değmek, gözlerindeki manaları söküp çıkartmak, dudaklarındaki titreme ile karışık ıslaklığı özümsemek. Yanaklarındaki belli belirsiz dalgalanmalar, saçlarını savurmalarınla birleşince, resim tamamlanıyor.
Köşedeki büfeden tost alırız belki. Belki fırından sıcak simit. Önce yürürüz, sonra sahildeki çay bahçesine gideriz. Soğuğa aldırmadan otururuz bir ayağı hep sallanmak zorunda kalmaya mahkum edilmiş sandalyelere. Çantandan küçük defterini çıkarırsın sen, okursun uzun uzun bana karalamalarını. Nedense yazıların arasına çizgiler çekmeyi seviyorsun. Bir şiir yazmayı deniyorsun örneğin, ikinci satırdan sonra resim çizmeye karar veriyorsun.
Tırnakların düzgün ve pürüzsüz. Kokun hep bildiğim koku. Geç olmadan seni eve bırakmalıyım. Geç olmadan. Perdeler pencerelere örtülmeden. Babalar işten dönmeden, anneler çocuklarına kızmaya başlamadan hemen önce. Geç olmadan. Ya geç sen isen? Geçliğin öteki adıysan yani? Geçsen bile, geçme en azından. Meraklanma ben geçmeyeceğim şeritlerin arkasına. Ama sen de en azından benimle aynı hizada kal emi?
Uzun yazıların kaderidir kısacık anlaşılmak. Kısacık anlatıp bir solukta tüketilmek. Tıpkı bildiğimiz, bilemediğimiz, bilmemize gerek kalmadan öğrendiklerimiz gibi. Şimdi bana müsade. Gidip seninle buluşmam lazım. Gidip kendime kavuşmam lazım...
YORUMLAR
Siz sevince "tek"liğe ulaşanlardansınız; aşkın en son halidir bu; ilâhî hali; hemhâl olmak sevgiliyle; o olmak işte...
Bir şiirinizde daha vardı bu; "söz,bir daha özlemeyeceğim kendimi" demiştiniz...
Sanırım edebi yönünüzü daha da kuvvetli kılan bu; kendinden geçmeye meyyâl olmak...
Bu,işte bu daha da değerli kılıyor sizi...
siz, "veren el" olmak için bu dünyadasınız sanki...
İşte beni de bu denli konuşturan bu...Herkeste omayan bir şey bu çünkü...
Eksik olmayın...
saygımla yeniden..
Sevinin sürekliliği ne guzel işlenmiş, tek başına yaşansa bile kalabaliklar içinde; kendine ait zamanda onu düşünme ve hissetme en büyük haliyle aşk'ı yüreğe hapsetme.
Kurgu şahane
Emeginize sağlık
Saygılarımla
Fırat Avcı
dejavu kırılmalarında gün telaşına sürüklenen bir yüreğin nabzıydı ve merak buyurmayın şair yaşıyorsunuz