- 740 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
YOĞUN KARLI BİR GÜNÜN HİKMETİ
Hani okul biter bitmez öncelikle başımızı sokacak bir iş edinmek isteriz.. Sevip sevmeyeceğimizi, bağzen alacağımız ücreti ve ne tür olanaklara sahip olup olmayacağını tartmadan... Çünkü önce bir işe girmeliyiz ya... Ayrıntıyı sonraya bırakırız. İşsizinde başkada bir şansı yoktur zaten.
İşte bende sevmediğim, ama mecbur olduğumdan dolayı çalıştığım bir iş yerindeyim. Kış kıyamet , otöbüsler işlemiyor, Karın İstanbul’da hayatı durdurduğu bir yıl. 1983 ya da 1984 yılı olmalı. Yeni bir iş arıyorum yani. Bir yandan sürekli gazeteleri takip ediyorum. Bu arada Gümüşsuyu’nda bir yayın evinde iyi daktilo bilen eleman arandığını okudum.
Diğer iş yerinden izin alarak, yeni başvuracağım iş yerine gitmek üzere sabah erkenden evden çıktım. Aşırı kar yağışından dolayı sokaklarda araçlar işlemiyor. Taksime gitmem gerekiyor. O zaman ulaşım seçeneği fazla yok. Ya Sirkeci’ ye gidip ordan Taksim otöbüslerin binmem gerekiyor. Yada Basınköy’den Taksim giden otöbüse binmem gerekiyor. Cennet mahallesiden Londra asfaltına indim. Basınköy’den gelecek olan Taksim otöbüsünü beklemeye koyuldum. Uzun bir süre otöbüs gelmiyor. Yollar kapalı. Sağlam giyinmişim. Ama, nafile. İş bu. Alırlar mı diye ? Soğukta otöbüs beklerken bir yandanda düşünüyorum. Umudumu yitirmek istemiyorum. Neyse otöbüs ağır ağır geliyor. Yollar kaygan. Otöbüs zor gidiyor. bir saatten fazla bekleyip, bir bucuk saat kadarda Taksim’e ancak varablldim. Bir yandan kar yağmaya devam ediyor, diğer yandan elimde gazete ilanı. Gümüşsuyun’da bulunan ilgili sokağı ve işyerinin adresini buluyorum
İçeri giriyorum, temiz, küçük ama şirin bir işyeri. İlgili kişinin odasına gidiyorum. İş müracaatı için geldiğimi belirtiyorum. Biraz konuşup, notlar alıyor, beni dinleyen kadın. İtinalı giyinmiş, güzel bir bayan. Seri daktilo yazan birini aradıklarını belirttilyor. Bende: on parmak yazdığımı söylüyorum. Başka başvurularıda inceledikten sonra bana, sonucunu bildireceklerini söylüyor. Bende "peki " diyip ayrılıyorum ordan. Yollar kar. Eve nasıl gideceğimi düşünüyorum. Ulaşımlar düzgün işlemiyor. Çok zor şartlarda, uzun süren bir otöbüs yolculuğundan sonra eve gidiyorum. Sokakta çok üşümüşüm. İliklerime kadar donmuş vaziyetteyim desem yeridir.Ama yinede üşüdüğümü değil, elbette işi daha öncelik olarak düşünüyorum. Olur mu olmaz mı? muhasebesini kafamda evirip çeviriyorum. İş başvurusu yaptığm kadın şaşırmıştı. Elemanların işe gidemediği bir günden bahsediyoruz. " siz nasıl gelebildiniz" diye de sormuştu.
Aradan bir hafta kadar bir zaman geçtikten sonra, bir telefon geldi. "işe alındınız." filanca gün iş başı yapabilirsiniz diye. İnanamamıştım. Sevincimden kabıma sığamıyordum. Bu işe çok ihtiyacımın olduğu bir dönemdi. Bir hafta boyunca o iş ilanına benden başka hiç kimse başvurmamış. Bir tek ben başvurmuşum meğer( Bu durumu çok sonra öğrenecektim.) Sevinçliydim. Sevmediğim işi bırakıp, Yeni bir işyerinde ve üstelik bir yayınevinde çalışacaktım. Maaş, artı ikramiye, artı yakıt parası, artı yemek ücretsiz, artı yol üçreti . Maaş ücreti ise o günkü şartlarda devlet memurlarının aldığı maaşın iki katına yakın. Çok mutlu olarak diğer işyerinden ayrılıp bu işe başlamıştım.
O günden sonra önemli yapmam gereken her hangi bir işim varsa; hava koşullarının mazeret sayılmayacağını öğrendim. Bir çok insanın sokağa çıkmayacağı bir kış ayında ben iş sahibi olmuştum.
İki yıl boyunca işsahibi olup hem aileme destek olmuş, hemde tüm gereksinimlerimi karşılamıştım.
YORUMLAR
Beğeni ve inan zevkle okudum.Tebrik ediyorum.Çok güzel bir ders,Hani''AZMİN ELİNDEN HİÇ BİR ŞEY KURTULMAZ''Ben o azmi yürekten kutluyorum.Sevgi ve selamlarımı gönderiyorum.
keziban buldu
efendim gelen bereketiyle gelir denir ya sizin bu iş bulma işide öyle olmuş kar soğuk gelmiş ama berketiyle gelmiş çok güzel anıydı paylaşım olarak kutlarım kaleminizi saygılarımla