4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1250
Okunma
Kış ıssızlığı burmuştu yüreğini.Yeteri kadar sıkılmış,buz gibi olmuştu eli ayağı.Sanki çok boyutlu dünyanın sadece tek boyutunda yaşıyormuş gibi.
Şuuru yitik ,tekdüzelikten uzun unutuluşlarda kaybolup gitmek ürküntüsüyle irkildi birden.
Kül rengi bir gece iniyor,bu gecede beyaz minik burgular dağılıyor gök yüzüne ,ufak pervaneler gibi.Kendi yörüngesinde vızıldayarak yere ulaşmak için çırpınan ateş böcekleri misali havanın soğuğundan ayazlanıp, sönüp yok oluyorlardı…
Çatı üzerlerinde kamburlaşan kar kümeleri ,rüzgarın sesine uyup gecenin renginde savrulup
gözden kayboluyorlardı.Yok olup giden hatıralar gibi.
Ardından göz kapaklarına ağırlık asılmışcasına bir bir kapanıyor,yalnız kalmışlık ürküntüsü içinde dalıyordu derin uykulara.Ta ki gün vurup rüzgarın sert türküsü yumuşak ılık tınılarını fısıldayıp ,gözlerini açma zamanı geldiğini düşününce minik kalbi olabildiğinde pırpır.Sağnaklar başlayıp ardından kabaran yer katmanı ,elekten yeni elenmiş un gibi fısır fısır. Kaskatı kesilmişliğine inat
Çisilin ardından sımsıcak Güneş’in vurmasıyla toprak kokusu yayılınca ortalığa buram buram,
huzurlu esnemeyle başlayan vücudundaki uyuşmuşluk hali genleşerek gerilip yay gibi, bir süre hayatının ikinci boyutuna alışmak için, gözlerini aydınlıkta kamaşık açamazken hemen deviriyor.Sabahın serin tazeliğinde yaprağına düşen çiğ tanesiyle irkilip mahmurluğu üzerinden atıp kendine geliyordu.
Haykırıyor ben buradayım yaşıyorum diye.
Birde bakıyor ki artık yalnız değil.Sarı başlı,mavi başlı bir dolu arkadaşı.Onun boyutunda ona eşlik etmek için revan olmuşlar dağ taş kırlara.Mahmur çiçekleri fışkırıyor doğaya ve yüreğimize…
hulyA