- 491 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Bin Bir Surat Sızlıyor İndimde
Vesikası dizelerim olsun
Bu yitik aşkın,
İmgesiz,
Ne uzun ne kısa;
Mührü olsun sızımın…
Yalancı bir hüzün değil artık satırlarıma dolanan, kayan yıldızların matemi de değil. Kaç zamandır yüreğime saplanan o sızıdır, susturan, uykularımı kaçıran, sevinçlerimi çalan. Adını bilmiyorum, hep yanı başımda, aklımda, yüreğimde bir hükümdar gibi. Her şeyi biliyor, anlıyor; ama susuyor, susarak anlatıyor. Bin bir kılık, bin bir surat bir sızı… Bir yüzü sen, bir yüzü başka bir sen…
Bildim, bu sızı seni yüreğimden sökmeye yeminli… Serzenişlerime koşuyor, susmayı öğütlüyor bana ve ne zaman özlesem seni, cellâdım oluyor. Öldürmüyor, çileye yatırıyor adeta. Fısıldıyor bazen gizlerini, ustaların kelamından okuyor, bir parça ölüm arzularken uyutuyor ninnilerle. Sonra başımda bekliyor, gitmiyor, biliyorum, ne zaman kendime gelsem sızlıyor.
Bazen ayna tutuyor geçmişime, yüzleştiriyor, hesap soruyor. Çapraz bir polis sorgusundaymışçasına alnımdan boncuk boncuk terler akıyor. Susuyorum, durmuyor. Kaçıyorum, gölgemde… Gözlerimi kapıyorum çaresiz, dizlerimin üstüne çöküyorum önce, sonra da dizlerimi karnıma çekiyorum, tekmelenmişçesine bir korunma içgüdüsüyle başımı kollarımın arasında saklıyorum… Bir zaman öylece kalıyorum, üstümü silkeliyorum, yürüyorum, hayatın akışına kapılmaya çalışıyorum; ancak uzaktan izleyebiliyorum, izbe bir köşeden…
Bilensem de bir yanımla yaşamaya, bir yanımla da yoruldum; ne özlemek istiyorum artık, ne de sevmek. Hem sevgi apak bir papatya yaprağını çağrıştırmıyor artık bende. İhanetin isiyle kaplanmış yapraklar sızlıyor indimde. Üst üste kaç güz geçirdim, kaç yağmur yedim, ıslandım, yıkandım; ama aklayamadım papatya yapraklarını, söküp atamadım o sızıyı.
Gerilmiş bir yay gibiyim, hangi ucumdan gerildiğimi bilmiyorum, nereye savrulacağımı da… Sızı çoğalıyor durmadan, bir zehir gibi hızla dağılıyor damarlarımda. Dizlerimden topuklarıma bir ağrı saplanıyor, düşüyorum, düşerken başımı göğe çeviriyorum, üstümde gök kuşağı… Çocuklar gibi seviniyorum ve koşuyorum ağrılarımı unutarak, çocukça bir sanıyla gökkuşağının altından geçmeye çalışıyorum; sızımı, seni ve ihanetin isine bulanmış papatya yapraklarını bırakarak ötede…
Şimdi gidiyorum, gökkuşağının altından geçerek. Oysa papatyalardan taç yapacaktım kısacık saçlarına ve sana koşacaktım. En sevdiğin kitaplarının arasında kurutacaktın, onları sevecektin avuçlarında, öpecektin yokluğumda, kulağına iliştirip aynadan izleyecektin belki, olmadı, düşler uyandı…
Olmadı yar, olmadı. Sızladım olmadı, ağladım olmadı. Bir yerlerde bir gedik vardı, dolmuyordu, yamanmıyordu. Biliyorum, ne hiçbir şey sandığım gibiydi, ne de hiç bir şey istediğim gibi olacak! Yanılmışım, demek koysa da, evet, yanılmışım, yanmışım!
Bedri Adanır