- 444 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Düşünce Devinimindeki Mutluluklar 2
Neydi bu altın çağ, Tevrat’ta bile Eden (cennet) bahçeleri olarak geçerdi? İnsanların komün toplum döneminde, köleci yaşamı bilmeden, tüketim için sağlaştığı, kimsenin kimseye karşı erdemsizliklere neden olacak üstünlük taslaklarının olmadığı, ortaklaşa yaşam döneminin anı izleridirler.
1 milyon yıl gibi uzun sürece tekabül eden sosyal birlikti-komün güç, insan yaşamına nerede ise genetik ansal miras gibi bellekleşmiştir. Köleci düzenin; kendisinin ürettiği; zenginleşmeleri; hırsızlıkları, her tür suçları ve sefalet ile perişanlıklarını, huzursuzluklarını, ahlaksızlıklarını, toplumsal tedirginliklerini yine kendisi biçimlemişti.
Mal edinenlerle mal edinemeyenler yerini almış, toplum sınıflara ayrılmıştı. Bu gidişi önlemek isteyen insan beyni, ne olup bittiğini daha anlayamamışken; bir yandan inançsal evirilmesi bu altın çağı ahret olarak kurguluyor. Diğer yandan da sınıf çatışmaları içinde fikir çatışmaları kabili oligarşik, mutlak monarşik anlayışlı yönetimleri tartışıyorlardı.
Monoteist anlayış; zenginliğin öncel bir takdirle, bir rızık olduğunu vurgulayıp; fakirliğin bir sınanma; öte dünya için bir kontrat ve iman sözleşmesi olduğunu; insan beynine işliyordu. Toplumsal yapı, bu türlü fikri açılımları içinde olup çıkılmaz bir şaşkınlık doğurur olacaktı. Artık dönem, ön Asya da İsrail de vaftizcilerin ve vaizcilerin cirit attığı, peygamberliğin babadan oğula veya soylara intikal ettiği bir tutum olacaktı. Bu aşamada bozulan düzeni pansumani oluşla öğütçü düzen sağlayacaktı?
Toplumsal tedirginliğin en yaman ve acımasızca duyulduğu toplumlar içinde, bu öğütçü olgular gelenekleştirilecekti. Öğütçü izafeleşmelerdeki her hangi bir gecikmede dahi, kurtuluşçu öğütlerin vaatlerini bin bir efsane ile ve bin bir umutla bekler olacaktılar.
Çevrede süreç olan denk düşmelerin öznel anlamalı belirtilerini yaşayacakla, mutlaka böylesi bir gücü yaratacaktılar! İşte İsa, böyle bir bekleyişlerin süreçler boyunca giydirilmiş bir biçimiydi. Ne vahiy almış ne de yaşamıştı. Vaizcilerin vaizlerinden derlenen söylemler, böyle bir olası vaizci tarihi kişilikle özdeş kılınıp havarilerince söylemler kutsal kılınacaktı. Yani havariler müritler vaizcisini uçuracaktı.
Yazın, bunaltıcı Akdeniz sıcaklarının, insan kanına; bir damla erotik hormon salgılanması ile insanları nazikleştirip, serenatlar düzenlettiği anlardı. Bu anlarında; kanları tutuşturan heyecan coşmalarına dek şahitliğin yapıldığı yerler, ıssız koylar ve kuytulardı. Bu kuytu alanların cazip olan eylemselliğini tecelli kılma çekiciliğinden kendilerini kurtarmış olanlar da, elbette ki vardı.
Aklı ve eş deyiş ile fiil ve eylemlerini; hem de akıl olacak eylemlerini, sorgulayacak olanlar, bu hormonsal azmalarının tesiri içinde kendilerini kopartıp: “Akdeniz’de aşk başka olur” denmesinin hormon azmalı büyüsüne pek kapılmıyorlardı. Böylece hormon güdülü duygusal işlemlerinden, sıyrılıp; edimsel öğrenmeli yanıyla insanlığını üretir oluşun, fiili gereklerini gerçekliyorlardı.
Yani bir şehevi hormon azgını olmaktansa, bir akıl azgını olmayı yeğliyorlardı. Rutin insanların akılını kullanamayıp; “onu yapamıyorsak bari bunu yapayım” dercesine, sıradanlaşan; yozlaşan edimleri yerine, yepyeni; sürekli eylemselliklerin, düşünsel eylemsellikler içinde olmak; insanın; hele de “yeni insanın” macerası olacaktı. İnsanın hormon türü etkilenme yanları sıra, kendisini başkalarından farklı kılacak olan, insanlık yanlarının da olduğunu bilen, akil insanlardı bunlar…
Sıcaklar yerini hafif melteme, biraz da mehtabın sarhoşluğuna bıraktığı akşamsefası aşkları, aşıkını; zamanla mestane ediyordu. Bu mestane edişin insanı büyüleyen cazibesinden kendisini kurtarabilmiş olanlar vardı. İşte böyle bir günde, böylesi akil insanlar hormon azdıran alanların dışındaydı. Aklı ve aklını tartışıyordular.
Akademia (M:Ö387) gibi matematiksel ve akılcı düşünmeli oluşuyla bilinen bu kabil tartışmaları olan yerleri, vardı. Akademiya dışında matematiksek aklın tartışmaları içinde olunan yerler oluşla, dost davetli ev alanları da, vardı. Kimi ziyafet alanları akillerimizce böylesi seviyeli bir üslupların tartışma alanı yapılmıştı. Hani başka ulusların ermişleri veya kerametleri varsa; Yunanlıların da düşünceleri ve düşünce adamları vardı.
İşte böylesi akılcı iklimsel koşulların sohbet toplantılı partilerinin birindeyiz. Pire’de, kocamış marsık zengin Kephalos’un evinde toplanmışlardı. Davet, yemekli idi. Konu insanı, insanın topluma ait edimlerini, kılı kırk yarma işi idi. Kolay değildi. Çetindi. Hormon boşaltmayıp akıl işlemeyi tutumlayan bir başarıydı. Kavgasız, gösterişsiz ve samimi idi. Ama olanca haşmeti içinde. Ehil olmayan maydanoz olmuyordu. Haddini bilip susuyor, dinleyerek nasibini alıyordu. Ahkâm keserek, ulema aramadan; konuşmacılar kendi akıllarının bilen sorgulayan ulemalığını konuşturuyorlardı.
Hani canım, koskoca bir hiç olan ve toplumsal açıdan akılcı olmayıp da, gösterişçi olup, içinde hileden başka hiçbir şey çıkmayan günceldeki toplantılar gibi. Bu toplantıların düzenli müdavimi olan açıkgöz, beleşçi yiyicilerin türetilmesi gibi. Günceldeki yemekli davetler; ihale ve avantaların hazırlanmasına gidecek ön koşullar içindi. Bu iş için göz ve dil temasçı aşinalıklarını yaratışla, yalakacı; banka hesapları kabarık gazetecileri yaratan kutlamalar benzerleri gibiyse de; konusuyla apayrı, bir efor oluştur bu.
Güncel dost davetlerinde bir yanda beş yıldızlı göz kamaşmasının sürmesiyle bir yandan da duygu sömürülerinin ayyuka edilmesinin tırmandırıldığı bu göstermeliklerin uzağında ki bir anlayışın alçak gönüllülüğünde oluşla, insanlığı ikmale yol alışın tevazusudur bu akademi dışı dost davetleri.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.