- 841 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
kaybedilenler...
Sahil kenarındaki bankta oturmuş masmavi denize bakarken düşüncelerime dalıp dalıp çıkıyordum. Ne yapacağım düşüncesi.. hayat telaşı ve üzerimde yılların yorgunluğuyla seslendim kendime. Neden artık çok fazla gülemiyorum dedim. “çünkü hayat çok zor, hergün ciddi şeyler üzerine yoğunlaşmak zorundasın. Biraz olsun kendine vakit ayır” dedi içimdeki ses. “iyi de bu kadar işin gücün arasında nasıl olacak bu?” “ bilmem,bi yolunu bulup bi tatile çıkabilirsin mesela” dedi hemen. “tatile çıkmak mı? Hemde tek başıma..” derken yanımda çekingen bir ses tonuyla “oturabilir miyim abla?” diyen küçük bir çocuk belirdi. “ tabii” dedim. Oturdu ve bana döndü,bişey diyecekti belli ama susmayı tercih etti. İçimde anlamlandıramadığım tuhaf bi his vardı. Sanki bi yerden tanıyo gibiydim,şöyle bi hafızamı yokladım ama bu yaralı yüzün ardındaki gerçek çocuğu bir türlü bulamadım anılarımın arasında. Sahi sanki daha yeni kavgadan çıkıp gelmişti. Eli,yüzü, bacakları hep yara içindeydi. Çok canı yanıyo olmalı diye düşündüm ki gözlerine takıldı aklım. Bütün bu fiziksel berelere inat iri çekik gözleri ışıldıyordu sanki. Orada ayrı bi dünya,heyecan umut vardı. Acaba bende durum nasıldı? Aynaya bakmayalı uzun zaman olmuştu…böyle bir süre sessiz kaldık. Sonra kendinden beklenmeyen bir ceseratle “oyuncağını mı kaybettin” dedi. Güldüm “neden sordun.” “üzgün gibisin” tekrar güldüm bu sefer biraz içliydi gülüşüm. Sanki anlamış gibi kafasını denize çevirdi o da düşünmeye başladı. Acaba o çekik gözlerin arkasında ne gibi bir dünya vardı. Evet evlat dedim içimden,haklısın. Eğer çok büyük sorunların yoksa çocukken üzüleceğin çok fazla şey yoktur kaybettiğin oyuncaklar dışında. Oysa büyüdükçe kaybettiklerinin sayısı artar. Önce azar azar hayallerini kaybedersin sonra güvenini,insanlara olan güvenini, sonrada çabalarının sonucunda hayal kırıklığına uğrayıp gücünü kaybedersin ve arkasından hüzünle baktığın yılları.. sanki dediklerimi duymuş gibi tekrar suratıma baktı. “ben kitap okumayı severim. Ama üzgün olduğumda daha çok kitap okurum” dedi. “ bu yaralarda kitap okurken mi oldu yoksa” dedim gülerek. Sırıttı hemen “ yok yaaa.. oyun oynarken oldu. Annem hep bana sakar der. Ondan oluyo herhalde.”dedi. o böyle konuşurken aklımdaki bütün sorular sıkıntılar yok oldu bi anda. İçimi ısıtan bi sıcaklıkla baktım gözlerine. Işıl ışıldı, hayat dolu. Bazen çocuklarla sohbet emek iyi geliyomuş demek ki insana. “okulda arkadaşlarla hep tenefüste oyun oynarız. Sonra bizim mahalle çok güzel orda da arkadaşlarla bir sürü oyun oynarız. Sonra eve gider hemen kitap okurum orda bir sürü güzel şeyler olur.” dedi. “arada sende arkadaşlarınla oyun oynuyo musun abla?” dedi bana gözlerini kısarak. Şimdilerde arkadaşlarımı göremiyorum ki oyun oynayalım diye iç geçirerek “ büyükler genelde oyun oynamaz canım.” dedim. Ve böylece konuşma uzadıkça uzadı. O kendi dünyasından bahsederken,çoşkulu bir heyecanla okuduğu kitapları anltırken sorduğu sorular karşısında mümkün olduğu kadar hayat adına anlayabileceği türden şeyler anlatmaya çalıştım. Katılaşmış duygularım onla konuşurken erimeye başladı,bende onunla birlikte ütopikde olsa hayaller kurmaya başladım. İçimde ona karşı bi yakınlık aslında biraz da tuhaf bi his vardı. Bazen söyledikleri bazen de yaptığı hareketler,düşünceleri bana çok tanıdık geliyordu. Defalarca düşünmeme rağmen kim olduğunu çıkaramadım bir türlü…
Hava kararmak üzereyken telaşla kalktı banktan. Ufacık yüzünde hafif bi tedirginlik vardı. Geç kalmışlığın tedirginliği. Sanırım evde bekleyen annesi onun için endişelenmeye başlamıştı. Bu telaşla karışık korku bana çok da yabancı gelmemişti. “ben şimdi gideyim” dedi tam gitmek üzereyken bana döndü ve sırıtarak “sana bir sır vereyim ama kimseye söyleme “ dedi. Tamam deme fırsat vermeden “ ikinci sınıftayken sınıftaki hikaye kitapları hepsini okumuştum. Eve kitap almadam gitmek istemiyordum. Sınıftan çıktım yan sınıfın kitaplığını gördüm baktım kapısı açık hemen kimse görmeden ordan bi kaç kitap aldım. Koşarak eve geldim onları okuyup bitirdim sonra okula gidince kimse görmeden onları tekrar yerine bıraktım” dedi gülerek ve koşarak uzaklaştı. Duyduklarım karşısında ne düşüneceğimi bilemedim. Nasıl olur da anlayamamıştım. Arkasından hayretle baktığım seke seke koşan çocuk benim çocukluğumdu. Bu mümkün müydü? O kadar mı uzaktım çocukluk düşlerime. Çok küşük yaşta kaybettiğim çocukluğumla oturup saatlerce sohbet etmiş ve tanıyamamıştım. İyice uzaklaşan çocuğun arkasından hasretle bakarken aynaya baksam o bana hiçte yabancı olmayam umut dolu gözleri tekrar görebilir miydim acaba.
Her şey bi yana kendi çocukluğum, ufak tefek düşlerimin arasına serpişmiş hayat dolu ufacık anılarım bana haddimi bildirmişti. “vay be” dedim “ne kadar da kendimden uzaklaşmışım demi?” biraz bekledim ama çocuk gelmeden önce bana akıl veren içimdeki sesten hiçbir cevap gelmemişti. Belli ki o da benim kadar şaşkın bi o kadar da konuşamayacak durumdaydı. Ya da gerçekleri görebildiğim için artık ona ihtiyacımın olmadığını düşünüp gitmişti…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.