MED CEZİR SATIRLAR..!
Hayat bazen ne kadar da acımasız oluyor. Ona karşı gösterilen direniş kadar, önümüze engel çıkarıyor sanki… Hiç umulmadık bir anda, hiç ummadığımız birinden darbe almamız ise an meselesi. Sürekli mücadele etmekten olsa gerek, her zaman herkese karşı gardlı duruyoruz. Ruhumuz, bedenimiz ne yaman bir savaşçılara mesken olmuş, sonradan anlıyoruz.
Hayat; insana göz ardı ettiği her şeyi öğretiyor. Her öğreniş ona karşı direnişten geriye, tecrübe olarak bize geri dönüyor. Cebimizdeki tecrübelerle yola devam etmek, takıldığımız ve yolumuzu kaybettiğimizi hissettiğimiz anlarda ise onlara sığınmak gerekiyor.
Sevgisiz, her şeyin menfaat olduğu bir dünyada nefes almak kadar zor bir şey yok. İnsan yığınıyla çevrili dünyamızda, çoğu zaman kendimizi yalnız hissederiz. İçimizde kopan fırtınaları ne kadar paylaşmak istesek de; ya karşımızdaki anlamaz, ya dinlemez, ya ilgilenmez, ya da çok istese de elinden bir şey gelmez…
“ Bugün bir başkayım…
Karanlığa yenik düşmüş, bir şehir gibiyim.
İstanbul kadar kalabalık,
O kalabalık içinde, Kız Kulesi kadar yalnızım…”
Öyle anlar olur ki; O an sadece bir kişiye ihtiyaç duyarız. Sadece onu isteriz yanı başımızda. Sesine, nefesine, kokusuna, dokunuşuna, sarılışına işte o an dünyaları veririz. Ama beklenen nedense, hiçbir zaman ihtiyaç duyduğumuzda yanımızda olmaz! Ya uzaktadır, ya kaçmaktadır, ya korkmaktadır, ya cezalandırmaktadır, ya da, ya da…
Ben bu aralar,
Bir sana susuyorum,
Bir seni susuyorum,
Ve ben, hep susuyorum…
Özlemek; anlatılması en zor duygulardan biridir. Sesini duymak, gözlerine bakmak, ellerini tutmak, saçını okşamak, sohbet etmek, gülmek, ağlamak, dans etmek ve hatta kavga etmek isteriz, özlediğimizle… Ayrılıklar, mesafeler özleme sebep olmuşsa hem çaresi vardır hem de yoktur. Hele de özlediğiniz sizin onu özlediğiniz kadar özlemiyorsa, yandınız demektir! Özlenenden gelecek bir ses, özleyene en büyük hediye, mutlu olması içinse bir sebep olur. Fakat özleyen, özleniyor olmasının hazzıyla özleyeni düşünmez ki, onun halini anlamaz ki…
Bir gün,
Beni özlediğini fark ettiğinde;
Sakın tereddüt etme...
GEL!
Sana
Sımsıkı sarılmak için,
Kollarımı açmış seni bekliyor olacağım...
Beklemek; ne zaman geleceğini hatta geri gelip gelmeyeceğini bile bilmeden, umarsızca, sabırla beklemek… Dilinde her zaman hüzünlü bir melodi olan, bilin ki bekleyendir. Neden beklediğini bilmeden, bekler durur bekleneni. Beklenen, bekleyenin halinden anlamaz ki, onun için beklenen süre önemli değildir. Bekleyen ise kimi zaman bile bile lades der, değmeyeceğini, gelmeyeceğini bile bile… Bekleyen, beklenenin nöbetini tutmaya başlamıştır bir kere. Ne diyelim, “hayırlı teskereler, kolay gele”…
Ey beklenen,
Sensizliğin nöbetindeyim.
Şafak mı?
KARANLIK..!
Bazı anlarda noktayı koyup, her şeyi sonlandırdığımızı sanırız. Ne büyük yanılgıdır bu. Aslında hiç farkında olmadan nokta yerine virgül veya noktalı virgül koyduğumuzu; zaman bize acı acı sırıttığında anlarız. İşte o zaman en başa döner, arada ne kadar virgül varsa kaldırır ve nokta koyduğumuzdan emin olarak, hayatımıza devam ederiz. Kim bilir belki de devam etmek zorunda kalırız…
Biz;
Birbirimizin hayatına giremeyen,
Çıkmayı da beceremeyen,
İki kişiydik...
Kabul et!
Sen de,
Ben de,
Aşkın değerini bilemedik...
Artık
Diyecek son bir söz kaldı;
"AŞKINI HELAL ET"...
Benden yana;
"HELAL OLSUN"..!
Her şeye rağmen sevilenden vazgeçmeyiz, vazgeçemeyiz, onda tutuklu kalırız. Yaşanılan tüm üzüntüleri, dökülen gözyaşlarını unutarak yine sevileni dileriz, onu arzularız. Geleceğe bir adım atmak yerine, geçmişe takılı kalırız çoğu zaman. Bu tutukluluk hali ne kadar sürer bilinmez ki… Sevilen sevildiğini bilirde, onu seveni sevmez, sevmek istemez… Ya cezalandırıyordur, ya gururuna yenik düşüyordur, ya onu seveni sevildiği gibi sevmiyordur, ya da onu sevenden çoktan vazgeçmiştir…
Sensizlikle cezalandırdım kendimi.
Hükmü ben verdim,
Kalemimi kıransa sendin...
AŞK darağacında, sallandırılmayı beklerken;
"Son arzun nedir?" diye sorsalar,
İnan bana
Yine SEN’sin, derdim..!
Eğer özleyen, bekleyen, vazgeçmeyen ve seven sizseniz söylenecek tek söz vardır; "Allah yardımcınız olsun"...
Hz. Mevlana der ki ; " Dilimle konuşmak canımı çok acıttı. Bari gönlümden konuşayım da, biraz da canımı acıtanların canı acısın..."
Dilerim ne canınız acısın, ne de canınızı acıtanın canı acısın...
Sevgilerimle...
//Asi Armes//