AÇILMAYAN KAPI -12
Annesi ile sohbete devam ederken:
-Anne insan hastaneye girince,evinin kıymetini anlıyormuş.İnan evimizi çok özledim.Bak bugün hastanede ikinci günüm.Aylarca kalanları duyuyorum.Burası yarı açık hapishane gibi sanki.Tamam hizmet ayağına geliyor ama,odanı tanımadığın başka bir acıyla paylaşıyorsun,iğne yiyorsun,hayatında ilk defa gördüğün ilaçları içiyorsun.Bir odaya mahkumsun.Allahtan beyaz meleklerin sıcakkanlılığı yokmu,işte o biraz unutturyor insana acılarını.
-Ya evladım ne demezsin.Bizde evde sıkıntı çekiyoruz.Yediğimiz aş mı oluyor sanıyorsun.Sofrada senin yerin eksik oldukça lokmalar boğazımıza düğümleniyor.Neşe ile gülmek haram oluyor sanki bize.Allahtan rahatsızlığın büyük değil de, bizi pek derinden yaralamıyor.Ya da ha kötüsü olsaydı?Bu halimiz için Allaha şükürler olsun diyorum.Bugün yarın inşallah eve döneceksin.
-Anne,en çok ta Fatıma yı özlüyorum biliyor musun?Hani sofrada otururken arkadan sessizce gelip boynuma birden sarıldığında kaşıktaki yemek etrafa saçılıyordu ya.O zaman çok kızıyordum Fatıma ya.Keşke diyorum şimdi,hiç omuzumdan inmese,hep kaşıktaki yemekler ortalığa dökülse.
-Oğlum insan yaşadığı anın kıymetini iyi bilmeli.Fatıma ya bak.yazık kendi kendine büyümeye çalışıyor ortalıklarda.Ne sen,ne de Yasir bu bizim bir tanemiz,bir tane bacımız deyip elinden tutup parka götürmüyorsunuz.Evde onunla oyunlar oynamıyorsunuz.Geçiyorsunuz odanıza Yasirle kimbilir neler konuşuyorsunuz hımır hımır.Fatıma nın gözü kapınızda oluyor hep.Kapınız açılır açılmaz koşturuyor "Suheyl abi,Yasir abi "diye.Bak o zaman pek ilgilenmiyordunuz şimdi kıymete biniyor değil mi?
-O bizim evimizin kıymetlisi anne,bir tanesi,nur tanesi.Babam da pek ilgilenemiyor onunla.
-Oğlum babanız işten yorgun argın dönüyor.Fırsat buldukça parklara çıkarıyor.Ne yapsın o da kendince bir baba gibi seviyor kızını.Yasir i de özlemedin mi bu arada?
-Eh onu fazla özlemedim.Çünkü çoğu zaman lafımı dinlemiyor,canımı sıkıyor.
-Ama oğlum ufak tefek şeylerdir onlar.Bir baksanız incir çekirdeğini doldurmaz.Ya şunu ver demişin,vermemiştir.ya şunu al demişin almamıştır.Yoksa Yasir seni sever.Öyle olmasa iki genç bir odaya çekilir saatlerce neyi dertleşirsiniz?
-Orası öyle de,işte ne bileyim bazen kızıyorum anne.
Bir ara aklına geliverdi.Dün gece babasının gördüğü kabusu annesine anlatacak gibi oldu,neden sonra yutkundu.Çünkü annesini çok severdi.Onun üzülmesini pek istemezdi.Annesi :
-Oğlum biz biliyorsun Haruniye den Osmaniye ye göç edip geldik.Neden geldik biliyorsun.Yoksa köyde buğdayımız,tarhanamız,teremiz,turpumuz,sütümüz,yoğurdumuz her şeyimiz vardı.Ama hem sizin daha iyi okullarda okumanız için,hem de babanın İskenderunda ki işine yakın olsun diye buraya göçtük.Tabi burası köy gibi olmuyor.Yediğine,içtiğine bakıyor millet.Hatırlıyormusun sen ve Yasir ortaokul yıllarında tepsi ile simit satardınız,"özcan sakızları" satardınız.Okul harçlığınızı çıkartmaya çalışırdınız.
-Hatırlamaz olurmuyum anne,bir defasında simitleri daha yeni fırından almıştım en az otuz tane kadar simit vardı.12-13 yaşlarında idim.Eski Erzin garajının arakasındaki sokağa girmiştim.Çocukça bir çağrışla "simitçi geldiii,taze simit bunlar,simitçiiii" diye bağırırken 18 li yaşlarda bir çocuk bana yaklaşmıştı.Simit isteyeceğini sanıp sevinmiştim.İlk siftahı yapacağız galiba derken,çocuk başımın üstündeki simit tepsisine bir vurdu.Tüm simitler etrafa saçıldı.Ben ağlayarak dağılan simitleri toplamaya çalışırken o da yerden kaptığı bir kaç simiti alıp kaçarak gözden kaybolmuştu.Dövüşsemde gücüm yetmezdi zaten.O günü hala dün gibi hatırlarım.
-Bir hatıran daha vardı sanırım Süheyl, onu da hatırlıyor musun?
-Tabi hatırlıyorum anne.Onda da şimdiki fıstık tüccarlarının olduğu mahallede simit satıyordum.Bir kaç tane simit kalmıştı.Yaklaşık 20 kadar simiti satmıştım.Cebim bozuk para dolu idi.Simitleri elli kuruşa satıyordum.Büyükçe bir genç gelip bana "biki buçuk liram var bozabilir misin,kalan simitleri alacağım" demişti.Hemen sevinçle" bakayım abi " deyip cebimdeki tüm bozuk paraları gencin eline verdim."Abi sen sayar mısın,benim elim dolu" demiştim.o da "evet" deyip bozuk paraları elimden aldığı gibi kaçıp gözden kaybolmuştu.O gün ağlayarak eve gelip sana derdimi anlatmıştım.Birlikte sen de benimle gelip o çocuğu o mahallede aramıştık ama bulamadan geri dönmüştük.Hiç unutamıyorum.Ufacık bir çocuğun okul harçlığı için saatlerce köşe bucak dolanıp kazandığı üç kuruşa meyleden bu insanları hatırladıkça üzülüyorum anne.
-Hayat böyledir oğlum, biri alın teriyle kazanır,diğeri onu çalmaya kalkar.İnsanda Allah korkusu olmazsa her şeyi mubah sanar evladım.Baban seni Osmaniye İmam Hatip Lisesine yazdırırken en büyük destekçisi ben olmuştum.Oğlumuz dinini,diyanetini öğrensin hiç olmazsa diye düşündük.Diğer dersleriniz zaten ortaktı.İyi ki de göndermişiz.Bugün sureleri,bazı dini bilgileri bizden daha iyi biliyorsan bu okulun yüzündendir,hocalarıyın yüzündendir oğlum.Yoksa ne baban,ne de ben sana bu bilgileri öğretecek kadar bilgi sahibi değildik.Yarın ölürsek hiç olmazsa arkamızdan Kur an okuyacak bir nesil bırakıyoruz diye babanla iftihar ediyoruz.
-Aman anne ölümden bahsteme şimdi.Allah sizleri başımızdan eksik etmesin inşallah.
-İnşallah oğlum sözgelimi diyorum biliyorsun.Hatırlıyormusun babanız sizlere hep ne diyor du?
-Hatırlıyorum anne."Evlatlarım sizler bizim sermayemizsiniz" diyordu.Sermayeden maksatta Yarın ölürsek bize ellerden değil,evlatlarımızdan fayda gelir inşallah,diye düşünüyordu.Onun için de mutlaka Kur an öğrenmemiz gerektiğini söylüyordu.Hem sizlerin menfaatine,hem de bizlerin menfaatinedir diyordu.Bzi öğrenirsek bir ebeveyn olarak sizi sorumluluktan kurtaracağımızı,aynı zamanda da bize hayır getireceğini söylüyordu.
-Aynen öyle oğlum,babanız doğru söylüyor.Ateş düştüğü yeri yakar,o ateşi de ilk önce ateşe en yakın olanlar söndürmeye çalışır değil mi?
-evet anne doğru söylüyorsun.
(devamı gelecek)
5 Ocak 2013 C.tesi
KÜTAHYA