- 485 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DUBLÖR
Bursa Bursa olalı sonu ölümle biten böylesine aptalca bir kazayı ne görmüştü ne de duymuştu.
Görenler gördüğüne inanamadı, duyanlar anlatanı yalancılıkla suçladı.
Olayın vahametini Bursa’dan işitenler, Uludağ’da oturanlar, Uludağ’da piknik yapanlar, Uludağ’da çalışanlar, kazanın oluş nedenini duyunca; yok artık, devenin nalı.
Bu kadarı da olur mu? Demekten kendilerini alamamışlardı.
Uludağ’da, Sarıalan- Kadıyayla arasında çalışan Teleferik’te meydana gelen ölümlü kaza o kadar saçma, o kadar akılsızca ve o kadar inanılmazdı ki, normal akla sahip herhangi biri böylesine bir kazanın olabileceğini rüyasında görse, uyanır, yorganı üstlerine çekerdi.
Ama burası Türkiye’ydi, burada böylesine garip ve garip olduğu kadar da zırva bir kazanın olabilme ihtimali elbette ki çok yüksekti.
Her şey, pek çok örneğinde görüldüğü gibi, Türk halkını salak yerine koyan bir yerli sinema filminin senaryosunun yazılmasıyla gerçekleşmeye başlamıştı.
Filmin başrolünü, elindeki toplu tabanca en fazla altı kurşun alabilen bir silahken, kurşunlar hiç tükenmeden 50-60 defa ateş edebilme hünerini gösteren tarihi filmlerden de tanıdığımız namlı bir şahıs üstlenmişti.
Bir bakışıyla kayaları eriten başrol oyuncusunun partneri; sanat adına cömertçe sergilediği vucudunun en mahrem yerlerine kadar sanatseverlerce bilinen hanım hanımcık! Bir yıldızımızdı.
Senaryo icabı, film, Ege’nin incisi İzmir’de başlıyordu.
Kışın bile tanga benzeri mayosuyla poz vermekten kaçınmayarak sanatseverlerin yüreğinde taht kuran hanım sanatçı, rol icabı İzmir/ Kordonboyu’da dolaşırken, kendini bilmez 3-4 magandanın hücumuna uğruyordu.
Şehir eşkıyalarının güpe gündüz bir kıza tasallut ettiğine şahit olan erkek kahramanımız da durumdan vazife çıkarıyor, magandaları tek başına döverek hastanelik ediyor, hanım kızı milletin gözü önünde tecavüzden kurtarıyordu.
Magandaların elinden kurtardığı namuslu hanımı evine götüren başrol oyuncusu, namusunu kurtardığı kızın üzerinde anadan üryan, cıscıbıldak bir vaziyette tepinirken, döverek hastanelik ettiği kabadayıların intikam planları yaptığını haber alınca da kızı elinden tuttuğu gibi İstanbul’a götürebilmenin yollarını aramaya başlıyordu.
Namus ehli bir bayana gözler önünde tecavüz etmek üzereyken, insani duyguları had safhaya ulaşmış bir vatan evladından eşek sudan gelene kadar dayak yiyen magandalar, hastaneden çıkınca, İzmir’e dağılarak kendilerini döven adamın ve yanındaki kızın peşine takılıyorlardı.
Magandalar insafsızdı.
Yakalayabilirlerse, kahramanımıza şiddetin en katmerlisini reva görecekleri muhakkaktı, fakat peşlerine takıldıkları kahramanımız da çok uyanık ve çok zekiydi.
Magandaların intikam amacıyla peşlerine düştüğünü her nasılsa haber alan hayırsever kahraman, ayaküstü kurtarma planı yaparken, aklına geliveren acaaaip planı uygulamaya koyuyor, kızı elinden tuttuğu gibi kendisini dağlara vuruyordu.
Senaryoya göre başrol oyuncusunun kızı elinden tuttuğu gibi dağlara vurmasının tek bir mantıklı izahı vardı, o da magandaların hava, kara, deniz ve demir yollarını kontrol altına alarak peşlerine düştüğü kişileri mutlaka yakalamak istemeleriydi.
İzmir’den İstanbul istikametine uçan kuşlara bile geçiş izni vermeyen magandaların elinden kurtulabilmek için yanındaki kızla dağlara çıkan afilli delikanlı, tam kendine yakışanı yapıyor, önüne kim gelirse gelsin ölümüne çarpışıyordu.
İzmir’den Manisa’ya giderken Kızılderililerle savaşan kahraman, Balıkesir il sınırlarına girdiğinde barbar bir zenci kabilesiyle çatışıyor, dağdan Bursa il sınırına girdiğinde ise Eskimolarla papaz oluyordu.
Birkaç ay aç bilaç arazide dolaşan ikili nihayet Uludağ/ Sarıalan’a vardıklarında mola veriyor, biraz da olsa nefesleniyorlardı.
Uçak, Tren, araba, kamyon, çip, bip demeden İzmir’den ayrılan bütün vasıtaları kontrol ettikleri halde takip ettikleri kaçakları yakalayamayan magandalar sahil boyundaki bir lokantada devirdikleri 2 büyük rakı sonrasında akılları başlarına geliyor, yaptıkları büyük hatanın farkına varıyorlardı…
Biz salakız oğlum diyordu magandaların lideri konumundaki pis bıyıklı adam arkadaşlarına…
Biz İzmir’den çıkan vasıtaların hepsini kontrol ettikse de kaçakların izini bulamadık.
Demek ki bunlar İstanbul’a dağdan gitmeye karar vermişler.
Haydi yürüyün. Kaçaklar dağ yollarını tercih ederek İstanbul’a yayan gidiyorlarsa şimdi Bursa’ya varmışlardır diyordu.
Abiii diyordu diğerlerinden biraz daha fazla aptal görüneni…
Bursa vilayeti koskoca bir kent. Bu kalabalık içinde biz kaçakları nasıl buluruz demeye kalmadan pis bıyıklı lider arkadaşının başına bir şaplak indirerek sözünü kesiyor, aptal olma diyordu.
Bu kadar zamanda gitseler, gitseler Uludağ’ın Sarıalan yaylasına kadar gitmişlerdir, orada yığılıp kalmışlardır.
Biz Bursa’ya özel arabayla gideriz, Sarıalan’a da teleferikle çıkarız, onları Sarıalan’da kıstırıp adamdan intikamımızı alırız, kızı da dağa kaldırır bir mağaraya çökertir, tadına bakarız…
Magandaların yaptığı plan gerçekten de kusursuzdur.
Hafif defolu genç kız ve kurtarıcısı gerçekten de Sarıalan’a ulaşmış, yorgunluktan yığılıp kalmak üzereydirler.
Fakat burada da bir mucize gerçekleşir ve kaçaklar, yıllar sonra çok tanınmış bir öykücü olacak Ümit İpekçeker’le tanışırlar.
Sarıalan Teleferik istasyonunun merdivenlerinden inince 50 metre kadar aşağıda, yolun sağındaki ayran satan Ümit İpekçeker kendisinden ayran isteyen iki kişinin haline acıdığından ayranı bedava vermiştir.
Üstelik de yolcuları çadırına götürüp anasının pişirdiği kuru fasulye- pilav ve ayrandan oluşan yemekten ikram ederek yorgunluklarını atmayı başarmıştır.
Ümit İpekçeker’in gözüne yabancı gelmeyen yolcular Ümit’e teşekkür ederek çadırdan ayrılır ayrılmaz kara haberi alırlar.
Peşlerindeki magandalar kaçakların izini bulmuştur ve Teleferikle Sarıalan’a gelmek üzeredirler.
Misafirlerden erkek olanı geriye döner ve Ümit’e bir teklifte bulunur.
Yiğit kardeşim Ümit, diyerek sözüne başlar ve devamını getirir.
Çadırda ekmek yerken çadırın direğine asılı tüfeğini gördüm.
Galiba sen avcısın.
Ayrıca sen mert birine benziyorsun. Bizim peşimizde silahlı magandalar var.
Bizi bir yakalarlarsa beni öldürür, yengeni de haşat ederler.
Benim senden ricam bu tüfeği bana satmandır.
Şu an üzerimde para yok ama.
Sana delikanlı yemini olsun, benden sana yamuk olmaz, er geç paranı öderim.
Yok, ödeyemeden ölür kalırsam da Allah rızası için hakkını helal edersin diye yakarmaya başlar.
Ümit Avcıdır avcı olmasına ama yüreği de yufka gibisinden yumuşacıktır.
Paranın lafı mı olur? Ağabey diye bir haykırır ki ümit, Ümit’in naralanmasını işiten ayıların kulak zarları hasar görür.
Al silahım sana helal olsun der .
İstersen ben de seninle geleyim, seninle omuz omuza kötü adamlara karşı savaşayım.
Ben çok iyi nişancıyımdır.
Attı mı tam atarım diye kendini övmeye girişir.
Erkek yolcu; sen avcı değil misin?
Avcıların hepsi sallar demeyi aklına getirse de Ümit’i madara etmek istemediğinden yutkunur, yiğidim; ben bu kadar parayı kötü adamları haşırdatmak için alıyorum.
Sen benim rolümü çalarsan senle de papaz olurum, der gerçeği açıklar.
Ümit aptal olduğundan ne olduğunu hala anlamamıştır, bize sığınanı teslim edersem adamdan sayılır mıyım diye olduğu yerde tepinmektedir.
Afilli kahraman, sağ eline Ümit’in verdiği tek kırma tüfeği alır, sol eliyle de sarı saçlı, güzel hatunun elini yakalar, Sarıalan’daki teleferik istasyonunu tepeden gören hâkim bir noktaya konuşlanır, pusuya yatar.
Peşlerine düştükleri kişinin gaipten haber alarak mevziye yattığını yine gaipten öğrenen magandaların oturma organı 3, 5 buçuk attığından bir türlü teleferikten inip de kahramanla yüzleşemezler.
Kendisini İzmir’den beri kovalayan kişilerin potkasının vıcık vıcık ettiğini anlayan kahramanımız, karşı atağa kalkarak kendisini takip edenleri kovalamaya başlar.
Savunmasız kadınlara karşı aslan yürekli geçinen magandalar kendilerine hücum eden kahramandan kaçmak için teleferikle Bursa’ya gitmek isterlerken, atik davranan kahraman uçarak teleferiğin üzerine konar.
Teleferik kabininin üstü, muhtemel bir arızada tamir ekibini taşımakta kolaylık olsun amacıyla ayakta dikilmeyi kolaylaştıracak biçimde dizayn edildiğinden uçarak gelen kahraman teleferiğin üzerine kolaylıkla konmuştur.
Artık tek yapacağı iş, üst kapağı açarak kabinin içine atlamak ve içerideki kötü adamları teleferik kabininin yan tarafında bulunan yolcu kapısından tekme tokat dışarı fırlatmaktır.
Kahramanın teleferiğin içine girmesiyle birlikte, kaynana çukurunun tam üzerinde, yerden 70 metre yüksekliğe sahip teleferik kabininin içinde can pazarı yaşanmaktadır.
Başroldeki kahraman çok öfkelidir, yalnız peşindekileri değil, peşindekilerin 7 sülalesini teleferikten aşağı atsa bile öfkesi geçmeyecektir.
Allah yarattı demez, vurur da vurur. Vurduğunu devirir de devirir.
İzmirli magandalar sert kayaya çattığını anlamış, yalvar yakar nedamet getirmeye başlamışlardır fakat genç kızın kurtarıcı kahraman bir türlü yatıştırılamamaktadır.
Pabucun pahalı olduğunu gören magandalar birer birer teleferik kapısından çıkarı atlarken, geride kalan uyanık bir tanesi üstteki delikten kabinin üzerine çıkar.
Hasmının teleferiğin üstüne çıktığını gören kahraman aynı delikten yukarı çıkıp uyanığın üzerine çullanırken, maganda birden eğilince kahraman dengesini kaybeder ve 70 metre aşağıdaki kayaların üzerine düşerek feci biçimde can verir.
Gerçekte, teleferik kabininin üstünden 70 metre aşağıdaki kayaların üzerine düşerek feci biçimde can veren kişi başrol kahramanı değil, onun dublörlüğünü yapan bir emekçidir.
Hiçbir emniyet tedbiri almadan tehlikeli sahneleri çekmek amacıyla gariban bir emekçiyi ölüme sürükleyen sözde yetkililer meseleye ‘’kader’’ gözüyle bakarak olayı duyanın tepkisini üzerine çekseler de giden can gitmiştir, artık ne yapılsa geri gelmeyecektir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.