Tımarhane 'SON' : KaraBüyü
Doktor, konuşmasını bitirip telefonu kapattıktan sonra dışarıdan gelen çığlıklara bakmak için pencereye yaklaştı. İri iki adam yaşlı bir kadının kollarına girmiş kamyonetin önünde onu yatıştırmaya çalışıyorlardı. Kadın, yaşına rağmen çok güçlüydü, çırpınıyor, çığlıklar atıp tehditler savuruyordu. Aynı saniyeler içinde elinde şırıngayla hasta bakıcı merdivenlerden iniyordu. Yaşlı kadının yanına geldiğinde görevlilerden kadının elbisesini belinden sıyırmalarını istedi. Elindeki şırıngayı kadının beline acımasızca batırdı. Sakinleştirici iğneler kullanmak yerine daha çabuk etki gösteren ve cerrahların genelde belden aşağısını uyuşturmak için kullandıkları spinal anestezi yöntemi kullanılıyordu. Hastanın belinden aşağısı uyuşurken kuvveti düşüyor ve daha fazla sorun çıkartamıyordu. Yaşlı kadın birden sakinleşti. Kendini bırakmış gibiydi. Gözlerindeki karanlık, intikam ister gibi yayılıyordu görevlilerin gözlerine.
Çığlıklarını kalbinden büyüterek dışa vuran leş kokusunun içindeki yatalak zedelerin bakışları arasında koridorlardan geçip "mezar" dedikleri odaya geldiler. Geçen hafta bir hasta bakıcı bu odanın içindeki bir hastaya tecavüz etmiş ve sonra odanın hemen karşısında koridorda başsız cesedi bulunmuştu. Cadılıkla suçlanan bu yaşlı kadını da buraya bırakıyorlardı. Kadının uyuşuk bedenini içeri sokarak kapıyı kilitlediler. Oda hakkında konuşarak oradan uzaklaştılar.
Gece olmuştu, koridorda diğer hastaların anlamsız çığlıkları yükseliyordu. Yaşlı kadın kendine gelmeye başladığında anca ayaklarını hissedebiliyordu. Sırtüstü yattığı yerden rutubet kokulu odanın tavanına baktı. Dudaklarını kıpırdatmadan bir şeyler mırıldandı. Beyaz saçları yerden yirmi santim yukarıdaki yataktan aşağıya salınıyordu. Ellerinin çekilmiş buruşuk derisinden yeşil damarları belli oluyordu. Ayakucuna bakarak ayaklarını oynattı. Çok geçmeden yattığı yerden kalkıp yere bağdaş kurup oturdu. Ellerini dizlerine koyarak başını öne ve arkaya oynatmaya başladı. Aynı anda İbrani dilinde bir şeyler okuyordu. Gözleri kapalıydı. Gittikçe hızlanıyordu. Odanın içinde garip bir akım oluştu. Başını yere kadar eğiyordu artık. Ellerini dizinden çekip üçgen yapacak şekilde yere koydu. Okuması hızlandıkça içerideki akımın şiddeti de artıyordu. Beyaz saçları elektriğe maruz kalmışcasına havalanmıştı. Sonunda bir gölge aniden meydana çıkıverdi. Şekilsizdi. Odanın içinde dağılarak uçuşuyordu. Kadın başını kaldırıp kapıyı açmasını emretti. Bir kaç kere tekrar etti. Sesini oldukça yükseltti ve " bevâkaşa " diye bağırdı. İbrani dilinde lütfen anlamına geliyordu. Eğer emir ile yaptıramazlarsa rica ile yaptırırlardı isteklerini kötü ruha. Aksi takdirde ısrarcı davranmak büyücü için kötü olabilirdi. Etraf birden sakinleşti, odanın içindeki akım birden kesildi ve uçuşan varlık kayboldu. Kapı gıcırdayarak ardına kadar açıldı. Kadın yerden soluna doğru kalkıp kapıdan dışarı çıktı.
Koridorun başındaki dönerek inen merdivenlere geldiğinde iki basamak aşağı indi. Eteğini toplayıp ayaklarının arasına sokuşturdu. Derin soluklar alıp veriyordu. Beklemeye başladı. Karşısındaki duvarda bir şeyler görüyormuş gibi bakıyordu. Çok geçmeden kısa boylu bayan hasta bakıcı elinde gazete sayfasına sarılmış bir şeyler getirdi. Kadın kendinde değil gibiydi. Sanki başka bir şey onu kontrol ediyordu. Eliyle yere koy işareti yapan yaşlı kadın ardından hızlıca kalkıp saldırır gibi yerden gazeteyi kapıp hızla odaya doğru yürüdü. Girdiğinde kapı kendiliğinden kapanıp sürgüsü çekildi. Tekrara yere oturarak gazete kağıdını açtı. İçinde bir avuç toprak, düğme, keçi kılı, ip, kibrit, su ve bir de ucu sivri cam parçası.
Yaşlı kadın cam parçasını alıp avucunun içinde derin bir yarık açtı. Bir kaç kere elini sıkıp açtı. Avucunda toplanan kanı eliyle yere sürerek daire oluşturdu. Büyüyü yapacak kişinin yardımcısı şeytandır. Ve şeytanın kölesi olan da büyücünün kendisidir. Şeytan, yapacağı iş karşılığında büyücüden Yaratıcıyı inkar etmesini, ona şirk koşmasını ister. Kutsal kelimeleri pis yerlere atmasını, ayaklarının altına yazıp harabelik, girilmeyecek yerlerde yürümesini ister. Yaratanı aşağılamak amacıyla bunları yaptırır. Ve bunun karşılığında hoşnut olur sevinir ve büyücünün isteğini yerine getirir. Eski dönemlerde cadılıkla suçlanan kadınlar yakılarak öldürülürlerdi. Böylece onunla beraber gelen şeytanın da yok edildiğine inanılırdı. Kadın dairenin içine ters üçgen çizmeye başladığında zeminde silik olan yerler esrarengiz bir şekilde tamamlanıyordu. Çizdiği şey İbrani Yıldızından farklı olarak semboller ve şekiller içeriyordu. İyi ruhları çağırmak için düzenlenen sistemin tam tersiydi. Buna karabüyü deniyordu. Çizim tamamlandığında keçi kılını alıp dairenin tam merkezine koydu. Bu, üstü kadın, altı erkek, başı da keçi başı olan Baphomet şeytanını simgeliyordu. Daha sonra topraktan biraz alıp dairenin merkezinin üzerine denk gelen üçgenin tepesine koydu. İyi ruhların çağırılmak istendiği ayinlerde toprak alttaki üçgenin tepesine koyulurdu. Toprak olan bedenin ruhu serbest kalıp yeryüzüne yani merkezin üst kısmındaki üçgenin tepesine ulaşıp hava bulurdu. Yaşlı kadının yere çizdiği bu tılsımda ise toprak en tepedeydi ve havaya yer verilmemişti. Bu anlayışa göre her yer karanlık ve ölüm kabul edilmiştir. Kadın daha sonra ipi alıp düğmenin deliğinden geçirip düğmeye doğru bir şeyler okudu. Üfleyip üçgenin alt kısmına yerleştirdi. Tılsım tamamlandığında dizlerinin üzerine oturup gözlerini kapadı.
Hastanenin bahçesinde kulübelerinde duran köpekler birden bir şeyin farkına varmışcasına havlamaya başladılar. Dişlerini gösterip kızıyorlar, zincirlerinden kurtulmaya çalışıyorlardı. Farklı biçimde esen bir rüzgar bahçenin otlarını dövüyordu. Havlayan köpekler bir müddet sonra havlamayı bırakıp ulumaya başlamışlardı. Sanki birine selam veriyorlar ve itaat ediyorlar gibiydi. Ya da bu, köpeklerin dilinde can bulmuş değişmeyen korkunun sesli ifadesiydi. Gecenin ortasına birden kapkaranlık bir sis çöküvermişti. Mistik bir gücün yaklaştığını ilk köpekler anlamışsa da şimdi yerde yatan cansız bedenleri bahçeyi şeytan için hazırlayan şeytanın oğullarının hediyesiydi.
Hastanede yalnızca bir güvenlik görevlisi, hasta bakıcılar kalmıştı. Herkes kendilerine ayrılan odalarında oturuyordu. Güvenlik görevlisi kahvesini masaya koydu. Bilgisayarın ekranına iyice yaklaştı. Görüntü kararır gibiydi. ekran titriyordu. Aynı zamanda kahvesinin ortasında daireler oluşuyor büyüyor ve bardağın kenarına çarpıp yok oluyordu. Deprem olabileceğini düşündü. Bir süre sessizce etrafı dinledi. Kahvesinden bir yudum alıp bardağı masaya koyacaktı ki bardak kayıp yere düştü. Söylenerek yere eğilip bardağı aldı. Ayakkabılarına sıçrayan kahveyi silmek için peçete almak üzere olduğu yerde doğruldu. Dışarıda gördüğü manzara hayretlere düşürmüştü. Derileri yüzülmüş köpek cesetleri ağaçların dallarında sallanıyordu. Ne yapacağını bilemedi o an nefes dahi alamadı. Alamadığı nefese yardımcı olmak için çok geçmeden odanın kapısı kendiliğinden açıldı. Kafasını kapıya çevirdiğinde kimsenin olmadığını gördü. Dışarı doğru seslendi. Cevap gelmedi. Öne doğru adım attığında tam yüzünün karşısında beliren silüet, görevli ne olduğunu anlamadan canını almış, karşı duvara fırlatıp bütün kemiklerini kırmıştı.
Hasta bakıcılar odada oturup televizyon yayını hakkında konuşuyorlardı. Konu birden büyüye gelmişti. İçlerinden biri yakınlarının yaptırdığı bir büyüden bahsediyordu. Diğeri araya girip aslında şeytanların da bir cin olduğunu söylüyordu. Cinlerin en kötülerinin ifritler ve isyan edenlerininse şeytanlar olduğunu söylüyordu. Şeytanın oğullarından bahsediyordu. Konuşma herkesi tedirgin etmişken duvarda bir gürleme duyuldu. Ardından çok kuvvetli bir ayak sesi yan duvardan geldi. Sanki dev bir adam duvarı tekmeliyordu. Herkes suspus olmuştu. Kimse kıpırdayamadı. İçlerinden biri sakin olun diyebilmekle yetindi. Ardından çok güçlü bir darbe de kapıya geldi. Ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Derken içlerinden biri boğazında bir şey kalmış gibi hareketler yapmaya başladı. Boğazını tırmalıyordu. Başını yukarı doğru kaldırdı. O kadar kaldırdı ki boynunun kemiğinin kırılma sesi duyuldu. Ağzı açık kalmıştı. Gözleri öylece yukarı bakıyordu. Sanki biri saçlarından tutup boynunu arkaya doğru çekiyordu. Boğazında düz bir çizgi belirdi ardından kanlar dışarı doğru çıkmaya başladı ve başı bedeninden ayrıldı. Boğazından fışkıran kanlar duvarları kana buluyordu. Herke çığlık atıyordu. Dışarı çıkmak için kapıya yeltendikleri sırada kapı büyük bir gürültüyle kapandı. Odadaki ışık söndü. Derin bir sessizlik oldu ve ışık geri geldi. Lamba sallanıyordu. Odanın içinde sadece televizyondan gelen sesler vardı. Bakıcıların her biri odanın başka bir yerinde bütün kemikleri acımasızca kırılmış, uzuvları da bedenlerinde ayırılmış haldeydi. Tam bir kabusun ortasındaydılar ve hayatta kalmak için çok geçti...
Yaşlı kadın okumasını hızlandırıyordu. Hastanenin içinde her odadan sırayla azap çığlıkları duyuluyordu. Her yerdeki kanlar gecenin karanlığıyla bütünleşiyordu. Acı feryatlar bütün koridoru sarmıştı. Bir ordu taarruz halindeydi. Bu şeytanın ordusuydu ve kimse hayatta kalmayacaktı.
Bütün kat ve odalarda hayatta kimse kalmayana kadar şeytanın karanlık caniliği devam etti. Son olarak şekle bürünerek şeytan mezar odasının karşısına geldi. Kapı açıldı. Yaşlı kadın gözlerini açtı. Alnı terlemişti, var gücüyle yerdeki tılsıma üfledi. Havanın kabuğu soyuluyordu sanki. Zaman, mekandan ayrılıyor duvarlar yırtılıyordu. Yer çatlamaya başlamıştı. Çatlakların arasından çıkan alevler gittikçe artıyor ve yükseliyordu. Kadın suyu alıp şişenin kapağını açtı. Ardından kibriti yakıp şişenin içine attı. Ardından suyun hepsini başından aşağı beş seferde kısa aralıklarla döktü. Bu sırada sadece tılsımın olduğu yerde ateş yoktu ve diğer her yer cehennemden bir parçaydı. Bir şeyler yanlış gitmişti ve şeytan kana doyamamıştı. Yaşlı kadının ıslak saçları bir bir başından ayrılıyordu. Kafasında saç kalmayana kadar bu devam etti. Öyle ki kaşları dahi tek tek yolunur gibiydi. Memnuniyetsizlik vardı. Yaşlı kadın eğer pişman olursa bunun şeytanı daha da kızdıracağını biliyordu. Tılsımı kapatmak için uğraşıyordu fakat işe yaramıyordu. Bir kaç İbrani büyücüsünün izlediği yollar aklına geldi. Tılsım üzerine daha fazla kan akıttı. Bu arada bitirmesi gerekiyordu. Ölüm yanında duruyordu. Bu hiçbir ölüm gibi olmayacaktı. Son hamlesi yalvarmak oldu. Çok geçti ve anladı ki bir başkasının kanı olmadan durmayacaktı. Sonunda pes etti. Dairenin içine girip dizlerinin üzerine çöktü tekrar.
Kanıyla çizdiği tılsımın dairesi boğazına sıkılıyor gibiydi. Sonunda muazzam bir acıyla karşı karşıya geldi. Yardım isteyemezdi çünkü tek yardımcısı ona ihanet etmişti. Sayesinde alınan onca ruh ayak bileklerinden onu yakalayıp ateşe çeker gibiydi...
Bahattin BERKDİNÇ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.