- 1762 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SELÂMIM RÜŞVET DEĞİL
SELÂMIM RÜŞVET DEĞİL
Ya da
"SELÂM VERDİM RÜŞVET DEĞİLDİR DEYÜ ALMADILAR"
Mustafa CEYLAN
***************************
XVI.Yüzyıla geldiğimizde, hiciv edebiyatımıza damgasını vuran FUZULÎ, BAKÎ ve BAĞADATLI RUHÎ gibi şairlerimiz vardır ki bunlardan Fuzulî, günümüzde dahi güncelliğini koruyan "Selâm verdim rüşvet değildir deyü almadılar" sözünü söyleyen şairimizdir.
Fuzulî bir şiirinde :
"Olsaydı bendeki gam, Ferhad-ı müptelâda
Bir ah ile verirdi bin bisütunu bâda.
Verseydi ahı Mecnun feryâdımın sadasın,
Kuş mu karar ederdi başındaki yuvada?
Ferhada zevk-i suret, Mecnun’a seyr-i sahra;
Bir rahat içre herkes, ancak benem belâda.
Eşk-i revanıma il cem oldu var ümidim
Kim ola vara vara cemiyyetim ziyade.
Geh gamzen içmek ister kanımı, gâh çeşmin,
Korkum budur ki nageh kanlar ola arada.
Serverlik ister isen üftadelik şiar et,
Kim düşmedin ayağa, çıkmadı başa bade.
Ger görmemek dilersen resm-i cefa Fuzulî,
Olma vefaya talip dünyayı bîvefada. *
Kalem olsun eli ol kâtibi bedtahririn
Ki fesadı rakamı surumuzu şureyler.
Gâh bir harf sukutiyle kılar nadiri nar
Gâh bir nokta kusuriyle gözü kûr eyler.
*
Sadayı ney haram olsun dedin ey sofî-i salûs
Yele verdin hilâfı şer’ile namusun İslâmın;
Bu endam ile vecdiyyattan demvurmak istersin,
İlâhî, ney gibi sûrah olsun endamın!"
Evet, Divan edebiyatı şairlerimizin en parlak simalarından birisi olan ve Peygamber’imiz için o muhteşem SU KASİDESİ’ ni yazarak ölümsüz şairler arasına giren şairimiz Fuzulî; "Selâm verdim rüşvet değildir deyü almadılar" sözü ile muhteşem bir ŞİKÂYETNAME’yi saraya, ülkeyi-memleketi yönetenlere; kamu idaresinin durumunu ortaya seren unutulmaz, kalıcı ve iz bırakan söz ile iletmiştir.
Peki, bu nasıl olmuştur diye soracak olursanız, anlatalım :
Dönem, Kanuni Sultan Süleyman dönemidir. Devleti yönetenler, belirli makamları işgâl edenler arasında rüşvet ve suistimal almış başını gidiyordu.
Şairimiz Fuzulî’ye de o günlerde,ilim ve sanat alanındaki eşsizliği sebebiyle bir nevi tekaüd-emekli-maaşı tahsis edilmiş ve bu paranın Evkaf idaresi’nce ödenmesi için, kendisi de şair olan Nişancı Mehmet Paşa tarafından bir berât, yani "emirname" verilmişti.
Hiç bir dönemde bu ülkenin gerçek şairleri zengin olmamışlardır. Hattâ, biz şairlerimize sağlıklarında her türlü eziyeti, zulmü, işkenceyi yaparız da; onları öldükten sonra kahraman ilân ederiz. Hakiki şairler, saraya kul köle olmamış, "padişahım sen çok yaşa" dememiş şairlerimizi mahvetmişiz, saray zindanlarında çürütmüş, boyunlarını vurdurmuşuzdur. Bizim şairlerimiz para nedir pek bilmezler. O sebeple, çoğu da sosyal güvenceden yoksundur; çoğunun çoluk çocuğu, evlâdı ıyâli de sefâlet içinde kaybolup gitmişlerdir. Dün böyle idi ve bugün de değişmemiş, manzara aynıdır...
Neyse, konumuza dönelim.
Evet, bizim Fuzulî’ye tekaüd maaşı kadar az-cüzi bir ödenek tahsis edilmiş. Fuzulî bu "emirname" kâğıdını alır almaz Evkaf idaresine koşmuştu. Oraya vardığında, memurlardan bir surat, bir surat ki... Şaşırmış kalmıştı. Rüşvet ve irtikapdan başkasına kulak asmayan memurların asık suratlarını varın siz düşünün. Ballı börek, yağlı çörek, lâstik top, cillop çıkıp geleceğine, toplu iğne ucunca bir maaş bağlanmış, ilim ve sanat adamı gelmiş. Bakar mı onun yüzüne vezne camı ardında, döner koltuk üstünde oturan bey... Bakmaz elbette! Fuzulî, işte o memurlardan gördüğü kötü muamele üzerine kenara çekilir ve hamîsi olan Nişancı Mehmet Paşa’ ya yazar "şikâyetnamesi" ni :
"............Allah için o berat gelince hatırıma bir nevi sevinç yayıldı ki anlatmak kabil değil. Ve yazının kavramı dışındadır. O devlet sermayesinin ulaştığında kırık kalbime bir coşkunluk yetti ki söylemesi mümkün değil. Kısaca, ümidim dolunca duramaz oldum. Elimdeki hükmü sunmak için Evkaf işlerine bakanların huzurlarına koştum."
"............Selâm verdim, rüşvet değildür deyu almadılar! Hüküm gösterdim, faydasızdır diye iltifat etmediler. Gerçi görünürde iyi yüz gösterdiler amma, hal sözü ile bütün sualime karşılık verdiler.
Dedim : Ey sahiplerimiz, bu ne kötü iş ve çatık kaştır?
Dediler : Bu bizim âdetimizdir.
Dedim : Benim bağlılığımı, hürmetimi isabetli görmüşler ve bana tekaüd kâğıdı vermişler, ki ondan daima faydalanam ve çekilip dua edem.
Dediler : Ey miskin senin günahına girmişler ve ürküntü sermayesi vermişler, ki durmadan ve boşu boşuna uğraşa ve abus yüzler görüp, sert sözler işidesin.
Dedim : Beratımın içinde yazılanlar niçin yerine getirilmez?
Dediler : Tahsisat yok!
Dedim : Hiç evkaf tahsisatsız olur mu?
Dediler : Baştakilerden artsa bizden artar mı?
Dedim : Vakıf malını fazla kısmak vebaldir.
Dediler: Paramızla aldık, bize helaldir.
Dedim: Hesap sorarlarsa bu tuttuğunuz yolun kötülüğü bulunur.
Dediler : O hesap kıyamette alınır.
Dedim : Dünyada da hesap sorulduğunu işitmişiz.
Dediler : Ondan da korkumuz yoktur, şahitleri razı etmişiz.
Baktım ki sözlerime lâftan gayri karşılık vermezler. Ve bu berat ile işimi görmeye yanaşmazlar, çaresiz, mücadeleden vaz geçtim. Ve elim, kolum bağlı, boynum bükük köşeciğime çekildim.
Ben beratımdan ihanet gördüğüm için ona kırgın; beratım benden faydasız azap gördüğü için dargın. O yalanı çıkarılmış şahit gibi konuştuğuna pişman, ben kuru iddiacı gibi gayretkeşlikten perişan. O suya düşürülmüş âyet gibi işten kalmış, ben maskaraya döndürülmüşler gibi alçalmış."
"Ben ona fitne, o bana âfet
Müteneffir ben ondan o benden
Ben ona gussa, o bana mihnet
Müteneffir ben ondan, o benden..."
*
Şair sözü, azdır amma gökler kadar ağırdır. Hele ki hicviyeci şair sözü, taşı deler, dağı yarar sözlerdir. Fuzulî tek bir cümle ile, bütün o dönemin kamu idaresinin fotoğrafını çekip Paşa’ya sunuvermiştir.
*
Günümüz şairleri olarak bizler ne yapıyoruz?
Şu ülkemizde yaşananlara bir bakın... Hergün ülkemizin doğusundan batısına veya iç kesimlere şehid tabutları geliyor ve TBMM çatısı altındaki bazı vekiller de bu eli kanlı canilere sarılıyorar.. İmralı ziyaretlerine bakın hele... bakalım ardından ne çıkacak?
Yazık!
Fakir, daha fakirleşmekte. Zengin, gemicikleriyle uluslararası sulara açılmakta.
Ya şu Suriye olayına ne dersiniz?
Sınırlarımızda silah sesleri...
İran’ın ve de Irak’taki Kürt idaresinin ihanetlerine ne buyurulur?
*
"Şairleri haykırmayan bir millet" olup çıktık. Çok yazık! Ölmeden üstümüze serdiler ölü toprağını... Üzülüyorum...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.