- 1972 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
Suskunum bu günlerde
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bu otel odasına tıkılıp kalmayı ben istedim. Evet, ben istedim.Beni buna zorlayan sebeplerim vardı. Umudumu kırıp beni sırtımdan bıçaklayan sözlerin ve davranışların olduğu, yasaklı olduğumu, mutluluklarımın elimden alınışına şahit olduğum bir sanık sandalyem ve üzerinde bir suçlu gibi oturan ben, ben, ben; ve devrilmiş gölgemin içinde yatan, sus kalmış soluğuma bindirilmiş tonlarca yük…
Nasıl da soğuk burası. Dışım titrerken, içimin yandığını hissediyorum. Gözlerim belli belirsiz bir noktaya kilitleniyor. Ne gördüğümü, neye baktığımı bilmiyorum. Elektriği bile olmayan; köşede ki sokak lambasından uzanan, loş ışıkların kırıklarıyla görüyorum karşımda ki duvar saatini; zamana ayak uydurmuş, durduğu yerde sayan; akrep ile yelkovan.
Yattığım yatağın yayları iyice gevşemiş olduğundan, sürekli gıcırdıyor. Üzerimdeki kahverengi battaniye yıllardır kullanılmaktan yıpranıp, yer yer kopmuş… Isınmak için ondan başka hiçbir şey yok ne yazık ki odada ; bir küçük soba bile…
Rüzgar şiddetini iyice artırıyor… Ahşap binayı biraz daha uğraşsa; yerle bir edecek. Hareket edersem ısınacağımı düşünüp kalkıyorum gıcırtılı divanın, yaylarına sıkışmış bedenimi çıkararak…Sokağın arka tarafa bahçeye bakan penceresine yaklaşıyorum. Eski bir perdeyi elimle kenara itiyorum. Ay bu gece siyah bulutların arasından neredeyse hiç görünmüyor. Sadece bir yansıma; belli belirsiz…
Yorgun insanlar; birer ikişerli evlerinin yolunu tutmuşlar. Bir, iki genç kız, hızlı, hızlı elleri montlarının cebinde yürüyorlar.Yok, yok yürümüyorlar. Adeta koşuyorlar. Sanki bir yere geç kalmış gibi. Belki de birilerinden kaçıyormuş gibi… Biraz ilerlediklerinde ikinci düşüncemde haklı olduğumu görüyorum. Kızlar arkalarına bakarken daha hızla yürüyorlar. Üç genç adamda arkalarından takip ediyor. Mesafe gittikçe daraldı. Köşeyi döndü kızlar. Odanın ön tarafa bakan penceresine yöneliyorum; tahta döşemeleri ezen ayakkabımın sesi ve benim heyecandan yükselen nefesime karışan öksürüğümle beraber.
Kızlar, karşı taraftan gelmekte olan iki kişiye koşuyorlar. Sanırım tanıdıkları. Belki babaları.Belki ağabeyleri.Belki de kocalarıdır. Onları takip edenlerin daha sonra, geldikleri yoldan geri döndüklerini gördüm… Kim bilir, belki de kendilerine başka av bulmak için başka birilerinin peşinden gideceklerdi.Amaçları ne olabilirdi.Paramı? Taciz mi? Yoksa tecavüz mü?
Bazı sarhoşlar duvar dibinde elindeki şarap şişesi kucağında sızmış. Uyanık olup içmeye devam edenlerse, ara ara bağırıp nara atarak konuşuyorlar.” Susun, pis sarhoşlar, diye bağırıyor kadının biri…” Uyuyamıyoruz.Defolun gidin” diyor, kilolu, gür sesli adamın biri; balkondan sarkarak…
Üç, beş sokak kadını köşe başını tutmuş. Birini söndürüp birini yakıyorlar sigaranın. Dumanı sokak lambasının sarı ışığında dönerek yükselmek isterken, rüzgar dağıtıyor bir anda…Gelen geçen arabalara yaklaşıp pazarlık ediyorlar. Kimi biniyor arabaya. Kimi anlaşamıyor kanımca… Bazen de küfürü savurup giden arabanın arka tamponuna bir tekme yapıştırıyor travestiler… “ Babana benzettin galiba, deyip basıyorlar yaygarayı…
Ağzımdan, öksürüğümle çıkıp pencerenin camlarına bulaşan buharı dirseğimi kullanarak, mavi kazağımla siliyorum… Epey geç oldu. Ne göreceğimi bilmiyorum. Sis yavaş, yavaş toprağın üzerine doğru birikmeye, bahçe duvarından ötesini; yolu görmemi engellemeye başladı…
Dizlerime ve başıma binen ağrıların ağırlığıyla, yatağıma uzanıyorum; her hareket etmem de, gevşek yayların gıcırdayan sesini dinleyerek. Başımı yastığın, bedenimi yatağın içine gömüyorum.
Rüzgar ile başlayan yağmur suları:
Tavana çivilenmiş tahtaların arasından damlıyor ara ara. Her “şıp” sesinde yankılanıp odanın boş bedeninde irkilirken; usulca kayıveriyor, aralık bulduğu tahta döşemelerin her birinden.
Bugün aralığın on beşi. Kilit vurduğum dilimle konuşmayalı çok oldu. Suskunluğumu mazeret olarak gösteriyorum. Bilirler deliyimdir. Hatta en gözü kara olanlardan. Nitekim bazen öyle olmuyor işte. Ellerime kendiliğinden vurulan kelepçelere tutsağım. Kendime bile itiraf edemediğim sırlarım var benim. Çoğu şeyi anlatamam. Konuşmaktan aciz olduğumdan değil. Sadece konuşmayı yasaklayan, bir söylemden ileri gidemeyen sözcüklerime musallat olan, yabancılaşmış yanımla perde arkasından izlemekle kalıyorum. Bana dair olanları, olacakları bilmeden. Belki de bilmek istemiyorum. Hayatıma yön verenlere ses çıkarmıyorum artık. Hayatım. Benim hayatım. Benden başka herkesin söz sahibi olduğu hayatım…
Kurduğum sessiz cümleler, mazimi bir kez daha hatırlatıyor bana. Çocukluğumu, gençliğimi, annesiz ve babasız kalışımı…Yıllar kimine göre kısadır.Kimine göre çok uzun.Bana asırlar gibi gelmişti.Ben hala çocuk günlerimin yalnızlığında; elimde oyuncak gemim ile denizin ortasında yürüyorum.Her gün bir limana demirliyorum.Her gün annemi arıyorum; çizgisini bilmediğim ufukların, derinliklerine uzanarak…
Gece 00:00
Doğrusunu söylemek gerekirse.Ne kadar çok uyumayı istiyorsam. O kadar uykum yok.
Sanki yıllardır uykuya hasret gibiyim.Bir taraftan da yıllarca uyumuş bir daha uyumamaya yeminli…Gözümü kapadığım zaman arkamdan benim için hangi oyun oynanacak endişesi gelip beynimin ortasına yerleşiyor.Bu kör kalmak, sağır olmak, yalnız, susuz bir kuyuda susuzluktan ölmek gibi bir şey…
Gözlerim artık s-ağırlaşıyor.Uykunun baş döndürücü şehvetli bakışına kapılırken, ılık, ılık bakan gözleri gelip tam karşıma kuruyor hayalini. Sanki bir an bile aklımdan çıkıyormuş gibi...
Yan odada kalanların kavga sesleri, tam uyuyacakken dolduruyor beynimin kasığını… Bir kadın ve adam.Ne çok bağırıyor kadın.Adam “sus” diyor kadına. “Sus yeter lan! Sus dedim sana!” Kadın tüm dünyayı ayağa kaldıracak çığlığıyla son bir hamle yapıp, tahta döşemelerin üzerine yığılıyor. Kanı o kadar çok akıyor ki; tahta duvarlardan sızıp yatağımın altına doluyor. Ambulans ve polis arabaları, diğer otellerden sarkan meraklı gözler.Pijamalarıyla karanlığı yarıp ne olduğunu anlamaya çalışan dudağı boyalı, geniş yırtmaçlı fahişeler…
“Süreyya !” diyor biri; Uzun boylu, kısa, askılı bir elbise var üzerinde. Ölen kadının adıymış. Her kaf adan bir ses çıkıyor : “Parada anlaşamamışlar… Biraz da fazla kaçırmış esrar ile içkiyi.Bir de ağzı bozukmuş… Adam olacak müşterisi de sarhoşmuş. Onun da kafası dumanlıymış. Sonrası malum. Biri kodesin pas tutmuş demirleri arasında geri kalan ömrünü çürütmeye.Diğeri, soğuk, boş kalan toprağın aç kurtlar sürüsünün kursağını doldurmaya …
Sonra herkes çıktığı deliğe geri döndü. Yarım saat önce yaşayan birinin ölmesi ne garipti. Hem de vahşice.Ne için; birkaç kuruş fazla kazanılacak para. Bir avuç et için…
Ölüm! Ölmek!
Tüm yaralarımı sarabilmem için kurtuluş mu yoksa; benim için bir kaçış yolu mu?
Belki, bundan aylar önce olsa bir an bile düşünmezdim. Kendime zarar vermek acı vermezdi. Kendimle beraber başka birinin acı çekeceğini düşünmek, bu fikirden caydırıyor beni… Ölmek; şehrime yabancı olmayan tek dil.
Ve şehrimin en ıssız köşesinde bana dair yapılan tek iyiliğin ölüm olduğunu, kurtuluşa ermek olduğunu, yazgımın değişeceğini ummak…
Çoğu şey ölümle biter… Belki benim acılarım da bu şekilde biter… Şimdi burada, bu küf kokan, bu gıcırdayan döşemelerin olduğu, arasından çıkan karartılı akreplerin ve tavandan sarkan iri gözlü örümceklerin çıkıp, iki metrelik odamda cirit attığını görseydi…
Sıtmaya tutulmuş bir hasta gibi titrediğimi. Yangın yerine dönmüş bedenimin hiç sönmediğini…
Görseydi belki onun için, onun yaşamını elinden almamaları ve buna benim sebep olmamak için; bu rezil yerde alınacak bir anlık nefesin bile çekilmeyeceğini bilseydi… O zaman anlardı; benim onun için nelere katlandığımı…
Olsun, anlamasa da olsun…Beni sözleriyle hakir görmeye devam etsin. Yalan söylediğimi, onu umursamadığımı düşünüp üzülsün… Bu üzüntüleri benimle ilgili kuşkulara dönsün, bu da umurumda değil… Yeter ki o iyi olsun…
Bu baş ağrısı beni uyutmayacak yine.. Uyumamı engelleyen tek şey baş ağrısı mı? Beynimin içinde dönen binlerce düşünce beni yoruyor halbuki; umutsuzluğa itip, kangren olan vücudum beni yataklara kilitlemiyor mu; felç olmuş bir hastadan ne farkım var. İşe yaramaz adamın biri olup çıktım. Hayallerim, ah o hayallerimiz. Sana dair, çocuklarımıza dair kurduğum hayallerimiz… Gerçekleşmeyeceğini bile bile; kurduğumuz hayallerimiz…
Sen, ben ve...
Çıkamadığımız yolculuğumuz
...
YORUMLAR
Sevgili Sultan, ben de susarak bu yazıyı okudum. Hem de cümleyi bitirmeden ardındaki cümleyi merak edercesine. Öykünün örgüsü, kahramanın ruh hali güzel irdelenmiş.
Yalnız, küçük bir nazarlık diyelim. İkilenen kelimelerin arasındaki virgül dikkatimi çekti.
"koş, koş, "gibi.
Tebrikler, sevgimle...
Ülviye Yaldızlıı
Okuyan gözlerine bereket
Öptüm yüreğinin en sıcak ikliminden
sevgiyle kalasın
Ülviye Yaldızlıı
Okuyan, gözlerinize
yorumlayan yüreğinize bin bereket
Selam ve dua üzre
** Ölüm! Ölmek!
Tüm yaralarımı sarabilmem için kurtuluş mu yoksa; benim için bir kaçış yolu mu? **
Ne sayarsan sevgili Sultan ne sayarsan....
Tebriklerimle
Ülviye Yaldızlıı
Öpüyorum narin ve hassas kalbinden
Sevgiyle ve dua ile kalasın
yazının derinlerinde kayboldum
ölüme uyanalım mı
ölümü uyuyalım mı?
tebrikler
saygı sevgiyle
Ülviye Yaldızlıı
İltifat etmişsiniz.
Okuyan gözlerinize bin bereket olsun
Sevgim her dem güzel yüreğinize :)
"Bugün aralığın on beşi. Kilit vurduğum dilimle konuşmayalı çok oldu. Suskunluğumu mazeret olarak gösteriyorum. Bilirler deliyimdir. Hatta en gözü kara olanlardan. Nitekim bazen öyle olmuyor işte. Ellerime kendiliğinden vurulan kelepçelere tutsağım. Kendime bile itiraf edemediğim sırlarım var benim. Çoğu şeyi anlatamam. Konuşmaktan aciz olduğumdan değil. Sadece konuşmayı yasaklayan, bir söylemden ileri gidemeyen sözcüklerime musallat olan, yabancılaşmış yanımla perde arkasından izlemekle kalıyorum. Bana dair olanları, olacakları bilmeden. Belki de bilmek istemiyorum. Hayatıma yön verenlere ses çıkarmıyorum artık. Hayatım. Benim hayatım. Benden başka herkesin söz sahibi olduğu hayatım…"
Herkesin, her aklına geldiğinde söz sahibi olamayacağı hayatlara uzanmak dileğimle...Tebrik ve teşekkürler...
Ülviye Yaldızlıı
Ömrünüze, okuyan gözlerinize bereket
Her daim hürmet ve saygıyla
Geçmişimden sahneler vardı yazınızda, güzel anlatımınızla tozlanmış hatıralarımı yeniden yaşattınız bana.
Tebrikler değerli dost.
Ülviye Yaldızlıı
Okuyan gözlerinize bereket
Selam ve hürmet ilen
Ülviye Yaldızlıı
Öptüm güzel gözlerinden, sevgiyle :)
Eh yani, seni itelemekten, yaz Sultan demekten dilimde kaktüs çıktı:)
Geleceğim yine. Şimdilik tebrikler canım.
Ülviye Yaldızlıı
Eee o kadar olacak- kardeş olmak kolay mı?
Sen devam et, yoksa ben yolda kalırım :)
İyi ki varsın mahzun papatyam
Güzel göyn'ünden incitmeden öperim
güne gelen yazınızı canı gönülden tebrik ediyorum..
yüreğinize sağlık..
selam ve dua ile....
Ülviye Yaldızlıı
Eksik olmayın
Selam ve dua karşılıklı
Ülviye Yaldızlıı
Öptüm güzeller güzeli kalbinden :)