- 2611 Okunma
- 16 Yorum
- 0 Beğeni
SİYAH-I MATEM
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
SIYAH-I MÂTEM
Sabah ışıkları kardelenin kollarında geziniyor.
Minik buseleri polenin sarı dudaklarında…
Gülüşünü salıveriyor boynundaki ince mavi damara…
Oracıkta gözlerini kapatıp, nefes alışı sona eriyor.
***
Gün ağarmak üzere bir tanem... Hani o senin pek beğendiğin, ağarmış ve bedbin doğuş. Hüzün veren yalnızlıkların arasında dolaşıp, yolunu şaşıran ay gibi ölgün ve hınzır. Seni hatırlatan tavrıyla beni acıtacak kadar munzur. Biliyorsun! Uykuyu pek sevmem. Gecelerin koynunda mahmur bedenimle salınmak, sana tezat. Zira değişen pek bir şey yok! Sabahı kucaklıyorum, her daim olduğu gibi. Koynumda kocaman bir yer ayırarak. Uzaklaşıp mesafeli diyarlarda, sakladığın sıcaklığı hatırlayarak...
Biliyor musun? Dün en çok sevdiğin kardelen çiçekleri açtılar. Baharda, bahçenin köşesine kardelenleri dikerken içime işleyen gülüşünü anımsıyorum. Dudaklarından dökülen masalın her harfini kazımıştım, beynimin bir köşesine.
Eşini çok seven erkek kardelen, baharda açan çiçekleri kıskanıp onların arasında kaybolmamak için, kışın bu dondurucu soğuğunda sevgilisini daha çok görebilmeyi hayal etmiş. Ve bir gün bahar gelmiş. Rengârenk çiçekler toprağı yedi renge boyamış. Erkek kardelen, kışın kurduğu hayalini sevgilisine anlatmış. Dişi kardelen bunu kabul etmiş ve kışın dondurucu karında buluşmak için söz vermiş. Kış kapıyı çalmış. Bembeyaz karlar içerisinde, rengiyle göz kamaştıran sevgilisini aramış durmuş. Lakin bulamamış. Ümidini yitiren erkek kardelen, bir süre sonra hüznünden boynunu bükmüş. Ve soğuğun şiddetine dayanamayıp, bir müddet sonra gözlerini yummuş. Ona ihanet eden hercai kardelen ise, baharın bağrında diğer çiçeklere göz kırpıp duruyormuş.
Dudağının ucundaki sesiz gülüşün, kıvrımlarını anımsıyorum. Ve içim acıyor. Hercai kaçışın şerefsizce de olsa, buna aldırmıyorum. Bunu aştım mı? Sindirdim mi? Kim bilir? Çözemediğim bir gemici düğümü.
Dünya kocaman bir gemi, ama bana dar. Pek dışarı çıkmaz oldum. Kapının önüne yığılan kar yığınlarını, dağıtmaya elim varmıyor. Penceremin gözünden dünyayı izliyorum. Karın derin ve hüzünlü bakışlarında, gün sayıyorum. Geri pedal çevirerek, ömür tüketir oldum. Önemsemiyorum! İçimde, beni öldüren kocaman avuca, kendimi teslim ettim. Ve geceyi beklemeden alsın canımı, ne önemi olabilir ki? Sadece lütfen sessiz olsun. Buna tahammülüm yok. Çok sevdiğimiz senfonileri, dinlemez oldum. Neden mi? Sorma cevabım yok.
Ay doldu. Kalemimi elime almadım. Tek satır yazamadım. Kurudu cümlelerim, kıraç bir toprak parçası gibi. Tek yapabildiğim, sana yazmak. Adresi belli olmayan mekânlara gönderiyorum, mektuplarımı. Haftalardır posta kutusuna bakmadım. Korkuyorum ellerimin yanmasından. Duvarda asılı olan resmini, penceremin önüne koydum. Kardelen çiçeklerini görmen için. Onlar sana ayna olabilirler mi? Siyah-ı matemimi resmedebilirler mi? Gözlerin bunu seyretmeye dayanabilir mi? Vazgeçermisin hercai olmaktan? Dişi kardelenin boynunu bükülüp gözlerini yumarken, canın acır mı?
Sorma bana nasıl olduğumu sakın! Bedbahtım. Boynum kıldan ince, kırılmak üzere… Şafak doğmak üzere... Issız elleriyle beyaz bedenine, dokunan güneş dahi üzgün… Âşık kardelen, gözlerimin içine bakmaya korkuyor. Kırılgan duruşunda bir günlük ömrü kalmış gibi. Ona doğru bir hamle yapmak istiyorum Lakin heyhat! Kımıldayamıyorum. Buz tutmuş pencerenin önüne, yığılıp kalıyorum. Kalemim yere düşüp, tiz sesler çıkarıyor. Bakışlarım son cümlenin üzerinde geziniyor. Ve ben, can çekişiyorum.
Acımasızca!
Sabah ışıkları kardelenin kollarında geziniyor.
Minik buseleri polenin sarı dudaklarında…
Gülüşünü salıveriyor boynundaki ince mavi damara…
Oracıkta gözlerini kapatıp, nefes alışı sona eriyor.
SEVİLAY DİLBER