- 879 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Selam Klavyem, Selam Dünyalılar
Merhaba dünya;
Yeni klavyem zevkten çıldırmak üzere. Uzun zamandır birbirimizi bekliyoruz. Eski dostlarımız vardır ya hani; Gerçekten görüşmek istediğimiz, hayatında olup biteni anlatabileceğin, seni harbiden, sen olduğun için seven arkadaşların; evet. İşte tam öyleyiz klavyemle bir süredir. Nasıl o hep görüşmek istediğim arkadaşlarımla ya cenazelerde, ya hastane köşelerinde karşılaşıyorsak; klavyemle de tekrar karşılaşmamız bunun gibi tatsız bir zamana denk geldi. Bu konudan çok bahsetmek değil aslında niyetim. Şimdilik. Bilmiyorum. Belki sadece o tatsız olaydan da bahsedebilirim. Ben de sizin gibi bekliyorum. Pek bir fikrim yok. Bir önceki cümleyi öylesine yazdım. Samimiyetsizce.
Yerimden kalktım ve kendimi bilgisayarın başına zor attım. Henüz kurulu bile değildi. Ama bunu anlatırsam, beni abartmakla suçlayabilirdiniz. Bunları düşünmeyin diye silip, o basit ve samimiyetsiz cümleyi yazdım "Bir fikrim yok.". Yani başında fark etmediğimi şimdi fark ettim. Doğruları yazmak zorundayım bu gece. Bakalım. Bir sigara içip geliyorum. O kadar çok anlatmak istediğim şey var ki; Benim tek çözümümüz bu, bu gece. Okuyanlar kusura bakmasınlar. İsterseniz okumayın. Yazmak zorundayım. Hala sigara içmeye gidemediğimi fark ettim. Ohaa! Tribe girdim. Gidemiyorum. aSs
Geldim. Bir baktım şöyle yazdıklarıma; Beni özgür bıraktığında da çok saçma şeylerden bahsediyormuşum. Ama hoşuma gitti. Ben gibi olmuş. Yazımın geri kalanını da böyle yazmayı düşünüyorum. Belki gecenin ilerleyen saatlerinde.
Gecenin ilerleyen saatlerinde gelemedim. Malum; Dün gece yılbaşıydı, yani 2013 yılına girdik. 2012 bize ne getirdi, neler götürdü geyiğine hiç girmek istemiyorum. Zaten bunu konuşan insanlardan da sıkılmış durumdayım. Neyse...
Kendimi dinliyorum. Böyle olunca, yaşamımı nasıl sürdürdüğüme bakıyorum. Telefonuma haddinden fazla ilgi gösterdiğimi gözlemledim örneğin. Evet, sanılanın aksine; Yalnız olduğumuzda telefonlarımızı daha çok kullanıyoruz. Öncesinde alışkın olduğumuz ve bastırabildiğimiz; Şimdiyse beni rahatız eden ilginç bir sosyal olma güdüsü başladı. Herkesle iletişime geçmek istiyorum. Yazarken kollarım çok ağrıyor. Şimdi fark ettim. Masamı veya koltuğumu değiştirmek zorundayım ve bu yakın zamanda imkansız görünüyor. Bu benim yazma şevkimi kırabilir. Birileri bir şeyler yapmalı. Yazmaya ara vermem konusunda başka yazarlardan daha istekli bu ağrı. Fena.
Neyse, kendimi bu kol ağrısından uzaklaştırıyorum ve başka konulardan bahsetmek için yola çıkmaya çalışıyorum.
Dün gece taksiye bindim (31 Aralık). Yolum da uzundu. Biraz sohbet edeyim dedim taksiciyle. (Kafam güzeldi tabii ki) "Mutlu musun" dedim. "Evet" dedi. Senin ben geçmişini sikeyim o zaman! demedim. Neden mutlu olduğu, hayallerinin olmadığı, sonuçta insan kanaat etmeli gibi konular üzerinde dolaştık. Baktım, adam mutlu. "Müziği sesini açabilir miyiz" dedim. Açtı. Sözlerini bilmediğim güzel bir şarkı çalmaya başladı yine Joy Fm’de. (Binerken radyoyu açabilecekse, ve arabada sigara içebileceksem bineceğimi peşin peşin söyledim. Bu arada; parantez içlerinden bahsetmek istiyorum. Parantez içleri hep gergin yerlerdir. Yazan bir an önce cümleyi bağlamaya ve kısa tutmaya çalışırken; okuyan da bir an önce bitmesini ister. Oysa ben parantez içlerini çok severim. Konuya bir süreklilik katmak zorunda değillerdir. Adeta, koskaca sayfada, kitapta, paragrafta; özgürlüğünü ilan etmiş küçük ve özgürlük dolu bir ülkedir parantez içleri. Gerilmeyin. Hala parantezin içindeyiz. Rahatlayın biraz, arkanıza yaslanın. Burası benim parantez içim, burada benim kurallarım geçecek. Ve ben herkesin eğlenmesini istiyorum bu parantezin içinde. Aklından ne geçiyorsa yazabilirsin bu parantezin içine. Benim lan bu! Hangi kural, kaide beni durdurabilir ki?
Hayattımız da böyle işte bana göre. Parantezin içlerinde, yani istediğimizi söylebildiğimiz, istediğimizi sevebildiğimiz, istediğimiz gibi eğlenebildiğimiz yerlerde çok fazla kalamıyoruz. Kötü bir şey olacakmış gibi hissediyoruz. Yani en azından bazıları… Ben mi? Umurumda olmaz. Mutluluk denk gelirse, bokunu çıkarana kadar sömürürüm onu. Ben bir mutluluk canavarıyım. Ofisten çıkmama yakın büyük hacetim gelsin. (Hacet ne ya! (Parantez içinde parantez yaptım. Akıllı olun.)) Onu yapmam. Eve kadar beklerim. Sıçmak önemli bir mevzu ve ben rahatıma bu kadar düşkünüm işte. Neyse, konu bana döndü. Yeni bir paragraf başı yapıp; insanlıktan, biraz daha nefretle bahsetmek istiyorum.)
Kolum çok ağrıdı. Dağılın lütfen.
Sercan Korkuç
@sercankorkuc