- 901 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Postmodernizm Ve Sinema
Modern olarak adlandırılan dönemin, kargaşa, umutsuzluk, iletişimsizlik ve güven bunalımı ile şiddetin egemen olduğu inançsızlığı yaratması, postmodernist döneminin habercisi olmuştur. Özellikle sinema, kargaşa, şiddet ve parçalanmışlığın aktarımında diğer sanatların önüne geçmiştir. Baudrillard’a ‘içinde bulunduğumuz bu çağ kendini yalnızca kameranın gözünden akan yansımalar aracılığıyla tanımakta, bir bakıma sinema ve televizyon, çağın gerçekliğini oluşturmaktadır.’ Postmodernistler, modernliğin artık özgürleştirici bir güç değil bir boyun eğdirme, baskı ve ezme kaynağı olduğunu ileri sürerler. İlk belirtilerini rönesans döneminde vermeye başlayan modern sanatın aksine postmodern dönemde sanat, özgünlük kaygılarından kurtularak sanatsal eserin ortaya çıkış sürecinde açık yapıt ve çok anlamlılığa önem verir.
Postmodernizmin özellikle 1980’li yıllarda sinema dünyasında ilgi odağı olduğu görülmektedir. Postmodernizmin sinemaya yansıyan özelliklerinin başında ise; nostaljik, geçmişe duyulan tutucu özlem; geçmiş ve şimdiki arasındaki sınırların silinmesiyle oluşan birleşme; gerçek ve onun sunumlarıyla ilgilenme; açık bir pornografi; cinsellik ve arzunun metalaşması, eril kültürel düşünceler dizisini somutlaştıran tüketim kültürü; endişeyle, yabancılaşmayla, öfkeyle ve başkalarından kopuşla biçimlenen yoğun coşkusal yaşantılar gibi konular gelmektedir.
Postmodern filmleri iki başlık altında sınıflandırmak mümkündür. Birincisi; çoğulculuk, yüzeysellik gibi özellikleri aşmaya çalışmayan ‘birleştirici’ türden filmler; ikincisi ise bu özelliklerin yalnızca sunulmasından hşnut olmayan, bunun yanı sıra onları postmodern durum sıfatıyla içine alarak cesurca sorunsallaştıran ya da sorgulayan ‘yıkıcı’ filmler. Yıkıcı filmler, biçimlerin, biçemlerin, kültürlerin ve davranışların bitimsiz çoğalmasını ve çoğaltılmasını edilgen bir biçimde yanstımak yerine, kendi adına bu çoklukla yetinmeyerek iletişim, toplumsal cinsiyet, sanat ve kültürün konumu ile diğer konulara ilişkin sorunların ışığında eleştirel bir okumayı ileri sürmektedir.
Bordwell (Aktaran Gürata, 2004: 98), postmodern sinemayı da içine alan son 40 yıllık dönemde Hollywood sinemasında meydana gelen dönüşümleri; “amaçsız kahraman figürünün yaygınlaşması, anlatısal olaylar arasındaki nedensellik bağlarının zayıflaması, biçemsel öğelerin ön plana çıkarılması ve bu yolla yönetmenin sanatsal varlığının ve niyetlerinin gösterilmesi, anlatının muğlak bir biçimde sonlandırılması ve bu yolla izleyicilerin filmin anlamı konusunda spekülasyonda bulunmasının sağlanması şeklinde sıralamaktadır.
Postmodern filmler popüler sinemayla, avangart sinemanın ve sanat sinemasının melezleşmesinin ürünüdür. Postmodern sinemanın belirsizliklerle yüklü dili avangart sinemasının sembolik, metaforlar ve çağrışımlarla yüklü dilinin çok uzağında sayılmaz. Aralarındaki fark avangart sinemalarının sanatsal bir program etrafında gerçekleştirdiğini postmodern sinemanın sanatın ortadan kalktığına dair bir inançla ve her şeyin sanat olabileceğine dair bir ön kabulle gerçekleşmesidir.
Avangart sanat (ve sinema) modern dönemde kazandığı estetik, teorik ve politik -etik anlamdaki bağımsızlığını posrtmodern kültür içerisinde kaybetme eğilimindedir. Bu anlamda popüler ve anlaşılabilen bir form içerisinde kitlelerin güncel beklentilerini tatmin etmeye yönelik bir postmodern sinema genel bir eğilim haline geldiği oranda avangart sinemadan miras aldığı ‘görece’ özerkliğini yitirmektedir. Bu özellik geleneksel anlatı sinemasının kalıplarını kullandığı ölçüde daha da kaybolmaktadır.
Postmodern filmlerin melez karakterini bütünleyen bir diğer özellik ise bu filmlerin kendilerini bir toplumsal boşluğun içerisine yerleştirmesidir. Avangart filmlerin politik motifli “karşı sineması”nın kendisini içerisine yer leştirdiği toplumsal ve politik uzama postmodern filmler Godart’ın “karşı sinemasına” nanik yaparcasına toplumsal bir boşluk içerisinde yüzerler. Bu boşluk içerisinde sanatı da, sinemayı da, filmi de, politikayı da, avangardı da, postmoderni de sorgulamanın anlamı yoktur. Postmodern olan bizzat durumun kendisidir.. bir sorgulama halinin sorgulanamaması.
Postmodernizm doğasında olan öteki ile olan ilişkiler ve öznenin parçalanması, farklı disiplinlerle etkileşim sonucu yeni ve sonsuz anlam üretimi ve izleyicinin sürece dahil edildiği, bağlamında koparılmış gösterge dizgelerinin başka disipilinlerin gösterge dizgeleriyle alışık olmadığı sinemasal dili sunmaktadır. Postmodernist dönemin sinema ile olan ilişkisinde yukarıda saydığımız özelliklere sahip olarak üretilen yapıtlar daha çokbilim kurgu sinemasında karşılık bulmaktadır. Bu filmler arasında ‘Star Wars – Yıldız Savaşları’, ‘Matrix I-II-III’, ‘Terminatör’, ‘Robocop’, ‘Final Analysis – Gerçeği Arayış’, ‘Blade Runner – Bıçak Sırtı’ olduğu gibi bunların dışında David Lynch’ten ‘Mavi Kadife’, ‘Vahşi Bir Şey’, Tarantino’dan, ‘Pulp Fiction – Ucuz Roman’, ‘Reservuar Dogs – Reservuar Köpekleri’, ‘Kill Bill I-II’ ile ‘Basic Instınct – Temel İçgüdü’ ve Kubrick’ten ‘2001’i ile ‘Wing Of Desire – Arzunun Kanatları’ gibi bilindik yapıtlar sayılabilir. Tür olarak bu filmler birbirinden farklı olabilmekle beraber yüzeyselliğe, çokluğa ve geçiciliğe yer vermeleri bakımından ortak özelliklere sahiptirler.
Osman Tatlı
[email protected]
www.osmantatli.com.tr
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.