Tımarhane '03:00' : Cinsel Senfoni
Üçüncü katın sessiz koridorunda baygın bir şekilde sürüklenerek, koridorun en sonunda yer alan ’mezar’ adlı odaya götürüldü. Bakıcılar koluna girdikleri kadını ceviz çuvalı gibi odanın içine fırlattılar. Kısa boylu hantal hasta bakıcı küfürler ederek telsiz anonsunun geldiği yere gitmek için arkadaşına göz kırptı. Ardından konuşmadan oradan ayrıldı.
Diğer görevli odanın kapısını kilitlemek için sürgüyü çekti. Sıska kolları sürgüyü çekerken zorlanmıştı. Sarı uzun saçları alnına düşmüştü eliyle saçlarını kulağının arkasına aldı. Tam o sırada kapıdaki ince dikdörtgen delikten kadınla göz göze geldi. O an kıpırdayamadı. Sanki bütün bedenine felç inmişti. Gözbebeklerini sağa sola oynatabiliyor onun dışında nefes dahi alamıyordu. Kadın düştüğü yerden kalktı ve kapıya doğru gelip deliğe iyice gözlerini yaklaştırdı. Görevli gözlerini kadından ayırmak istese de başaramıyordu. Kadının kirli ve dağınık saçlarının arasından beliren simsiyah bakışları karşısında hiç bir şey yapamıyordu. Bu göz kontağı görevlinin gözlerini kör edecek gibi güçlüydü. Vücudunu korku sarmıştı. İçerden açılması mümkün olmayan kapının sürgüsü yavaşça gıcırdayarak açıldı...
Kısa boylu görevli anahtarları almayı unutmuş ve geri gelmişti. Koridorun başından "Hey! Anahtarları getir!" diye seslendi. O sırada adam gözlerini kapadı, derin bir soluk aldı. Bedeni çözülmüş gibiydi. Ellerini yüzüne götürdü. Kalbi hızlı atıyordu. Kapının sürgüsü kapalıydı ve kadın da attıkları yerde yüzüstü yatıyordu. Olanlara anlam veremeden koridorun başına doğru yürüdü.
Aradan geçen iki saatin sonunda hastaya ilaçlarını vermek üzere hapları plastik tabağa koydu. Okuduğu dergiden bir bölüm daha okuyup aynada kendine baktı. Ellerini ıslatıp saçlarını geriye attı. Plastik tabağı alıp odadan ayrıldı. Saate baktığında saat gece 03.00’ü gösteriyordu. İçinde nedensiz bir gerginlik vardı. Bu uzun boylu sarışın sıska adamın bu gece olmak istediği yer kesinlikle burası değildi. Ama başka çaresi yoktu. Bu lanet yerde çalışmak zorundaydı. Merdivenleri çıkarken her attığı adımda biraz daha hisleri kuvvetleniyor, algısı açılıyordu. Garip bir enerjinin yanından geçtiğini hissetti. Duraksayıp arkasına baktı. "Rüzgar..." diye düşündü. Kata geldiğinde içindeki garip his gittikçe artıyordu. İki saat önce aklını kaçırmış bir kadının gözlerine hapsolduğunu hatırladı. Bu olay korkmasını tetikliyordu."Kahretsin nefes bile alamadım." diye mırıldandı.
Odanın kapısına geldiğinde plastik tabağı duvara montalanmış bankoya koydu. Anahtarı çıkartıp kalın asma kilidi açtı. Dikdörtgen deliğin sürgüsünü çekip önce içeri göz gezdirdi. Kadın bıraktıkları gibi yatıyordu. Kıpırdamamıştı bile. Ölmüş olabileceğini düşündü. Aslında bu onun için iyi haber demekti. Buradan sonsuza kadar kurtulmuş olacaktı. Kapının paslanmış sürgüsünü çekip açtı. İçeriye adım atacağı sırada arkasından gelen sesle irkildi. Kafasını çevirdiği sırada duvardan hızla kaybolan bir silüyetin geçtiğini gördü. Yutkundu. Odaya doğru döndüğünde gördüğü manzara karşısında dehşete düştü. Kadın kaybolmuştu. Güçlü olup korkmamaya çalıştı fakat içi ürpermişti birkere. Donakalmıştı. Gözleriyle etrafı süzdü. Odaya girip girmemek konusunda tereddüt etti. Kendini toplayıp içeri girdi. Direk burnuna çarpan ağır rutubet kokusu nefesini kesti. Gömleğinin yakasını burnuna çekti. Ardından belindeki feneri çıkartıp yaktı. Odanın dökük duvarlarında değişik şekiller çiziliydi. Bu şeytani çizimleri daha önce görmüştü. Genellikle ruh çağırma ayinlerinde kullanılan özel güçlü mistik tılsımlardı. Bunları buraya kimin kazımış olabileceğini düşündü. O anlık korku yerini merak duygusuna bırakmıştı. Henüz işe başlayalı bir hafta olmuştu. Buarada kendisinin bilmediği bir şeylerin döndüğünün farkındaydı. O kadını da neden bu pis yere kapattıklarını anlamamıştı ama hiç de soru sorup üstelememişti. "Galiba bu odaya neden ’mezar’ dediklerini anlıyorum."
Çizimlere dalmışken arkasındaki kalın demir kapı büyük bir gürültüyle kapandı. Neye uğradığını anlamadan ensesinde basınç hissetti. Karşısında gördüğü şey... Yüzü yaralardan tanınmaz halde olan beyaz elbiseli, kafasının derisi yüzülmüş bir kadın karşısında duruyordu. Boynu kırılmış gibi yamuktu, yüzülmüş kafasından aşağıya üç dört uzun saç teli sarkıyordu. Ağzı genişlemiş ve dudaklarının bittiği yerlerden kesilmişti. Diş etleri görünüyordu. Odanın içinde bir sarsıntı meydana geldi. Ayakta durmakta güçlük çekiyordu. O kadar korkmuştu ki sarı saçları şuan beyazlamış olabilirdi. Kalbi göğüs kafesini patlatacakmış gibi hızlı atıyordu. Karşısında beliren kadın kaybolmuş ve gece bıraktıkları hasta kadın karşısında bitivermişti. Tekrar gözgözeydiler. Aynı duyguları yaşıyordu. Vücudu felç olmuş gibi kıpırdayamıyor ama bir güç onu ayakta tutuyordu. Karanlık saçların içinden parlayan gece rengindeki gözler içeri doğru çöküyordu. Gittikçe ışıltı kayboluyor, kadının gözlerinde derin karanlık bir çukur oluşuyordu. Sanki adamın ruhunu alıp oraya gömer gibiydi. Garip bir şekilde etraf değişiyordu. Pembe bir ışık ve çiçekler açıyordu. Adam tepki veremiyor sadece olanları seyrediyordu. Birden bedeni çözüldü ve serbest kaldı. Muhteşem bir hava vardı. Her yer çok güzeldi. Işıklar, kokular, çiçekler ve karısı...
Karısını geçen sene araba kazasında kaybetmişti. Ve şimdi karşısındaydı. Muazzam bir güzellikle karşısındaydı. Yüzünde tebessüm oluştu. Karısı ona doğru yürüyordu. Adımlar azaldıkça adamın içindeki şehvet duygusu kabarıyordu. Kendine engel olamadan karısının dudaklarında soluklandı. Hayatı boyunca alabileceği en muhteşem hazzı alıyordu. Elbiselerini çıkarmaya başladığında karısı ellerini onun bedeninde gezdiriyordu. Nasıl bir an içinde bulunduğunu bilmiyordu fakat bu anı da bozmak istemiyordu. Zaman durmuş gibiydi. Herşey çok güzeldi ve bu şehvet daha önce hiç yaşamadığı gibiydi. Pantolununu çıkartıp kadını kucağına aldı. Öpüşmeye devam ederken çiçeklerden yapılma bir yatağın üzerine doğru bıraktı kadını. Bacaklarının arasına girip devam etti. Vazgeçemiyordu. Bırakamıyordu. Bir şey onu kontrol eder gibiydi. Hazzın doruklarına çıktığında gözlerini kapatıp başını karısının boynuna yasladı. Derin derin soluklanırken hiç bir şey düşünemiyordu. Şehvetin tohumları bırakılmıştı.
Nefesi düzeldikten sonra gözlerini açtı. Etraf karanlıktı. İnanılmaz çirkin bir koku geliyordu burnuna. Başını kaldırdığında gördüğü şey karşısında midesi bulandı, olduğu yere kustu. Hücreye kapattıkları kadının bacaklarının arasında çırılçıplak duruyordu. Etrafta ağır rutubet kokusu vardı ve arkasındaki kapı açıktı. Her şey normaldi. Duvarlarda gördüğü şekillerden hiç biri yoktu. Kadın nefes almıyordu. Neredeyse morarmıştı. Yüzünde mavi damarlar şeritler halinde boğazına kadar iniyordu. Hızlı bir hamleyle kalkıp kendini odadan dışarı attı. Koridorun karşı duvarına yaslanıp olan biteni hatırlamaya çalıştı. Düşünemiyordu. Düşünmeye çalışıyordu. Her şey olmuştu ama hiç bir şey olmamış gibiydi. Bu duygu insanı deli edecek türden bir şeydi. Saçlarını tutup dizlerini karnına çekti. Yaptığı şeyden pişmandı ama nasıl yaptığını kimin yaptırdığını bilmiyordu. Gözlerinden yaşlar gelmeye başlamıştı. Birden garip sesler çıkarmaya başladı. Nefes alamıyordu. Her şey kararmıştı. Boynundan süzülerek yere akan kanlar koridorun zemininde desenler oluşturarak yayılıyordu.. Başsız bedeni ’mezar’ odasının karşısında öylece duruyor. Elleri aralıklarla titriyordu... Derin bir karanlık içinde yerin dibine doğru çekiliyordu ruhu.
Aynı anda, elinde kesik bir kafa tutan kadın, 03:05’te koridorun sonuna doğru yürüyor, her adımında biraz daha kayboluyordu....
Bahattin BERKDİNÇ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.