- 785 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
NARDUĞAN
Yeni yıl kutlaması, gavur geleneğidir diye karşı çıkanlar var. Adı Noel olursa kendi bakış açılarından haklıdırlar.
Dinlerin birbirini kötüleme hastalığı insanları birbirine düşürüyor.
Kendinden olmayanı kirleterek-karalayarak kendi üstünlüğünü perçinlediğini sanarken inanılırlığını lekeliyor tebliğciler-misyonerler.
Museviler
Hıristiyanlar ve
Müslümanlar.
Adem-Havva’yı insanlığın başlangıcı, Halil İbrahim’i nesillerinin atası olarak dayatan 3 göksel ve de kendilerine verdikleri adla TEK TANRILI DİNLER bunlar.
Dinler söylediklerini kanıtlayamazlar. "Ben diyorsam inanacaksın" derler. İtiraz edersen seni cezalandırırlar. Şimdiki sosyolojik terimlerle tanımlamaya kalkarsak (.......) baskıcıdırlar.
Bilimin gerçeklerini kabul etmezler, kendi söylemlerinin yalanlanmasından korkarlar.
Oysa insanlığın ufku genişledikçe, eskiler karıştırıldıkça külah düşmüş, kel görünmüştür.
Özislam biziz diyen Vahabiler’in, tarihin yok edilmesini, geçmişin silinmesini istiyor oluşları biraz da bu yüzden olsa gerek. Hafızayı silmek.
Bir bakıma bu üç dinin kötü olduğunu söylemek gereksizdir. Kötülük uygulama ve sunumdadır belki de.
Musa; sonradan kavimciliği- ırkçılığı hortlatan kuvvetli aşiretçiliği savunur konuma oturtulmuştur. Tanrıyla pazarlık yapmıştır, anlaşma yapmıştır. Haklıdır. Aşireti yokluklar içindeyken Firavun, Nil vadisinde güçlü ve zengindi ve kendisini halkına karşı onların İlah’ı olarak kabul ettirmişti.
Musa, Firavunun tanrı olabileceğine inanmamış, ona boyun eğmemiş, kavmini korumak için gerekeni yapmıştır. Tanrı öyle olmaz, firavunlar tanrı olamaz, tanrı bir tanedir ve siz göremezsiniz, o beni seçti ve bana talimatlar verdi demiştir halkına.
Musevilik o zaman için iyi bir çözümdür. Başarılı da olmuştur.
Musa, inandırıcılığını, güç ve güvenilirliğini arttırarak aşiretinin (kavminin) gözünde yücelmiş, kurtarıcı olmuştur.
(Varlığını sürdürme içgüdüsü -savunma refleksi- zamanla Tevrat fanatikliğine dönüşmüş, işin cılkını çıkarmış; Museviler sanki diğer insanlardan farklı, insanlığın efendisi, yöneticisi kavim oldukları megalomanisine kapılmışlardır. Göksel dinlerde rotadan çıkış böyle böyle başlamış olmalı. )
İsa’nın durumu da benzerdir. Güçlenmiş Musacı İsrailoğulları ve Roma elitleri karşısında sürekli ezilen, sefil halkın kurtarıcısı olmuştur İsa’nın hümanist söylemleri.
Muhammet de benzerdir. Her ne kadar kılıçla-kanla yaymış olsa da; dinine BARIŞ anlamına gelen İSLAM adını vermiştir.
Kendine katılmayanın amansız düşmanı olmuştur. Katılınca düşmanlık- ayrılık gayrılık bitmiştir. İşte bu siyaset, zorda kalmış aciz-sefil insanlar arasında İslam’ın hızla yayılmasına katkı yapmıştır.
Dinlerin doğuş evreleri, insanlık tarihinde ciddi devrimlerdendir.
Çağdaş devrim anlayışından eksik olarak; kendilerini koruma adına statik kurallar dayatmayı yeğlemişlerdir. Bunun anlamı şudur: Firavunun piramidi gibi kendilerini ulaşılmaz bir çelik kasanın içinde emniyete almışlardır. Bunun için de devrimin sürekliliğini inkar ederek riyakarlığa sapmışlardır.
Kimse bilinçlenip tekere takoz koymasın diye beyinlere kelepçe vurmuşlardır.
Göksel denen dinlerde sorun; değişimi inkar ve kendi söylemlerini kat’i (mutlak) ilan etmelerindedir.
Bazı islamcılar Noel kutlaması günahtır diyor. Çünkü rakip dinin yaptığını yapmış olursak, onunla yakınlaşırız, belki barışırız, belki kaynaşırız. O zaman inançlarda kemikleşmiş söylemlerin alternatifleri olduğu ortaya çıkar. (Hem madem rakibin etkinliğidir, biz neden pirim verelim.)
Dinler sürekli rekabet içinde olmuşlar, birbirlerini kötülemişler, iftiralar atmışlar, birbirleriyle sürekli savaş halinde olmuşlar. Bu yüzden birçok bilge/filozof, tarihçi, sosyolog dinlerin insanlığa hep acı çektirdiğini çekinmeden söyleyebilmektedir.
Yılbaşı kutlamasıyla İsa’nın doğumu sonradan birleştirilmiş olmalı.
Zaman içinde şekillenmiş belli.
Çok da önemli, çok da ciddiye alınacak şey değil.
Dünya güneş etrafında turalarken kendi etrafında da döner. Kendi etrafında döndüğü eksen, güneş etrafındaki dönüş izinin oluşturduğu düzleme dik değil de eğimlidir. Mevsimler oluşsun canlılar hayat bulsun diye değildir bu eksen yamukluğu. Bu eksen yamukluğuna ayak uydurmuştur mevsimler, canlılar, doğa olayları.
Önemli olan kozmik gerçeklik ve bunun binlerce yıl önce Ortaasya’dan Ortadoğu’ya, oradan Avrupa’ya ve günümüzde dünyaya yayılmış olmasıdır.
Bunun adı da GÜNEŞİN ZAFERİ olmalı. Doğangüneş (Nardugan)
İşte biz yılbaşı diye bunu kutluyoruz aslında. Ama farkında değiliz. Bizimki Hristiyan Noel’ine yamanmış değildir. Hristiyan Noel’inin temeli bizin Nardugan’dır.
Küçücük planetimizde bir yılbaşı kabulü olmalıdır. Fani dünyalının hayallerine dayalı değil de yaşamını düzenleyen kozmik devrana dayalı olmalıdır yılbaşı, yıl sonu…
Aydınlık- karanlığa, sıcak-soğuğa, ferahlık-sıkıntıya dönüşmeye başlar eylül sonlarına doğru. Nihayet 22 aralıkta en güneşsiz gün, en uzun karanlıktan güzel ve güneşi daha çok günlere geçiş yapılır.
Gerçek yılbaşı, yılın ilk günü 22 Aralıktır. En uzun geceden, soğuğun dibe vurduğu yerden kurtuluşun başladığı gündür 22 Aralık. Kozmik yılbaşı, 2500 yıl önceleri bile atalarımızın kutladığı yılbaşı.
Doğmalara, hayallere boyun eğmeden doğa ile bütünleşmiş yaşayan Ortaasya kökenli kavimlerin güzel günlere yelken açışını kutlu kılmaktadır yılbaşı şenlikleri.
Adı NARDUGAN. nar-dugan. ısı-duğan. ısı-doğan. Şimdiki Türkçe ile; doğan güneş, sıcak günlerin başlangıcı.
Sevilen, insanların içini güzelliklerle dolduran Akça ağaç (Akçam) kutlanmış, Nar-dugan’ın sembolü olmuştur. Onun altında toplanılır, eğlenceler düzenlenir, güzel günlerin başlangıcı kutlanırdı. Dallarına renkli bezler-süsler bağlanır, altına hediyeler (sunaklar) bırakılırdı binlerce yıl önceleri Ortaasya’da.
Güneşin çoğalmaya başlamasını, önümüzde güzel günlerin oluşunu sevdiklerimizle barış içinde yiyerek-içerek, eğlenerek kutluyoruz anlamı taşırdı Nardugan yani yılbaşı.
Yılbaşı kutlamaları-eğlenceleri; içkisiyle, çam ağacıyla, hediyeleriyle tamamen yerlidir. Atalarımızdan kalmadır.
Üç farkla: -İsmi Noel değil Nardugan
-Tarihi 1 ocak değil 22 Aralık
-İslamın kabul edilişiyle birçok kültür unsurlarımız gibi Nardugan da yok sayılmış, yeni yeni toplumumuz o baskılardan kurtularak öz benliğine yönelmeye başlamıştır.
*büyükharman*
YORUMLAR
Tanrı ve oğulları
Bizler kimiz ki, bizler de onların zavallı kulları.
Başımıza verirler bir imamı, Bize "cuma günleri yellenmek günah" dese, içimizde tutar bağırsak düğümlenmesinden geberip gideriz. Ne deseler ona inanıyoruz. Din bu arkadaş, uğrunda nice insanların adını kütükte sildiler.
Gavurun her aletini kullananlar, yılbaşına gelince mi günah oluyormuş.
Çok da umrumdaydı. Hem yılbaşı bir Hristiyan adeti değildir.
Hristiyanlık açısından dini bir önemi de yoktur. İsa'nın doğumu ile hiç bir alakası yoktur, zira İsa'nın doğumu yılbaşından yaklaşık bir hafta öncesine gelen noel ile kutlanır.Yılbaşı basitçe, yeni bir yıla girilmesinin insanlarda yarattığı heyecanı ifade eden, dünyanın her yerinde dinlerden bağımsız olarak kutlanan bir gündür. Bunu dini meseleler ile bağdaştırıp 'müslüman adam yılbaşı kutlamaz' çıkarımını yapan da art niyetlidir, tarih bilinci ve sapla samanı birbirinden ayırabilme yeteneği yoktur. Benim düşüncem kim ne şekilde kutlamak istiyorsa o şekilde kutlasın, mutlu olsun veya en azından bir geceliğine mutlu hissetsin.
Hayat mücadelesi içinde böyle küçük hoşluklar yaşanmasına türlü kılıflar aranmasın. İsteyen çam süslesin, isteyen badem ağacı süslesin, isteyen noel baba kılığına girsin, isteyen rakı, isteyen ayran içsin.
Lütfen, İnsanlar cehennem ateşleri, zebaniler, kabir azapları ile korkutulmasın :)
İyi yıllar olsun.
Herkes yeni yılda layığını bulsun.
Saygılar, sevgiler...