aşk
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bu kelime değil midir ki insanı hey canlandıran, kalbini hızlanmasını sağlayan, başını döndüren, durduk yere şarkılar şiirler söyleten, söyletmekle de kalmayıp yazdıran.
Bu üç harf bir kelime değil hayatın kendisi başı, ortası, sonudur. Onsuz hayat boştur geçirilen ömre yazıktır.
Bilmez misiniz Adem bunun yüzünden yeryüzüne inmek cezasına çarptırılmıştır, bu yüzden insanlık cennette değil dünyada varlığını sürdürmektedir. Bir Havva, bir tanrıça, bir prenses, bir sevda yüzünden. İnsanlık var olduğundan itibaren kendine konacak, yerleşecek, tabir biraz ağır olacak ama zehirleyecek kalpler bulmuştur ve bulmaya devam edecektir.
Hayat onsuz olmaz demiştik ya gerçektende öyledir. Onunla her şey değişir tatlanır, güzelleşir. O varken yaşam daha güzeldir, doğan güneşle batan güneş arasında yarış olur. Kimimiz doğanı kimimiz batanı izlemeyi severiz. Mevsimlerde aynı şekilde bir birleri ile yarışırlar hepsi içinde ki güzelliği göstermek için çabalar, deniz değişir, kar değişir, yağmur değişir, kısacası dünya değişir ,güzelleşir,nedeni basittir; çünkü biz öyle bakmak isteriz ,çünkü tam o saatte o zamanda sevdiğimizin ve sevildiğimizin farkına varmışızdır.
Sevdamızı dile getirmek, onu paylaşmak, tanıdık tanımadık herkesin bilmesini, herkesin bizimle birlikte gülmesini isteriz. İsteriz çünkü paylaştıkça çoğalacağına, sonsuzluğa kadar yaşayacağına inanırız.onu paylaşmakla yetinmez gördüğümüz, bildiğimiz her nesneye, her canlıya veririz; onlar yaşmışta biz onu takip ediyormuş gibi yaparız. Sanırım dünya öyle daha güzel ve yaşana bilir oluyor.onunla huzur buluyor, onunla yaşama sevinci doluyoruz.
Dedim ya aşk bize verilen bir ödül olmasına karşın onu tüm dünya ile paylaşırız. Onlar aşk yaşıyormuş ve biz onları takip ediyormuşuz gibi eserler yaratırız, bizde ki içimizde ki sevdayı en iyi böyle ifade edebilir. Bir başkası yaşıyormuşcasına yansıtmak onu en iyi dile getirmenin yolu olarak biliriz. Bu yüzden yan yana duran kuşları sevgili yaparız, bitişik duran otların sebebi sanır mısınız ki rüzgardır, sebebi sadece aşktır, aşk. Bilmez misiniz ki sevda onlarda daha güzel durur. Benim en çok sevdiğim ise Aşuk ile Maşuk’tur. Siz hiç bu hikayeyi bilir misiniz. Anlatayım ;
Aşuk çok güzel sesli bir bülbüldür. Sahibi onu dükkanda görür görmez beğenir dedik ya sesi güzel diye eh o kadar olmasa da kerata çokta yakışıklıdır. Evde neşe kaynağı olur herkes etrafında toplanır. Ona bakmak, sesini duymak isteyen etrafında toplanır. O öttükçe eğlenirler. Ama zamanla güzel sesi yok olmaya başlar eh tabiî ki bu sadece sesle kalmaz yakışıklığını borçlu olduğu tüyleri de tek tek dökülmeye başlar. Endişelenir ev halkı sahibi onu aldığı dükkana götürü nedenini sorar aldığı cevap “yalnızlıktır” tek başına olmasıdır. İkinci bir kuş almaya gücü yetmeyen adamcağız aldığı öneri üzerine kafesin içine beyaz bir gül kayar. Gülle birlikte aşuk tekrar canlanır sesi daha iyi çıkar, tüyleri daha gösterişli çıkar. Kuş giderek canlanır eskiden gün ışığında öten kuş gün boyu ötmeye başlar hiç susmadan, tek değişiklik bu değildir tabiî ki gül birkaç gün içinde kıpkırmızı olur. Aşuk birkaç hafta içinde ölür o ölürken gül daha da kızarır alev kırmızısı olur. Sahibi bunu merak eder ölen kuşa baktığında ince vücudunun yaralar içinde olduğunu görür. Sebebini anlar tabiî ki kuş gülü görür görmez aşık olmuştur, ötüşleri, güzel görünmesi hep onun içindir. Bununla da kalmaz zavallıcık gülle konuşmak, ona sarılmak, onu koklamak için her eğildiğinde bir dikenle karşılaşır, her diken onda bir yara yaratır, o yaradan güle kana akar. Ama Aşuk vurulmuştur bir kere yılmaz ama her eğilip yaklaştığında aynı sorunla karşılaşır. Kanı aktıkça gül kızarır, gül kızardıkça sevgisi büyür. Ve sonunda aşkı için ölür. Derler ki kırmızı gül ondan sonra varlığını sürdürür ve aşkın tek göstericisi olur.
Bu uğurda ölen sadece Aşuk’mudur sanırsınız. İnsanoğlu var olduğu günden beri bu uğurda bir birleri ile kavga etmiştir, toplumlar yok olmuştur ama sebebi hep var olmuştur tabi ki var olmaya devam edecektir insanoğlu ile birlikte.
Dedik ya tek ölen Aşuk değildir diye Sezar neden mısıra savaş açmıştır, Türklerle Çinliler neden hep savaş halindeydi sanırsınız. Peki siz Truva neden yok olmuştur bilirmisiniz;
Her şey tanrı katında ki kim güzel kavgası ile başlar. Hera ,Athena ve Afrodit çekişmektedirler en güzel benim diye. Bunu böyle olamayacağına karar alırlar ve “en güzele” verilmek üzere bir elma verirler Truvalı Paris’e , tanrıçalar onu kandırmak için çeşitli vahitlerde bulunurlar. O Afrodit’in kini seçer ve elmayı ona verir. Paris karşılığında güzeller güzeli Spartalı Helana’nın aşkını seçmiştir. Onu kocası Menelaos’tan kaçırarak Truva’ya getirir. Bunu duyan Menelaos Truva’ya savaş açar ve abisi Agamemnon’a da haber verir . Agamemnon bu isteği geri çevirmez çünkü tek isteği Truva dır. Böylece on yıl sürecek bir savaş başlar yüzlerce insan ölür ama ne Truva düşmüştür nede Helana geri dönmüştür. Sonunda yunanlılar bir at yapıp saklanırlar Truvalılar atı surları yıkıp savaş ganimeti olarak içeri alırlar. Onlar yattığında attan yunanlılar çıkar ve Truva’yı yerle bir ederler. Bu arada Paris ölür ve Helana kocasına geri verilir. Olan bu yolda savaşanlara ve bir topluma olmuştur. Ama aşk durmak bilmez yeni yürekler bulmakta gecikmez.
Hepsi böyle kanlı değildir ama hepsinin nedeni aşktır.
Siz Leyla ile Mecnun’u bilir misiniz ;
Leyla ile Kays ilkokul yıllarında birbirlerine aşık olmuşlardır. Kısa zamanda heryere yayılan bu aşkı duyan annesi Leyla’yı okuldan alır ve Kays’la görüşmesini yasaklar. Ayrılık ıstırabıyla mahvolan Kays halk arasında Mecnun diye anılmaya başlar. Bu sevda yüzünden çöllere düşen Mecnun’a birçok kişi Leyla’yı unutmasını söyler; ancak onun için kainat artık Leyla’dan ibarettir ve hiçbir şekilde bu aşktan vazgeçmez. Hatta babası onu bu dertten kurtulmak üzere Allah’a yakarması için Kabe’ye götürür; ama o tam tersine derdinin artması için dua eder. Hem Leyla’nın hem Mecnun’un halleri gittikçe perişanlaşmaktadır. Başkasıyla nikahlandırılan Leyla, kocasından kendisini uzak tutmak için bir hikaye uydurur ve bir süre sonra adam ölür. Bu sırada Mecnun çöldedir ve aşkın bin bir tülü cefasıyla yoğrulmaktadır, bu sırada dünyayla bütün bağlantısı kesilir ve sadece ruhuyla yaşar hale gelir. Leyla’nın vücudu da dahil olmak üzere bütün maddi varlıklarla ilişkisi bitmiştir. Birgün Leyla çölde onu bulur ama Mecnun onu tanımaz ve “Leyla benim içimdedir, sen kimsin?” der. Onun eriştiği mertebeyi anlayan Leyla gider ve bir süre sonra ölür. Onun ardından da Mecnun hayata veda eder, böylece ruhları hakiki kavuşmayı yaşar. seven ve sevilen bir olmuşlardır. Aşık kendini madde dünyasından tamamen soyutlamayı başarmış ve sevdiğine ulaşmıştır. Bu noktadan sonra seven ve sevilen diye iki farklı kişiden bahsetmekte yanlıştır; ruhlar ilahi kavuşmaya ulaşmışlardır. Bu yüzden artık Mecnun sevdiğini kendinden dışarıda aramamaktadır, bu dünyayı onun yeri kabul etmemektedir.
Peki Ferhat ile Şirin’i bilir misiniz ;
Ferhat, nakkaşlık yapan, Şirin’e sevdalı yiğit bir delikanlıdır. Saraylar süsler, fırçasından dökülen zarafetin Şirin’e olan duygularının ifadesi olduğu söylenir.
Amasya Sultanı Mehmene Banu’ya, kız kardeşi Şirin için, dünürcü gönderir Ferhat. Mehmene Banu Ferhat’ı ilk gördüğünde vurulmuştur. Sultan; Şirin’i vermek istemediği için olmayacak bir iş ister delikanlıdan. “ Şehir’e suyu getir, Şirin’i vereyim” der, demesine de su, Şahinkayası denen uzak mı uzak bir yerdedir.
Ferhat’ın gönlündeki Şirin aşkı bu zorluğu dinler mi? Alır külüngü eline, vurur kayaların böğrüne böğrüne. Kayalar yarılır, yol verir suya. Zaman geçtikçe açılan kayalardan gelen suyun sesi işitilir sanki şehirde.
Mehmene Banu, bakar ki kız kardeşi elden gidecek, sinsice planlar kurarak bir cadı buldurur, yollar Ferhat’a. Su kanallarını takip edip, külüngün sesini dinleyerek Ferhat’a ulaşır. Ferhat’ın dağları delen külüngünün sesi cadıyı korkutur korkutmasına da, acı acı güler sonra da. “Ne vurursan kayalara böyle hırsla, Şirin’in öldü. Bak sana helvasını getirdim” der. Ferhat bu sözlerle beyninden vurulmuşa döner. “Şirin yoksa dünyada yaşamak bana haramdır” der. Elindeki külüngü fırlatır havaya, külüng gelir başının üzerine bütün ağırlığıyla oturur. Ferhat’ın başı döner, dünyası yıkılmıştır zaten “ŞİRİN !” seslenişleri yankılanır kayalarda.
Ferhat’ın öldüğünü duyan Şirin, koşar kayalıklara bakar ki Ferhat cansız yatıyor. Atar kendini kayalıklardan aşağıya. Cansız vücudu uzanır Ferhat’ın yanına.
Su gelmiştir, akar bütün coşkusuyla, ama iki seven genç yoktur artık bu dünyada. İkisini de gömerler yan yana. Her mevsim iki mezarda da birer gül bitermiş, sevenlerin anısına, ama iki mezar arasında bir de kara çalı çıkarmış. iki sevgiliyi, iki gülü ayırmak için.
Ya Aslı ile Kerem’i bilir misiniz;
İsfahan da adil, iyi yürekli bir padişah vardır. Ama padişah varlık içinde bile üzgündür çünkü çocuğu olmamaktadır.kendisi ile aynı derde sahip keşiş ile dertleşerek yarasına su serpmektedir.bir gün hanın karı rüyasın da nur yüzlü dede görür ve ektiği elma ağacında yetişen tek elmayı yerse çocuk sahibi olacağını öğrenir. Elmayı keşiş in karısı ile paylaşır. Çocukları bir kız ve bir oğlan olursa evlenecekler diye söz verirler bir birlerine ve daha sonra ikisi de hamile kalır. Hanın oğlu, keşişinse kızı olur. Keşiş güzel kızını hana vermek istemez ve İsfahan dan kaçar ve zengi köyüne yerleşir.
Çocuklar büyür ve hanın oğlu Mirza bey en yakın arkadaşı Sofi ile birlikte avlanmak için zengi köyünün yakınlarına gider. Köyden geçerken gerget yapan bir kız görür ve yanına yaklaşır rüyasında gördüğü kız olduğunu anlayınca :
Başı yastık göremi ?
Gözü bilber görenin
Gözüne uyku girermi?
Zülfüne berdar olanın?
Der ve kızı kendine çekip öper ve sorar;
Söyle kız sen hangi bahçenin sümbülüsün?
Diyince kız;
İsfahanlı babam keşişti kerem eyle bırak beni babam görmesin
Deli kanlı ;
Aslı nedir Salıvereyim?
Kız ;
Kerem eyle bırak beni diyince
Mirza;
Benim adım kerem senin adın aslı bundan böyle bir birimize böyle diyeceğiz der ve kızı bırakır. İsfahan a döner ama keyfi yoktur. Babası bunun nedenini öğrenmek için peşine adam salar. Aldığı cevap üzerine keşişin evine gider ve kızını ister keşiş 5 ay izin ister ve 5 ay sonra düğün yapalım der kabul görür. 5 ay sonra düğün için gelen han keşişin kaçtığını öğrenir. Krem yıkılır bu haber üzerine ve Sofi ile birlikte peşlerine düşer.
Hoy’da bulur bulmasını ama keşiş bir yolunu bulup oradan da kaçar. Tabi kerem de arkalarından Suşi’ye, oradan gence, revan acuz,çıldır,kelbe’ye gider. Kerem aşkında yanıp tutuşmuştur bir garip ozan olmuştur. Her gittiği yerde ondan bir türkü isterler.sonra kars,oltu,marmana,Beyazıt,beyat, gezmedik yer, başından geçmeyen olay kalmamıştır. Keşiş sonunda Halep te razı olur evlenmelerine. Bir şartı vardır tabi kızının fistanını kendisi dikecekti,40 gün 40 gece dügün oldu. O gece kerem namazını kıldıktan sonra aslı fistanın düğmelerini çözmesini istedi. Kerem tüm düğmeleri çözer tam iki tane kalır ki diğerleri de iliklenir. Tekrar, tekrar dener ama her seferinde aynı sonuçla karşılaşır. Sabahın ilk saatlerinde onca yorgunluğun ardından bir Ah çeker ve oracıkta yanar. Geriye aslı için keremin külleri kalır. Aslı külleri bir araya toplamak için saçını süpürge yapar, keremin küllerin kalan bir kor tanesi aslı’yı da yakar. aslı ile kerem diğer sevenler gibi dünyada kavuşamadı ama düğünleri cennette oldu.
İnsanoğlu aşkı hep hikayelerde anlattı yaşadı. Gerçektende öylemidir aşk sadece masallar damıdır. Yoksa masallar gerçeğin aynası mıdır. Peki ya siz, siz aşkı bilir misiniz, yaşadınız mı doyası ya, hiç onu gördüğünüzde, sesini duyduğunuzda yada kokusunu aldığınızda kalbiniz hızlanmaya başladı mı? Sevmenin tutku olduğunu bilir misiniz? Peki ya ben, ben bunları tattım mı yoksa sadece okuduklarım mı? Aşkı sadece onlardan mı biliyorum?
Olcay TEKİN
YORUMLAR
emek verilmiş bir yazı okudum...
düşündüm ...
aşk bitmiyor hiçbir seferinde ama
imrenilesi temiz aşklar azalıyor gitgide...
kirleniyor sular...
gökyüzü, çöl ve deniz...
''küçük asyam katmer gülüm ...bu güzellik sana kimden mirastır..
diyelim ki...''
mem ile zinden, gürz ile dağları delen ferhaddan..ve anlattığın nicelerinden....
sevgiyle....
sema güler tarafından 3/7/2008 2:15:22 PM zamanında düzenlenmiştir.