- 787 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Küçük Selam
Küçük bir tebessümmüş, kurumuş topraklarda binlerce çiçeği açtıran…
Yağmurlu bir nisan sabahıydı..
Eşimle, iş yerlerimiz birbirine yakın olduğu için sabahları beraber çıkıyor, akşamları da eve beraber dönüyorduk. Arabamızı park ettiğimiz yer hep aynıydı, iş yerlerimizin arka sokağındaki boş arsa. Yine böyle bir sabahtı. Dışarıda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Arabamızı park etmek için yine aynı arsanın önüne geldiğimizde bu kez hayal kırıklığına uğramıştık. Boş arsanın etrafı kırmızı beyaz şeritlerle çevrilmiş ve inşaata başlanmıştı. Mecburen arabayı biraz ileride, bir başka sokaktaki, iki katlı eski bir binanın önüne park etmiştik.
Arabadan inip kapıları kitlerken, o an eski binanın ikinci katındaki yaşlı teyze dikkatimi çekmişti. Tıpkı yaşlı binayla birlikte yaşlanmış gibiydi. Başında beyaz tülbenti, pervazları eskimiş pencereden bana tebessümle bakıyordu. Bir an göz göze gelmiştik.. Sanki önceden tanıyordum, ya da o an bana öyle gelmişti. Gülümseyerek ona selam vermiştim. O da aynı sıcaklıkla bana karşılık vermişti.. Bu selamlaşmayı eşim de fark edip, şaşkınlıkla sormuştu,
“Kim o teyze tanıyor musun? diye. Ben de “Hayır tanımıyorum, ama baksana çok sevimli bir yüzü var. Anneme de benziyor” demiştim.. Eşim de o an merakla yaşlı teyzeye bakmış, yaşlı teyze eşime de sıcak bir tebessümde bulunmuştu.
O günden sonra artık arabayı hep oraya bırakmaya ve şirin teyzeyle de sürekli samimi bir şekilde selamlaşmaya başlamıştık. Oysa ki ne, o, bizim ismimizi biliyor ne de biz onun ismini ve kim olduğunu biliyorduk. Ama nedenini bilemediğimiz bir şekilde aramızda anne, evlat sıcaklığında bir bağ kurulmuştu. Arabayı her park edişimizde, güneşlikleri sararmaya yüz tutmuş pencereden, bize sevgiyle gülümser, takatsiz olduğu hemen anlaşılan ellerini bize doğru sallamaya çalışırdı. Tam üç yıl boyunca bizim, içinde tek kelime dahi olmayan , ama içinde binlerce içten sevgi mesajı taşıyan selamlaşmalarımız sürüp gitmişti. Artık her sabah onun içimize mutluluk veren gülümsemeleriyle işe başlamak, ve akşam giderken de yine nurani bakışları altında eve gitmek bizim için vazgeçilmez bir alışkanlık olmuştu.
Bir sabah arabayı park etmek için aynı sokağa girerken birden karşımıza yol yapım tabelaları çıkmıştı! Sokak trafiğe kapanmıştı. O gün arabayı başka bir sokağa park etmek zorunda kalmıştık. Sonraki günde aynı şekilde ve daha sonra ki günlerde hep başka sokağa park ettik. Bu arada en çok üzüldüğümüz yaşlı teyzeyi göremeyişimiz ve onun da bizi merak ettiğini düşünmemiz olmuştu. O sakaktaki çalışmalar çok uzadığı için artık o sokağa bir daha hiç uğramaz olmuştuk.
Aradan tam on yıl geçmişti. O sıralar ben konfeksiyon işiyle uğraşıyordum. Son dönemlerde işlerimiz oldukça kötüydü. Artık kiracısı olduğum mağazanın kirasını bile ödeyemiyordum. Eşim de, çocuğumuz olduktan sonra işten çıkmak zorunda kalmıştı. En sonunda kendime başka, daha ucuz bir dükkan aramaya başladım.
Sabahtan akşama kadar bizim semtin ana caddelerini dolaşıyor, kendime uygun bir dükkan arıyordum. Bir ara, bizim yıllar önce arabamızı park ettiğimiz o yaşlı teyzenin olduğu sokağa girdim. Artık buraya sokak demek pek doğru olmazdı. On sene içinde buradaki bir çok eski bina yıkılıp yerlerine iş merkezleri yapılmış, artık bir ana cadde olmuştu. Caddenin ortasına doğru, içimde bir sürü anı eşliğinde yürüdüm. Sonra durup başımı kaldırıp baktığımda içimde büyük bir burukluk hissettim. O yaşlı teyzenin olduğu bina yıkılmış yerine de kocaman bir iş merkezi yapılmıştı. Bir tuhaf olmuş, hüzünlenmiştim. “Acaba” dedim içimden “Acaba o yaşlı teyzeye ne oldu ki? Öldü mü, yoksa bir huzur evine mi, ya da akrabalarının yanına mı gitti? Kafamda, yüreğimi burkan bir sürü soru eşliğinde, o iş merkezinin önünden ayrılırken bir şey dikkatimi çekti! Yaşlı teyzenin olduğu yere yapılan bu işyerinin altındaki büyük mağazanın camında “Kiralık” ibaresi yazıyordu. Aslında bu mağaza tam benim aradığım şartlarda bir mağazaydı, Daha sıfırdı. Yeniydi. Ve dış çerçeveleri de oldukça görkemliydi. Ama buranın kirasının beni aşacağı aşikardı. Çünkü hem çok büyüktü, hem de burası artık işlek bir cadde olmuştu. Bir an kiralık yazan kağıdın altındaki telefon numarasını alıp, aramayı düşündüm. Cama doğru yanaşıp numarayı yazmaya başladım. O sırada mağazanın içinde, işçilerin yerlerdeki fayanslarını döşediklerini fark ettim. İşçilerin başında da elli beş, altmış yaşlarında birisi duruyordu. Numarayı yazmayı boş verdim. Mağazanın içine girip selam verdim. Sonra da işçilerin başında ki adama,
“İyi günler, bu kiralık dükkanla siz mi ilgileniyorsunuz?” diye sordum. Yaşlı adam “Evet” dercesine başını hafifçe salladı. “Ne kadar kira istiyorsunuz” diye sorduğumda, bana verdiği cevap açıkçası beni pek şaşırtmadı. Söylediği rakam aslında bu mağaza için normal olmasına rağmen bana çok gelmişti. Teşekkür ederek mağazadan dışarı çıktım. Bir kaç adım attıktan sonra durdum. Son kez, geri dönüp iş merkezine şöyle bir baktım. Eskiden olsa şu an baktığımda o nur yüzlü teyzemi görürdüm. O an yüzümde hafif bir gülümseme oluştu. Bu sırada, iş merkezine hazin bir şekilde baktığımı gören mağazanın sahibi merakla yanıma gelip,
"Hayırdır evlat!” dedi.
Ben de “hiç” dedim. “Bir zamanlar burada benim yaşlı bir teyzem vardı, adını hiç bilmedim ama hep sabah, akşam selamladığım. Şimdi kim bilir nerde” dedim. O an yaşlı adam yüzünü hafifçe kaldırıp, parlayan gözleriyle bana baktı,ardından merakla,
“Evlat o zamanlar senin mavi bir araban var mıydı?” diye sordu
“Evet” dedim. İşte o an adamın yüzü hüzne bulandı. Elimi tutup, "Gel hele bir dakika içeri gel bakalım” diyerek beni mağazanın içine aldı. “Senin bahsettiğin o yaşlı kadın var ya, işte o benim annemdi biliyor musun? İki sene oldu rahmetli olalı. Ben genç yaşlardan beri hep yurt dışındaydım. Babam da çoktan vefat etmişti. Annem rahmetli, bana hep senden ve bir de galiba eşiniz varmış, sizden bahsederdi. Sizden için hep “Oğlum ve kızımdan Allah razı olsun bir gün bile beni selamsız geçmezler” derdi. Her sabah komşusuna “0ğlumla, kızım bugün de işe geldiler, oğlumla, kızım bugün de evlerine gittiler” dermiş. Ama size biraz kızar, gönül koyarmış! Niye biliyor musun? Çünkü her bayram sabahı sizi bekler, harçlıklarınızı cebinde tutarmış. Bu arada size hep dualar da edermiş. Hani sizin şu verdiğiniz selamlar varya, hani her gün yürekten verdiğiniz… İşte, annemi gün boyu çocuklarını görmüş gibi mutlu edermiş bu selamlarınız. Yani annem son yıllarında hep sizin selamlarınızla mutlu olmuş. Sonra, sokakta ki yol çalışmaları başlayınca gelmez olmuşsunuz. Annem sizi görmeyince çok üzülmüş. Gözünden yaş hiç eksik olmamış. Ölmeden hasta yatağında bana nasihatı vardı! “oğlum” demişti. "Oğlum o çocukları Allah rızası için ara bul. Onlar benim yüzümü tam üç yıl boyunca güldürdü, sen de onların yüzünü güldür." Yurt dışından geldikten sonra sizi çok sordum, soruşturdum. Ama kimse bilemedi mavi araba kimin. Şimdi bana söyle bakalım evlat, bu mağaza işini görür mü? Yoksa iş merkezinin tamamını mı istersin?"
YORUMLAR
Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır derler ya, işte bir selamın da hatırı var ki, selamların iyilik olarak sana geri döndü. sevgili peygamberimiz "Sadaka verin" der. verecek bir şeyiniz yoksa "selam verin" bir selam insanın kendini iyi hissetmesini sağlıyor.
Tebrikler kardeşim, sevgi ve selamlar...
Mustafa Sakarya
Mustafa Sakarya
Değerli yazar arkadaşım bugünün eksiklerinden biri de selam sanırım. İnsanlar artık selamı esirgiyor birbirlerinden. Menfaat karşıkığı verilir hale geldi. Güzel bir paylaşımdı. Kaleminize sağlık.