- 402 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Öndekiler
Öndekiler
“Hakiki imanı elde eden adam kainata meydan okuyabilir” Bediüzzaman Sait Nursi
Tüm insanlar ruh (yazılım) olarak aynı kaynaktan olsa da potansiyelini açığa çıkaranların tekamülü daha hızlı oluyor. Maraton gibi, kimi önde kimi arkada yolda… Kendine lazım olan enerjiyi birileri birinci olsun da alkışlayım diye hediye edenler, tüm zaman ve mekan boyutlarında “Şakşakçı” durumunu yaşamak zorunda kalır! Bu dahi Cehennem boyutunun ta kendisidir! Potansiyelini açığa çıkaranlar için o yolu kat edecek kaynak var. Kaynak israfı edenler veya potansiyelini yalakalık veya küçük menfaatler uğruna kutsal saydıkları makam ve kişilere hediye edenler ise sürünecek! Potansiyel insana kendi yolunda kullanılsın diye verilir israf ve yalakalık edip sağa sola harcasın başkalarının sahte yükselişine kullanılsın diye değil. İnsanların potansiyeliyle yükseldiğini sananların hepsi bir bir dökülecek. Öyle ki yalakalar yükseltim sandıkları kişilerden medet umduklarında karşılıklı lanetleşmeler vukuu bulacak! Sistemde birilerini yükseltip ondan medet umma yok! Eskiden ilahlar edinip ilahlarını kendi potansiyelleriyle yüceltip ondan medet umulurdu. “La ilahe illallah”(İlahlar yok Allah var) prensibi ile o hayal de suya düştü… Bunu günümüzde dini veya ideolojik önderlerini ilahlaştırıp ondan medet ummak şeklinde kullanmak isteyenler var. Onların da lanetleşmesi, hesaplaşması kaçınılmaz!
“İleride, en öne geçenler, işte o ileride olanlar.”(Vâkıa/10) Elmalılı
“Sağın adamları, ne uğurludur onlar!” (Vâkıa/27) Elmalılı
“Solun adamları ise, ne solun adamları!” (Vâkıa/41) Elmalılı
Ayetleri yorumlamaya gerek yok çok açık.
İnsan için üç durum var ya sağda ya solda ya önde… Zaman zaman bu üç durumda herkes olur. Kimse kendini kandırmasın. İnsan kendini bu üç durumdan birine sınırladığını sanır ama gerçek durumunu kendi de bilemez! Sağdayım diye böbürlenirken aslında solda duruyor olabilir izafiyet var. İki kişi yan yana olduğunda birinin sağında duran diğerinin solundadır. Sağ sol kavgası ile birbirlerini kötüleyenlerin durumları izafi olduğundan ne sağda ne de solda olmak benim açımdan bir anlam ifade etmiyor! Ben ilerde, önde olmayı seçtim. Kim isterse hizamda olabilir. Benim önümde olduğunu iddia edeni de önemsemem. Ben de kimseden önde olduğumu iddia etmiyorum, tercihle iddia aynı şey değildir ama sağ ve solda kendini belirleyenlerin geride olduğu açık… İnsan özgür tercihi ile kendini konumlandırır. Önde olmak ön hizada veya grupta olmaktır bu açıdan bakıyorum. Kimse diğerinden daha önemli bir ruh ile yaratılmamıştır. Potansiyelini kullanan veya kullanmayıp israf veya hediye eden vardır. Boyutlar ise sadece Dünya, esfel (Sefil) ile sınırlı değil. Tüm boyutlar ve zamanlar açısından bakılabilirse önde olmak anlaşılabilir. Zaten “Adem” ruh olarak tek ruhun milyarlarca insanda yansımasıdır. Birey kendi ruh potansiyeliyle orjin Adem’i temsil ettiği kadar öndedir. Gerisi kuru laf kalabalığından ve saçma öğretilerden başka bir şey değildir.
“İlim bir noktadır, cahiller onu çoğaltmıştır” mealinde Hz. Ali sözü manidar.
Yükselmiş ruhlar olarak bilinen Araf’takiler öndekilerdir. Cennet veya Cehennem’le kendilerini sınırlamazlar. Yunus gibi zatlar ne cehennem korkusu duyar ne cennet hayali kurar! Önde olanların böyle bir kaygısı yoktur. Tekamül sürecindeki insanı tetiklemek içindir Cennet sevdası, Cehennem korkusu. Korku ve ümit ile sevk etmek… Tercihlerin açığa çıkması içindir.
Şimdi farklı bir şey söyleyeceğim. Yükselmiş ruhların da dereceleri var. Dünya boyutunu olumlu veya olumsuz etkiledikleri açık. Buna ister burç, tesiri, ister gezegen, yıldız tesiri, ister foton kuşağı ya da cin, şeytan tesiri adını takılsın. Sonuçta bu diğer ruhların tesiridir. Burada dikkat edilmesi gereken şu; bu boyutta iyi kötü işini yapmış gitmiş olan ruhların kendilerine yakın olanlara tesiri her zaman doğru sonucu vermiyor. Bunu anlamak için bir örnek vereyim; kan davası olan bir ailede ölüm döşeğindeki babanın oğluna hasmını öldürmesini vasiyet etmesi! İşte ruhsal tesir. Çocuk babasının ruhsal tesiriyle hayatını karartabilir. Babası orayı hesaplamamıştır, o kendi kini ile meşgul çünkü. Ya da hayatta olan annenin oğlunun eline tabanca tutuşturup, ölen akrabanın ruhunun şad olmasını sağlamak için verdi telkin. Bunlara diğer boyutlardaki ruhların tesirini anlamak açısından bakılmalı. Bu tesir öğretiyle de oluyor. Doğrar doğmaz çocuğa düşmanlarıyla nasıl savaşacağı öğretiliyor, ortada düşman olmasa bile mücadele etmek için üretmek gerekiyor. Daha olmaz ise din yaymak için savaşmak öğretiliyor! Çocuğun ruhsal potansiyeli daha bebekken ipotek altına alınıyor. Kırsaldaki “Beşik kertiği” konusu da buna benzer. Bebeklerin ilerdeki potansiyellerine ipotek konur.
Son zamanlardaki söylemlere bakınız. Eski uluların yolunda olmak, eski uluların davasında olmak veya eski uluların hedeflerini tamamlamak söylemleri! Bu yeni nesili eski nesle kurban etmektir. Eskiler ne kadar başarmışsa başarmış. Şimdikiler neden onların yolunda olmak zorunda kalsın ki. Her insan kendi potansiyelinden mesul. Bana ne bilmem kaç yılında yaşamış ulunun eksik bıraktığı davadan. Bu sinsi bir potansiyel hırsızlığıdır bu!
Toplumda potansiyel çalmak için yapılan en eski numaradır “Düşman” ile korkutmak. Bu düşman; şeytan veya dinsizler de olabilir, ideolojik açıdan ise ideolojik önderlerin amacına uygun gelmeyen her şey… Düşman üretilip düşmana karşı birleşmek ve bu birleşmeyi de kendi önderleri ve kendi metotlarıyla sunmak… Sonrası insanların potansiyellerini o kanala akıtıp kullanmak. Kralların halkın potansiyelini kullanarak saltanat sürmesi gibi…
Bu konuları daha da açmak ilerde daha uygun olur. Süreç işliyor. İnsan potansiyelini kaptırmamalı, kimsenin satranç tahtasında piyon olmamalı, kimsenin kan davasının kahraman enayisi de olmamalı, sağdakilere de soldakilere de yaranmaya çalışmamalı, ruhlar ve kutsal kişiler de buna dahil!
Kutsal kişi arayan, aynaya baksın. Eğer “İnsan” isen senden daha kutsal yok!
Saygı ve selam ile,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.