- 1934 Okunma
- 21 Yorum
- 1 Beğeni
GEÇMİŞİNİ ARARKEN KAYBEDEN ADAM
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bir adam geçmişini arıyordu, yüreğinden dökülenler karışırken aynanın sırlarına.
Çocukluğunu döktü önce, yasakların altında ezilmişliğini, İhsaniye’nin tozlu sokaklarında bıraktığı ilk heyecanını. Mavi gözlü yavuklusunun bakışını, dudağındaki titrek tebessümünü, hissettiği ilk karın ağrısını; hastalık bu kadar mı mutlu ederdi bir çocuğu?
Ziya Paşa’daki ilk öğretmenini, parmak uçlarındaki cetvel darbesini, kulağı çekilirken hissettiği sızısını …
Yaptığı yaramazlıkları bıraktı yere, top oynarken kırdığı camlardan serpti aralarına. Çevirdiği çemberle geçti üstlerinden; camlar mı, yediği dayaktan kalbi mi tuz buz olmuştu bilemedi.
Amasya Lisesi’nin arkasında gizlice içtiği sigarasının külleri düştü önüne. Ve nefesini kesen öksürüğü sıçradı. Kız arkadaşına verdiği ilk mektup kâğıdı. Heyecandan telaştan yanlış yazdığı notu “Unutmamak ümidiyle”. Ve başlamadan biten aşkı bu yüzden: “Unutulmamak” yazacaktı oysa.
Döküldü önüne Tersakan’a karışan teri. Çoğu “sepet sepet yumurta” diye başlayan arkadaşlarının imzaladığı defteri, sararmış birkaç resmi... Başların arkasında kulak yapan muzip parmakları. Kışın su çeken pabuçlarını, içinde uyuşan ayaklarını, pantolonunun dizlerindeki yamaları, eskiciden alınan iki beden büyük ceketini…
Teneke sobada kaynayan çayın buharı kapladı yüzünü. Buhar mıydı; yoksa gözleri mi dolmuştu bilemedi. Dört lokmaya katık dört sefer ısırılan acı zeytin, dörtte bir yumurta. Hep aynı kahvaltı her sabah. Her öğünde tek yemek; özlemle baktığı çarşıdaki meyveler… Nasıl da saçılmıştı önüne unuttuğunu sandığı anılar.
Çatık kaşlı bir baba, dayakla öğretilen direksiyon, dayakla geçen askerlik, dayakla geçen ömür döküldü önüne. Gençlik hayallerini, kalp çarpıntılarını, pembe rüyalarını serpiştirdi onca döküntünün arasına.
Bahçeler içindeki bağları toparladı, gizlice buluştuğu kızları; heyecandan titreyen ellerini… Şimdi de titriyordu; ama mutlu etmiyordu o zamanki gibi.
Çocukları geçti önünden; bir değil, iki değil tam altı tane. Şimdi yalnızlığına çare olmayan çocuklarını, Nerede olduğunu bile bilmeyen çocuklarını, küçük aynanın içinde kalan çocuklarını, şimdi yalan olan çocuklarını.
Kara bir gölge yansıdı cama. Topladı yerdekileri, doldurdu heybesine. Boğazına sarıldı adamın. Aldırmadan “Neredesiniz çocuklarım?” diye haykıran sesine.
YORUMLAR
Çocukları geçti önünden; bir değil, iki değil tam altı tane. Şimdi yalnızlığına çare olmayan çocuklarını, Nerede olduğunu bile bilmeyen çocuklarını, küçük aynanın içinde kalan çocuklarını, şimdi yalan olan çocuklarını.
O zamanın başbakanı da "en az üç cocuk! yapın" demişti acaba...
SELAMLAR
Afet İnce Kırat
-Ezrak Rahel-
:))
sessizliği sevdiğimden olsa gerek :))
Güne gelen güzel yazıyı ve hocamı yürekten kutluyorum.
saygı ve selamlarımla
Afet İnce Kırat
Afet İnce Kırat
güzel bir yazı,duyarlı yüreğe tebrikler...konu içeriği acı gerçekler :-(
Afet İnce Kırat
İnsanın kimsesi olup da yalnız kalması ne acıdır, evet, işte tam da oradaki karmaşık yalnızlığı çok güzel kaleme almışsın arkadaşım.
Tebrikler, sevgimle...
Afet İnce Kırat
Evvela Mevlam korusun; her kim olursa olsun sevdiklerince unutulmak ölümden acıdır diyerek söze girmek istedim sevgili Afet Hocam !
Evladıma her zaman bir daha çocukluğuna dönemeyeceğini düşünerek ayrı bir gözle bakıyorum.
Güzel ve sevgi dolu geçirdiğim çocukluğum sanırım buna sebep...
Allah kimsecikleri yaşlılığında yapayalnız bırakmasın...
Ellerinizden öperek tebrik ediyorum bu güzel yazınızı...
Afet İnce Kırat
Lise dönemlerimde sabah altı gibi uyanırdım...kahvaltıyı hiç evde yapmazdım..Bilirsiniz İzmir' in boyozu meşhurdur...kahveye gider yeni çıkmış boyoz alır birde çay söylerdim...Benim kahvaltım buydu...O gündüzün ilk saatlerinde sabah namazından çıkan bey amcalar gelirdi kahveye...Bizim yaşlılarımızın huyudur gençlerle sohbeti severler....Tabi sohbet döner dolaşır onların gençliğine gelirdi...Hüzünlü bir masal gibidir bizim yaşlılarımızın hayatı...Yokluk, baskı, imkansızlık ve bu sıkıntıların arasına sıkışmış aşklar....Eski aşkların kutsaliyeti belkide bu sebeplerden geliyor....İçlerinde dört yıla yakın süre askerlik yapanlar vardı...Ve bir çoğu askere nişanlı gitmiş...Diyeceğim o ki bir evlat nankör çıkabilir....Fakat cümle vatan evlatları nankör çıkmamalı....Çünkü o yaşlılar bu vatanın en çetin en zor dönemlerini yaşadılar ve asla vatana bayrağa ihanet etmediler...her türlü cefasını hoş gördüler birliğimiz , dirliğimiz adına...Eğer ki yaşını başını almış bir dede kimi zaman olduğu gibi evsiz barksız sokakta kalıyorsa bu durum sadece çocuklarının değil bu bayrak altında yaşayan tüm insanların ayıbıdır...Yazınız çok anlamlı Afet abla...İyi ki kaleme almışsınız...Sevgi ile kalın...Kendinize çok iyi bakın...
Afet İnce Kırat
Ana babayı yüzüstü bırakan evlatlar, gelecekten nasıl bir sürpriz bekliyorlar acaba?
O kadar çok ki öykünün kahramanı gibi terkedilmiş anne babalar. İnsan terkedilebilecek birşey midir, bir köşede unutulabilecek kadar basit midir? Bir evlat sofraya oturup lokmaları boğazına tıkarken, nasıl olur da Allah'ın izniyle dünyaya gelmesine vesile olanı hatırlamaz?
Geçen kış görev icabı yaşlı bir teyzenin evindeydim. Ona yaşlı demek bile az, ölmüş gömeni yok resmen. Yatalak. Ahşap evinin elektriği yok, suyu yok, yerde halısı yok, perdesi püsküle dönmüş. Yemeğini komşular getiriyor, üstünü başını rastgelen değiştiriyor. Dedim "Nene senin çocuğun, kardeşin yok mudur?" Kızlı erkekli 9 çocuğu varmış. "Hepsi memleketin bir ucunda" dedi. "Ekmek derdindeler, benle mi uğraşsınlar?" Anneye bakın ki, nasıl koruyor evlatlarını. "O zaman neden ağlıyorsun nene" dedim. "Sen öyle sorunca zoruma gitti" dedi. O pis kokulu, çürümüş eski evden ayrılırken, gözlerim duvarlarda, merdivenlerdeydi. Odaların aralık kapılarından içeri baktım. "Hey oğullar kızlar, bu merdivenleri çiğnemediniz mi hiç, şu yerlerde yatıp ağlamadınız mı, şu kadın sizi kucağına alıp avutmadı mı" dedim. Ve Allah'a dua ettim: Birgün ben de anne babamı bu şekilde kaderine terk edeceksem beni şimdiden öldür, diye.
Velhasıl Afet Hanım, ben yaşlılara dünyadaki herşeyden daha düşkünüm. Onların mazlum bakışları olur. Titreyen elleri, yarısı unutulmuş anıları, korkuları. Dışarıdan bakan ne kadar geniş zamanları var, bütün gün onların diye düşünse de, onlar aslında daralmış vakitlerinin ve akıbetlerinde onları bekleyen acı sonun kederindeler. Üstüne bir de unutulmuşluk binince...
İşim icabı, sürekli yaşlılar, engelliler ve ihtiyaç sahibi kardeşlerimizle birlikteyim. Yani çok doluyum. O yüzden lafı bu kadar uzattım, mazur görün lütfen. Onlar hakkında destanlar yazsam, kafi diyemem.
İçim burkularak okudum. Manzara zaten dram, anlatım da bu kadar etkili olunca bana bir "Of!" çekmek düştü.
Sevgilerimlesiniz daima.
Aynur Engindeniz tarafından 12/29/2012 1:20:55 AM zamanında düzenlenmiştir.
Afet İnce Kırat
Afet İnce Kırat
Afet İnce Kırat
Sağlam kurgu, akıcı üslup, özenli dil ...
Teşekkürler bu güzel satırlar için ...
Şiir tadındaydı ...
Selamlar
..........
Gözünüze acı yaş değmesin ...
( Gözlerim Yeşilırmak adlı şiirimi okumadığınızı fark ettim. Samimi ve objektif düşüncelerinizi bilmek isterim zahmet olmazsa ..)
Afet İnce Kırat
Alışmışız mutlu sona başlangıç finalin ayak sesleriydi hüzünlendim hocam en kalbi selam ve saygılarımla
Afet İnce Kırat
bu feryadı duymazlarki..... buda yaşamın bir anı......en korkulanı..... kamçı gibi şakladı usta saygılar
Afet İnce Kırat
Hayatın ta kendisiydi okuduklarım, final dokundu.
Yüreğiniz dert görmesin ablam.
Selam ve saygımla.