AŞKA LANET OKUMA
Bir adam, adam şair.
Aşkın en ücra sokaklarında gezinen ve en izbe mekânlarında ikamet eden bir şair.
Karanlıkların ve aşkın şairi…
Bir kadın -ki kadın- afeti devran aşka dair!
Aşkın en gösterişli konaklarında gezinen ve en belirgin sahnelerinde rol alan bir diri.
Aşkın en gözdesi, her görenin şair kesildiği, aşk kesildiği, kurban kesildiği kadın. Kesiklerinden kurbanlarını tanırsınız ve aşkının ne kadar büyük olduğunu, çok olduğunu görürsünüz.
Görseniz korkarsınız sevmeye.
Tanısanız severseniz korkarcasına.
Adam şairdi ve aşk üzerine yazardı.
Kadın güzeldi ve ona dair yazılanlar bence aşktı.
Şair körkütük âşıktı kadına, kadın havasındaydı sevilmelerin.
Şair ve kadın bir elmanın iki yarısıydı, bir sevmenin iki yanağı, bir kalbin iki tarafı, bir ruhun ikizi.
Bu yüzden sever kızardı, kızar severdi ikisi de.
Aşktı onları var eden, onları mutlu kılan ve acıya salan aşktı yine.
Bir akşam şunu duydu yüreğinde şair ve hemen döktü kâğıda:
“Dudaklardan dökülür bir sevdalı söz:
Seni tanıdığım güne şükür olsun, diye…
Dudaklardan dökülür bir öfkeli söz:
Seni tanıdığım güne lanet olsun diye…” Attı bu dörtlüğü mesaj olarak sevgiliye, hükmetti onu sevmeye, fethetmeye…
Aldı dizeyi eline kattı manayı birbirine.
Bire bin kattı, cana kan kattı belki de.
Lanetin de şükürle birlikte mana taşıdığını anlattı.
Şükrün de lanetle var olduğunu…
Adam çok şükür der gibi seviyordu kadını.
İyi ki varsın ve seni tanıdığım için şanslıyım dercesine seviyordu.
Kadın içinden geçeni söze dökmezdi, gören sevmez bu kadın derdi.
Oysa adamdan beter severdi.
Kanardı geceleri durmadan.
Yaş olurdu yastığa, yastığını sırılsıklam ederdi.
Taş basardı yüreğine. Ve severdi şairini delicesine.
Şair bir mesaj daha attı kadına. Kadından çok kendisineydi bu mesaj sanki.
—Çok şükür, dedi şair ‘Çok şükür seni seviyorum.’ diye…
Yanıt geldi kadından:
—Lanet olsun iki gözüm lanet olsun. Bende seni seviyorum, diye…
Adam sevinçten uçuyordu, ölüyordu mutluluktan, kahroluyordu heyecandan. Ne yazdığını bilmiyordu harbiden, laciverdi bir aşka meyloluyordu, kan kesilen güllere benziyordu, altın kesilen sulara akıyordu, küle dönen ormana dönüyordu, içine düştüğü ummanda boğuluyordu.
Ah minel aşk!
Ağızdan çıkan her sözün en keskin kılıçtan ve en öldürücü silahtan daha fazla yaralar açtığını ve çoğu kez sarf edildiği kişiyi öldürdüğünü çok iyi biliyordu ikisi de.
Şükürle başlayan aşklar lanetle bitebilir; lanetle başlayan aşklar şükürle bitebilir. Aşk böyle bir şeydir işte! Öfkesi baldan tatlıdır, balı zehirden acıdır.
—Aşktır bu! Mahallenin yaramaz çocuğudur, evin haşarısıdır o! Onu sevmek bu kalbin başarısıdır, derdi şair hep!
Yaşanılan her şeyin bir ehemmiyeti vardır. Bazen ufacık bir söz dahi yıkımlara sebebiyet verir, bazen tatlı bir söz imara yol açar yıkılan gönülleri.
—Aşktır bu! Sevgilinin ezeli mekânıdır, kalbin sahibidir o! Onu sevmek bu aklın zekâsıdır, derdi şair hep!
Aşk lanetlemedir bir an, şükür etmedir milyon kez.
Şair aldı kalemi eline, döktü bir aşk diyalogunu söze:
—Seni tanıdığım güne lanet olsun, dedi kadın.
Şair:
—Lanet okuma, seni tanıdığım güne şükür olsun, diyorum bende.
Sordu şaire, kadın:
—Ne istiyorsun benden kahrolası? diye.
Yanıtladı kadını şair:
—Sevmeni istiyorum, kahrolası deme! diye…
Kadın:
—Sevdim de ne oldu, geberesi? dedi.
Şair:
—Sevmene bak, cesedimin faydası yok kimseye! dedi.
Şair gülüyordu yazdıklarına bakıp, ne kadarda ayıp diyordu kendi kendine.
Aşka lanet okuma!
Canı cehenneme deme!
Kahrolası deme, yıkılası!
Şair, kadına ilanı aşk etti.
Kadın, evet deyip şairi mest etti.
İkisi de hallerine bakıp sonsuz şükretti.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.