- 933 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bir tavşan avcısının anısı
.....Yıllar önce orman idaresinde görev yapan orman korucuları görev yaparken şimdiki gibi tabanca değil de, göreve giderken adına filinta denen ve 3 mermi alan Fransız filintaları taşırlardı yanlarında.
.....Bir gün bu ormancılardan ikisi altlarında eski model bir arazi arabası ile bir gün görev için kalkarlar arabalarına binerler ormana giderler. Onların gittiği ormanda tahtacı işçileri ormanda kesim yapmaktadır. Bu ormancılar ormanda kesim yapan işçiler ilgili görevlerini tamamladıktan sonra onlara misafir olurlar ve akşam yemeğini tahtacılarla birlikte yerler biraz da içerler ve gece olur.
.....Hava kararır ve gecenin karanlığı bastırınca bunlar ciplerine tekrar binerek evlerine doğru giderken gittikleri orman içindeki yollarda tavşan avlamayı düşünürler. Mevsim bahar olduğu için yolların kenarlarında çimenlikler desen pek boldur.
.....Bunların da ellerinde Fransız filintasından başka bir de av silahı vardır. Ellerindeki bu av silahı ile yolda arabanın farında karşılarına çıkan ve ışıktan kaçamayan tavşanları vurmayı ümit ederek yola devam ederler.
Çünkü arabanın farlarında yol kenarlarında otlayan tavşanların gözleri parladığı ve gözleri kamaşıp kaçamadığı için, yolda giderlerken ormancıların gözleri devamlı olarak yolun çevresindeki yeşilliklerdedir.
Yarım saat kadar falan orman içindeki yolda, araba ile yol aldıktan sonra gittikleri orman içindeki yolun kenarındaki çimenliklerde tavşan gözlerine benzer gözlerin arabanın farlarının ışığında parladığını görürler. Ormancılar tavşanı vurmak için sevinçle ellerindeki av tüfeği ile tavşan gördüklerini sanarak silahın namlusunu ondan tarafa doğru çevirirler.
Arabanın sürücüsü yanındaki arkadaşına, vuracakları tavşan daha iyi görebilsin diye farları tam karşılarındaki avın üzerine doğru tutunca birden ne görsünler karşılarında vurmak için hazırlandıkları ve tavşan sandıkları av hayvanı kocaman bir boz ayıdır.
Ormancılar derhal ellerindeki silahı değiştirerek diğer silah olan, Fransız filintasını alırlar ve arabanın açık kapısından nişan alıp ayıya doğru ateş ederler.
.....Ayı vurulmuştur, fakat ayı ölmemiş ve yere düşmemiştir. Ölmeyip yaralandığını anlayan ormancılar ikinci kez ayıya ateş etmeye çalışırken ellerindeki Fransız filintası tutukluk yapar ikinci mermi kovanın içinde sıkışır kalır bu nedenle ikinci mermiyi kullanamazlar.
Fakat sürücü ısrarla ayıyı arazide farları onun üzerine çevirmiş takip etmektedir. Onu vurmak isteyen arabadaki avcı da silahtaki sıkışan mermiyi yerinden çıkarmaya çalışmaktadır tekrar ayıya ateş edebilmek için.
.....Yaralı ayı ilk aldığı kurşun yarası ile etrafına insanın burnunun direğini kıracak pis kokularını salgılayarak ormandaki dağın yamacına doğru yaralı topallayarak giderdir.
Bir türlü ikinci mermiyi ayıya sıkamayan ayıyı vuramayan fakat onu yaralayan ormancılar ayıya daha fazla yaklaşamadan yaralı ayıyı ormanda bırakıp giderler.
.....Gece bastırır ormancılar o geceyi yakın bir köyde geçirirler. Ertesi sabah ormancılar yanlarına birkaç köylü de alarak yaralı ayının izini sürmeye başlarlar.
Ayının bulunduğu ormanlık alan karış, karış taranırken vurulduğu yerin yakınında kayalık bir yere gelirler. Etraftaki kayalıklar mağara ve inlerle doludur. Köylülerden biri tam mağaralardan birinin önüne gelince içerden ağır bir kokunun geldiğini hisseder.
İçeriye bakarlar ki akşam ormanda vurdukları ayı içeride ölmüş yatardır. Başında desen yanından ayrılmayan dört yavru vardır.
Orman korucuları şaşkın köylüler şaşkındır. Orada üzgün, üzgün onlara bakakalırlar ama iş işten geçmiştir.
.....Köylüler öksüz kalan yavruları yuvalarından ölmüş anasının yanından alarak beslemek üzere evlerine götürürler. Birkaç ay onları besledikten sonra tekrar ormana bırakırlar.
Bu hazin olay orman korucularına bir ders olmuştur. O günden sonra görseler dahi hiçbir ayıya kurşun sıkmazlar öldürmezler.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.