OSMAN HOCA
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Hava sıcak.
Oldukça sıcak.
Hem bizim buralar sizin İstanbul’unuz gibi değil. Hava sıcak olunca ağır bir rutubet çöker ilçenin üzerine.
Öyle ahım şahım bir sıcak olmaz. Antalya gibi olmaz mesela. Fakat havadaki nem insanın omuzlarına yığılır, nefes almak zorlaşır, ter silmekten heba olursunuz.
Bir de kokar insan bir müddet sonra.
Oteldeki odasının camını açmamasının sebebini, pencereyi açınca odaya dolan ağır çöp kokusu ve apartman boşluğuna açılan camdan gelen sıcak hava olduğunu anadığımı hissedince biraz mahcup olmuştu.
Gözlerime baktı “ben sana dememiş miydim” der gibi, biraz da yüzü kızarmıştı galiba.
O an ben de utandım. Sıkıldım. Keşke açmasaydım dedim içimden.
“Biz dersimize bakalım” dedi. Elindeki teksir kâğıtlarının bir kısmını yatağın üzerine bırakıp küçük etajerin üzerindeki kitabı aldı ve bana “bugün eşitsizliklere bakalım biraz” dedi.
Osman Hoca iki yıldır bizim lisede matematik öğretmeni. Saygılı, efendi, yeri geldiğinde espri de yapıyor. Saygısızlığa tahammül edemiyor bir tek. Ne yaparsan yap “saygı ile” yap.
İlçe merkezinde bir otelde kalıyor. Hani şu camları apartman boşluğuna açılan yerde. Otelin sahibinin oğlu da bizim sınıfta. Otellerinde kaldığından ilk zamanlar sınavda çıkacak soruları ele geçirebilir diye çok gezdik peşinden. Olmadı.
Yanıldık.
Sır vermedi.
Notları bizden yüksek olur, ne de olsa hoca onların otelinde kalıyor dedik. O da olmadı. İlk sıvandan “bir” alınca eski statüsüne döndürüverdik Metin efendiyi. Artık biz etkinliklere, haylazlıklara, âleme takılırken sadece eskiden olduğu gibi seyirci olacak. Olaylara iştirak etmesine izin vermiyoruz. Mesela maç yapacağız. Metin kenardan seyredecek. Sigara içmek için “Namık’ın Yeri”nde buluşacağız Metin kenardan seyredecek. Futboldan bahsedeceğiz Metin sadece dinleyecek.
Bütün kredisini matematik soruları teminindeki başarısızlığında tüketen bu herif artık aramıza giremeyecek.
Âşık olması da yasaklandı.
Kaportacı Metin’in bacısına “işmar” etmiş.
Derhal müdahale yapıp kıza uyarı yaptık. Sevda istiyorsan sana iyi arkadaşlardan birini ayarlayalım fakat Metin’e bakarsan ağabeyine yetiştiririz ikazı ile kızcağız bizim çocuklardan Aydın ile konuşmaya başladı. Aydın ile de ne konuşulur merak ederim. Devamlı burnunu çekip yutkunan bir çocuk o.
Böylece illegal yollardan alamadığımız notları legal yollarla almak için Osman Hoca’yı ziyarete gittik. Geldiğimizi haber verdiklerinde oteldeki odasından salona inince üzerindeki mavi eşofman ile çok acayip vaziyeti vardı. Biz onu devamlı takım elbiseli ve kravatlı görmeye alışmıştık. Şimdi o matematik hocası karşımızda babamın eşofmanına benzer bir giysi ve ayağında terliklerle karşımızda normal bir insan gibi duruyordu.
Başını eğip dudaklarını yuvarlayarak “hoş geldiniz çocuklar” dediği zaman Osman Hoca olmuştu tekrar.
Onu ziyaret sebebimizi söylediğimizde bize türlü bahaneler uydurup “mümkün değil” diyeceğini tahmin ediyorduk.
Yine yanıldık.
Bize “Çok mükemmel bir plan yapmışsınız, ben her zaman hazırım” dediğinde gözlerindeki tebessümü deşifre edememiştim doğrusu. Sebebini yıllar sonra anlayacağım bu bahtiyar bakışları ömür boyunca bir daha görebilecek miyim?
O günden sonra kararlaştırdığımız akşam saatlerinde kaldığı otele gidip ders aldık Osman Hoca’dan. Bizi genellikle kumaş pantolon ve gömlekle karşılıyordu. O eşofmanı bir daha göremedik üzerinde. Osman Hoca bize ders verdikçe matematik dersi notlarımız yükselmeye başladı. Sadece matematik değil diğer derslerimizdeki başarılar da artmaya bu artışın getirdiği yükselen beklentiler altında ezilmeye de başladık.
Artık üniversiteden konuşmaya başladık. Osman Hoca bize fakülteler, bölümler hakkında bilgi de veriyor, eğilimlerimize, kapasitemize göre münasip programlar, branşlar tavsiye ediyordu.
Son sınıfı hayırlısıyla, kazasız belasız bitirip, siyasi olaylardan da geri kalmadan, nümayişleri programlayarak ve hafta sonları ellerimizde kova ve fırçalarla yazıya çıkarak tamamlamaya çalışıyorduk.
Gayretli ve kararlıydık.
Osman Hoca dersleri aksatmadan devam etmemizi temin için bize otelde çay ve tost da ısmarlıyordu. Sınav yaklaştıkça heyecanımız artıyor, imtihan tecrübesi kazanabilmemiz için Hoca bize kenedi hazırladığı sınav kâğıtlarıyla imtihan ediyor ve en çok doğru cevabı olana bir hediye alıyordu.
Hava soğuktu. Dışarıda sert bir ayaz, denizin esintisiyle açıkta bulduğu deriyi bıçak gibi kesen soğuk vardı.
Kaşkollerimizle ağzımızı burnumuzu kapatıp otele gittiğimizde Osman Hoca’nın memleketine gittiğini öğrendik. Bizdeki moral bozukluğunu anlatamam.
Satılmıştık.
Terk edilmiştik. Sınava şunun şurasında sayılı günler vardı ve biz en dipsi kuyular kadar güvendiğimiz hocamız tarafından ihanete uğramıştık. Ellerimizde kitaplar, teksir kâğıtları, kalemler öylece kaldık. Biraz sonra otelcinin oğlu Metin geldi.” Hiç haber vermeden çekip gitti, eşyaları odasında, demek ki dönecek” dedi.
Dönecek de ne yüzle dönecek. Bize akşam yedi-yedi buçuk gibi burada olun diyen adam buhar olup uçmuştu.
Ertesi gün de okula gelmedi.
Bir gün sonra, akşamüstü çalan telefonu kaldıran babam, ahizeyi yerine koyar koymaz “Osman Hoca dönmüş
Otelde sizi bekliyor” dedi.
Gittik.
Üçümüz de oradaydık. Elimizde kitap kalem yoktu. Biz sadece ne olduğunu öğrenmek ve hocaya “satıcı” olduğunu söylemek için gitmiştik.
“Bir haber vermeden çekip gidiyorsun, biz burada seni bekliyoruz saatlerce, madem ders vermeyeceksin söyle biz de kendi halimize bakalım” diyebildim.
Osman Hoca gözleri şişmiş ve kırmızıya bulanmış haliyle “Çocuklar, ben size sabahlara kadar ders veririm. Acil işim çıktı memlekete gitmem gerekiyordu. Fakat sizin imtihanınızın yaklaştığını bildiğimden erken geldim” dedi.
“Bu mu erken gelmek Hoca, üç gündür gidip geliyoruz buraya, adam bir haber bırakır” diye çıkıştım.
Bu sitemimin sebebi belki Osman Hoca’nın memlekete gidişini, derse verdiği bu mecburi arayı izahata kalkışmasıydı. Bize “ Size ne giderim gitmem siz benim amirim misiniz? Babam mısınız?” deseydi biz kuyruğumuzu ayaklarımızın arasına alıp defolup giderdik.
Fakat hoca bize nazik davranınca, biz de kırılmışlığımızı ve yalnız bırakıldığımız endişesini, arsızca ve şuursuzca ortaya koyduk.
Sınıfta matematik problemlerini kara tahtanın yüzüne yapıştırırcasına çözmek için can atan bizler en sükût dersimiz olamaya başlayan bu dersten zevk almamaya başlamıştık.
Osman Hoca haftanın son günü bizi öğretmenler odasına çağırdı.
Başka zaman okul bahçesinde konuştuğumuz, teneffüslerde çayını sınıfta içip bizimle muhabbet eden öğretmen bizi en kuvvetli göründüğü, meslektaşlarından güç aldığı öğretmenler odasına çağırıyordu.
Gittik.
Bize hafta sonu sabah sekizden akşam yirmiye kadar ders çalışmaya hazır olup olmadığımızı, eğer geleceksek oteldeki odasında kahvaltı yapacağımızı söyledi.
Kabul etmedik tabi ki.
Akşam babamın “Sabah yedide otelde olacaksın, hocanın dediğinden çıkmak yok” tembihi her şeyi değiştirdi.
Sabah yağmur ile otele gittim. Diğer arkadaşlarım da oradaydı. Onların babaları da fırçalayıp göndermişlerdi. Suratlarındaki şişliklerden anlaşılıyordu durumları.
Önce sıcacık “Sarıçam Pastanesi” böreğiyle kahvaltı yaptık. Sonra ders başladı. Önceki dersleri tekrar ederek unuttuğumuz bir yer var mı kontrol ettik.
Sonra yeni konular ve problemler çözdük.
Fakat içimizdeki kırgınlık sesimizde bakışlarımızda hayat buluyor, isyanımızı susarak ve gülmeyerek belirtiyorduk.
Kırgınlık kolay geçmiyordu.
Üç gün tabir yerindeyse nefes almadan ders çalıştık. Otelde çalıştıklarımızla kalmıyor, hocamızın verdiği ev ödevlerinden çözebildiklerimizi çözüyor, çözemediğimiz konulardaki eksiklikleri için tekrar ders alıyorduk.
Fakat o kırgınlık başımızın belası, gururumuzu yenip eski havamıza dönemiyorduk bir türlü.
Çözemediğim bir sorunun cevabını almak için öğretmenler odasına gittiğimde izinden gelen Ganime Hanım’ın Osman Hoca’ya “Hocam Başınız sağ olsun, ben izimdeydim biliyorsunuz, şimdi duydum, hasta mıydı rahmetli?” dediğini duyunca şok oldum.
Osman Hoca “Yıllardır yatakta idi Hocam, birden fenalaşmış işte…”
Osman Hoca’nın annesi vefat etmiş, memlekete gitmişti. Annesini defnettiği gün bizi düşünerek yola düşmüştü.
Utancım, kırılan kalbimi yerinden fırlatacaktı nerdeyse.
Kalbim hiçbir karşılık beklemeden ellerimize sarılan bu dev adamın adını kazıyordu köşelerine.
Ebediyen “ Osman Cerrah ” adı unutulmasın diye.
YORUMLAR
Şunu bir kez daha anladık ki, Osman Cerrah gibi öğretmenler kimseyi yarı yolda bırakmaz.
Bir kez de ben bağırıyorum buradan duyması için.
Osman Hocaaaaa !!!
Tebriklerim saygıyla Erol Bey.
erolabi
Onlar bizim ruhumuzun mimarı oldular.
Onlarla tarttık,onlarla ölçtük hayatı...
Selam ve muhabbetle..
Herkese nasip olmaz “Osman Cerrah” gibi bir hocanın rahle-i tedrisinden geçmek. Ne mutlu sana, gıpta etmemek mümkün değil sevgili “erolabi”. Hele de benim gibiysen
Şöyle bir geriye bakıyorum da lise 2’deki edebiyat öğretmenimiz Nebi Hocayı buçuklu sayarsam, tahsil hayatım boyunca “Osman Cerrah” hoca gibi kalender bir tane hocam olmadı gitti vesselam. (Öldüyse Allah rahmet eylesin yaşıyorsa kulakları çınlasın Nebi Hoca bendeki cevheri(!) ilk fark eden insandı. Bana hep “oğlum İsmet sende tam güreşçi fiziği var bunu iyi değerlendir derdi :- ) … Şaka bir yana naçizane bir şeyler karalayabiliyorsam sayesinde.
Şansımdan mı nedir, ne hikmetse bize çoğu polütbüro üyeleri gibi aşırı statükocu ve otoriter olanları tesadüf etti. İlk-orta-lise hep aynı. Öyle hocaya kırılmak, darılmak, surat yapmak gibi lüksümüz nerdee. Arada bir oda organize değil doğaçlama dersi gargaraya getirmeye kalktık mı anında sobelenirdik. Bilenler bilir, metrelik ahşap cetveller vardı eskiden, cetvel değil mübarek birebir Kral Artur’un efsanevi kılıcı Ekskalibur. Kurttan sesler korosu anında kuzuya dönerdik. Tahtaya yazılan fişlerin alayını meee, meee, meee diye hecelerdik.
Ne yalan söyleyeyim bunda bizimde payımız yok değildi hani. Sosyo ekonomik şartlar gereği rampalarda tekledik yokuş aşağı boşa saldık. Hocalar ne kadar statükocu da olsalar tabiri caizse az çok maldan anlıyorlar. Kim okur, kim okumaz. Ne kaa ekmek o kaa köfte misali. Hasbelkader bu hengâmede vali mali olamadık ama adam olduk sanırım. Anladun oni :-)
Osman Cerrah hoca vesile, sen yazın ile aracı oldun; hepsinden Allah razı olsun, dayağını yediklerimden yemediklerimden hepsinden :- )
Tebrikler, selamlar, saygılar
erolabi
Çok değerli İsmat abi,
O zamanlar hocalarımız genellikle "Halk Savunma Güçleri" konusunda bize yardımcı olur bir kısmı (Ülkü-Bir'li) öğretmenlerimiz Kominislerin memleketi istila edip "kadınları kızları -nedense ilk evela kızlardan ve kadınlardan başlayacağını düşünürlerdi-kılıçtan(!) geçireceğini anlatır bizi gaza getirmeye bir kısmı da (Töb-Der'li) memleketi faşistlerin ele geçirip üklemizin güzel kızlarının ve emekçi analarının ABD'li Coni'lere meze yapılacağını iddia edip bizi başka alemlere sunuyorlardı.
Biz de analarımız ve memleketimizin bütün kızlarının namusunu müdafaa etmek için paso nöbet tutar kavgalara eylemlere girerdik.
Bir gün "Kitap oku" demedi bazı öğretmenlerimiz.
Yıllar geçti gözü yollarda kalan bazı teyzelerimiz ne kominislerden bi fayda gördü ne de Faşistlerden.
O vakitler hoca olmak sert olmak demekti.Sevgini göstermemek,katı olmak iyi "hoca" olmanın en muhim hususiyetitdi.
Ben Trabzon'lu Osman Hoca'mı hiç unutmadım.
O kadar iyi bir insandı ki "Trabzonlu" demezsin yani!
Çok uzun gidiyorsun abi ya !
Daha sık gel buralara.
Selam ve muhabbetle...
Ağyar
Ya “erolabi” aman yanlış anlaşılmasın, içimde ukde kaldı...
Nebi Hocamı “buçuklu sayarsam” demekten kastım; üç yıllık meslek lisesi döneminde kendisiyle şartlar gereği sadece ikinci sınıfta bir dönem teşriki mesaide bulunabildik. Zira birinci sınıfta başka bir hoca vardı, son sınıfta ise meslek lisesi olması hasebiyle müfredatta edebiyat dersimiz yoktu. Bir dönemde iyi kötü ne kapabildiysek hepsi o işte. Buçuklu demem işte bu sebepten. Yoksa kendisi adamlıkta, kalenderlik de Osman hocadan hiç aşağı kalmaz. Simasını, sesini, ismini soyadı ile beraber hala unutmadığım birkaç hocadan birisidir kendileri.
İşin garibi, bir önceki görev yerinin Trabzon/Sürmene olması. Sanırım kendileri Trakyalı idi. Fakat orada görev yaptığı süre içinde kuymak, muhlama, mısır ekmeği, karalâhana yiye yiye Trabzonlu olmuş çıkmış. Öyle derdi. Birde methederdi Trabzonluları sınıfta, içimin yağları erirdi keyiften..
Çatlaa :- )
Selamlari, saygılar
Kesinlikle ve kesinlikle böyle öğretmenler kalmadı, kaldırılmadı. Öyle güzel anlatmışsınız ki, yazının sonunda gözlerimden iki damla yaş süzülüverdi. Aklıma kendi sevgili öğretmenim geldi...
Yalnız o sınavda ne oldu merak ettim. Öğrencileri Osman Hocaya olan vefa borçlarını ödeyebildiler mi? O kısmı da ekleseydiniz keşke.
Ölmüşse Allah rahmet eylesin, yaşıyorsa sağlık ve afiyet versin.
Kutluyorum. Saygılar.
erolabi
Kârlılık ve kazancın dayanılmaz serpiniti,çernobilden daha etkili halde 80 sonrası gençliği etkilediğinden yetişen de yetiştirilen de değişim geçirdi.
Her öğrencinin bir "Osman Hoca" sı vardır eminim.
O otel odasında kendi söküğünü diken , yıkadığı çamaşırları gerdiği ipe asan biz gelmeden toplayan ve bizim için büyük önem ve rehber olan değerli hocamız kendini asla lacaklı hissetmedi.
Okuldaki sınavlardan düşük not aldığımızda "Nerde anlatamadım?" diyerek bizi incitmeden ruhumuzu besleyen hocamızın ellerinden öptüğümüzde "Şimdi cennete giden ruhlara döndüm" dediğini hatırladım.
Yıllardır haber alamadım.
İnşallah sağ ve selamettir.
Trabzon hocamız sayesinde büyür gözümüzde ,gönlümüzde.
Oradan geçerken "Osman Hoca " diye bağırırız.
Duysun duymasın!,
Bizim gönlümüzde o izbe otel odasındaki Osman Hoca ve bütün Osman Hoca'lar asla ölmeyecek.
Selam ve muhabbetle kardeşim.
Allah nur içinde yatırsın
siz hep hayattan, hayatın tam da içinden yazıyorsunuz
yalın duru bir kaleminiz var
kutluyorum güne gelişinizi
saygılarımla
erolabi
Değerli kaleminizden bu kelimelere mazhar olmak ayrı bir bahtiyarlık.,
Selam ve saygı ile.
erolabi
Haylaz öğrenciler ders alsın diye...
Öğretmenlik mesleğinin kutsallığı idrak edilsin diye...
Ve öğretmen olmak için bekleyenler bir an önce kara tahtalarına kavuşsun diye ...
Saolll !!!Saolll!!! Saollll!!!...
Selam ve saygı ile.
İşte, eğitim camiasında görmek istediğimizde hep bu zaten.
Çok değerli bir paylaşımdı.
Tebrikler.
erolabi
Selam ve muhabbetle.
Anılarımın içerisinden dağılan sislerin arasında naif gülüşü ve beyefendi halleriyle hala bana "x bilinmiyendir Erol" diye seslenen değerli Matematik Hocam Osman CERRAH bey'in anmak ve numune kişiliğini sergilemek ve memlekete millete hizmet maksadıyla yazdığım yazıyı "günün yazısı" olarak değerlendirip,değerli öğretmenlerimize bir sayfacık saygı duruşu temin eden seçki kuruluna,yazımın değil öğretmenimin onore edilmesi,anılması adına şükranlarımı arz ederim.
Hayırlı işlerinde başarılar dilerim.
erolabi tarafından 12/26/2012 11:58:54 AM zamanında düzenlenmiştir.
İdealist öğretmen modeli budur benim nazarımda.
Size nedenini açıklasa idi hiç bir önemi kalmayacaktı belki de...
Yitirdiği annesiyken bile acele ile dönüp genç nesillerin yardımına yetişmesi ve geleceklerini bir bakıma şekillendirmesi çok anlamlı ve unutulmayacaklar arasında olmaya gerçekten değerdi. Böylesi öğretmenlerin değeri bilinmeli ve yıllar da geçse anılmalı aranmalı unutulmamalı.
O gençlerin başka çaresi de yoktu elbet, gençlerdi ve anlam verememişlikleriyle anlamlandırmışlardı.
Okunası bir yazı, anıydı. Güne yakışandı, anlatımı ve içeriğin derin manası ile...
Tebrik ediyorum yazarı... Saygılarımla...
erolabi
Unutulmasın ve örnek alınsın diye kayda geçtim değerli Cömert ..
Eski öğretmenelikler kalmadı...
Bir harf öğrenmeye kalksan önünüze hemen "ücret tarifesi" geliyor.
Çok teşekkür ederim. Selam ve saygı ile.
erolabi
hayat içerisinde bir birimizi kırdığımız ,üzdüğümüz oluyor..
önemli olan hatayı anlamak ve geri dönebilmek..
Şimdiki asırda senedi ödemediğin zaman dersanedeki öğretmenler bakmıyor yüzüne..
nerde o eski öğretmenler demek geliyor içimden fakat sözüm kalıyor boğazımda...
Şimdi de var çok değerli öğretmenler.
Selam ve saygı ile.
erolabi
Hocaya?
Kattiyyen soramazdık.
Neden bilmem ama sormazdık,soramazdık.
O bizi düşünerek cevap açıklama yapmadı zaten.
Selam ve saygı ile.
erolabi
bize acısını göstermek istemedi belki de..
sağol bacım..