- 934 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
VİCDANSIZ EVLAT
Karşısındaki kim olursa olsun, zerre kadar değer vermezdi.
Bildiği tek gerçek, helal ya da haram hiç fark etmez, çıkarıydı.
Çıkarı varsa, onurlu bir insanın aklının alamayacağı kadar küçülürdü.
Beklentisi varsa, yağ çekmekten, hududsuz övmekten, el- etek öpmekten, taklalar atmaktan, temenna çakmaktan kaçınmazdı.
Yeter ki çıkarı olacağına aklı yatsın.
Öyle bir yaltaklanırdı ki, zaman gelir, karşısındaki bile tiksinirdi, o hiç mi hiç aldırış etmezdi.
Yalan söylemek gerekirse hiç çekinmezdi, yalanın en babasını icat ederdi.
Yemin etmek gerekirse öyle yeminler ederdi ki, o’nu çok iyi tanıyanlar bile inanabilirdi.
Mukaddesat üzerine yalan yere yemin etmek, o’nun için çocuk oyuncağı gibiydi.
Söyleyemeyeceği yalan yok gibiydi ta ki bir defasında baltayı taşa vurana kadar...
Annesi Meme Kanseriydi,canıyla uğraşıyordu.
Kadının sağ memesindeki kitle elle tutulur hale gelince, önce kocasına, sonra çocuklarına söylemiş olsa da hiç biri duyduğuna önem vermedi, tenezzül edip de doktora götürmediler.
Kadın İnegöl’ün bir köyünde oturduğundan ve kendi başına da doktora gidemediğinden vakit geçmişti, kitle büyümüştü.
Bir gün, hangi dağda kurt öldüyse, kocası merhamete geldi, köylerinin yakınındaki beldedeki Sağlık Ocağına götürdü.
Sağlık ocağındaki Doktor çok gençti.
Doktoru gören henüz lise talebesi sanabilirdi ama o gerçek doktordu ve yaptığı kısa bir muayenenin sonucunda kararını açıklamıştı.
Durum ciddiye benziyor.
Bu iş beni aşar.
Siz en iyisi hastayı İnegöl’deki bir uzmana gösterin, onlar daha iyisini bilirler.
Kadının kocası İnegöl lafını duyunca canı sıkıldı.
O zannetmişti ki, doktor bir reçete yazacak,gönderecekti.
O da karısını eve bırakacak, sonra kahvehanenin yolunu tutacak, her zamanki masaya kurulacak, gece yarısına kadar al kızı, ver papazı diyerek kağıt oynayacaktı.
Uzman doktor kadının memesine eller ellemez dudağını büktü, kaşlarını çattı, bu zamana kadar neredeydiniz? Diye sordu.
Kitle büyümüş.Açık konuşmak gerekirse kötü huylu tümörden şüpheleniyorum.
Parça alınması, tahlil edilmesi gerekiyor.
Sonra durumu değerlendiririz.
Doktorun dediği gibi oldu.
Biyopsi yapıldı, alınan parça tahlile gitti,gelen sonuç çok kötüydü; kadın meme kanseriydi.
’Opere Memeo’ adıyla bilinen ameliyat gerçekleşti, kitle bulunan memeyle birlikte koltuk altındaki Lenf bezleri de alındı, kesin karar verilmek üzere Ankara’ya gönderildi.
1,5 ay sonra Ankara’dan gelen tahlil sonucu da bir öncekini teyit ediyordu, Meme kanseri teşhisi tüm acımazlığıyla karşılarına çıkmıştı.
Kadının çocuklarından biri İstanbul’da, bir sitede bahçıvan olarak çalışıyordu, SSK’ sı vardı, annesine baktırabilece konumdaydı.
İnegöl’de Kanser hastalığına karşı savaşacak ileri teknoloji yoktu, hasta Bursa’ya, SSK Çekirge Hastanesine sevk edildi.
SSK Çekirge hastanesi de Kanser lletine karşı yetersizdi, orası da hastayı İstanbul’daki SSK Okmeydanı hastanesine gönderdi.
Kadın Okmeydanı Hastanesinde 2 ay kadar ışın tedavisi gördü, sonra, belli zamanlarda ayaktan Kemoterapi tedavisi görmek üzere taburcu edildi.
İstanbul dışında bir ilde ikamet ettiklerinden, hastanın direkt İstanbul’a gidebilmesi mümkün değildi.
Kadın gerçekten de hastaydı, yakınları kadını almadan Bursa’ya giderek sevk almaya çalışıyorlardı, ama bir türlü beceremiyorlardı.
Bu bu yüzden tedavi zamanı gelince Bursa’da çalışan damadın yanına gidiyorlar, damatın koşturması sayesinde istediklerini elde ediyorlardı.
Damat doğma büyüme Bursalıydı, yol yordam biliyordu.
Önce Genel cerrahi uzmanına gidiyor, türlü diller döküyor, doktoru ikna ediyordu.
Doktorun yazdığı ’refakatli sevk’ kağıdını alıyor, diğer bölümleri dolaşıyor, son imzayı attırdıktan sonra elindeki vekaletnameyi gösterek gidiş-dönüş yol parasını alıyor, parayı gelene teslim ediyor, işine dönüyordu.
Bir gün, kadının hayırsız oğlu, eniştesinin yanına geldi, sevk kağıdı almalarının zamanının geldiğini söyledi.
Birlikte Çekirge Hastanesine gittiler.
Damat oradan oraya koştururken, hayırsız evlat bahçedeki çay ocağına oturmuş çay içiyordu.
Enişte, bütün işlemleri bitirmişti, sevk kağıdını ve 2 kişilik gidiş- dönüş parasını kayınçosuna teslim etmişti, işinin başına dönmüştü.
Aradan 10 gün kadar geçmişti, bir cumartesi günü eşiyle köye gitiler.
Yemekler yendi, çaylar içildi, yatma vakti gelmişti.
Eşinin babası bir şeyle söylemek istiyorda söyleyemiyor gibisinden kıvranıyordu.
Derken daha fazla dayanamadı, ağzındaki baklayı çıkarıverdi.
Sana bir şey soracağım ama sakın yanlış anlama dedi.
Damat ne duyacağını merak ediyordu, tüm dikkatini kayınpederinin ağzından çıkacak lafa odaklanmıştı.
Sen, bizim oğlan sevk kağıdı almaya geldiğinde parayı bizim oğlana verdin mi, yoksa cebine mi attın?
İşte o anda damadın kafasından aşağı bir kazan haşlak su dökülür gibi oldu.
Meseleyi anlamıştı, ben sizin 3 kuruş paranıza tenezzül edecek kadar şerefsiz biri miyim? Diye hırsla karşılık verdi.
Ben her zamanki gibi parayı aldım, kuruşu kadar oğluna teslim ettim.
Senin oğlun demek ki parayı cebine atmış, bir de bana leke çalmış.
Damat o kadar öfkelenmişti ki o an karşısında olsa kayınçoyu tırnaklarıyla param parça ederdi.
Sen sakin ol dedi kayınpeder, damadının sırtını sıvazlayarak.
Ben oğlumun ne şerefsiz olduğunu bilirim.
Zaten senden şüphelenmek aklımın köşesinden bile geçmemişti.
Benim oğlum o kadar şerefsiz birisidir ki, Kanser tedavisi gören hasta annesinin 3 kuruşluk yol parasını bile utanmadan cebe atar, suçunu örtmek için de, karşısında kim olursa olsun leke çalmaktan kaçınmaz.
Olayın üzerinden fazla bir zaman geçmemişti, kadın ağırlaşmıştı.
Son saatlerini yaşıyordu.
Biri hariç, çocukları, hasta kadının başına toplanmışlardı.
Hasta kadın son nefesini vermek üzereydi, ölüm döşeğinde hayırsız oğlunun adını sayıklıyordu.
Yakınları, sağa sola telefon ettiler, İnegöl’e adam yolladılar, hayırsız oğlanı aradılarsa da bir türlü bulamadılar.
Kadın son nefesini verdi, ertesi günü toprağa verilirken hala hayırsız oğlandan haber yoktu.
Kadının toprağa verilişinden 3 gün sonra, hayırsız oğlandan haber alabilmişlerdi.
Vicdansız oğlan, annesi ölüm döşeğinde yatarken, komşu ilçelerden birinde, ağına düşürdüğü birini dolandırmak üzereyken kanuna yakalanmıştı, cezaevini boylamıştı.