- 2224 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KÜÇÜK KARINCA ( Fabl )
Bir dağ yamacında yeşil bir yonca
Üstünde yürüyen minik karınca;
Delice esince dağdan fırtına
Sanki kanat takmış gibi sırtına,
Uçtu da karınca çok çok uzağa,
Söylendi, ’ben nasıl düştüm tuzağa? ’
Yiyecek bulmaktı bütün dileği,
Oysa burkulmuştu şimdi bileği.
Bu halde yuvaya nasıl giderdi,
Yuvadakiler hep alay ederdi
Hem topaldı şimdi, hem eli boştu;
Topal bacağıyla her yana koştu.
Birşey bulamadı, fakat ne çâre,
Yorgun düştü kaldı, garip, bîçâre.
Ümidi kalmadı, bir yere çöktü,
Oturdu, sel gibi gözyaşı döktü.
Sonunda çâresiz kalktı yerinden,
Kaderine bir ’aah’ etti derinden,
Ruhunu sonsuz bir acı bürüdü,
Yuvaya doğru tam bir gün yürüdü.
Bir ara gökte ay gözünü çeldi,
İçinden Tanrı’ya yakarmak geldi:
’Ey Tanrım, madem ki beni yarattın,
Yonca yaprağında bir şey arattın
Karıncalar bile senin kulundur,
Üstelik, yolumuz senin yolundur,
Bak yalvarıyorum, sen Tanrı, ben kul,
Kurtar şimdi beni, bana çâre bul’.
Dua, ona bir güç getirdi birden,
Azimle yürüdü kaldığı yerden.
Tanrı, karıncayı sanki kükretti,
O da Tanrısına bolca şükretti.
Yuva gözükmüştü şafak sökerken,;
Birden bir şey gördü yolda giderken.
Bir bütün buğdaydı, bu bir ganimet,
Karıncalar için en büyük nîmet...
Büyük bir gayretle sırtına aldı,
Zaten yuvaya da çok az yol kaldı.
O, çalışmış, doğru yolda gitmişti,.
Tanrı görmüş, ona yardım etmişti.
Sırtında buğdayla eve varınca,
Omuzlara yükseldi küçük karınca...
..................................................
Yürekten bir dua gelirse dile,
Dua eden, olsa karınca bile
Tanrı duyar onun ne dediğini,
Cömerttir, verir her istediğini...