At Kuyruğu
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Halam sinirlendiğinde, kapılardan alırdı hırsını. Babaannemin azarı, kalıplaşmış bir cümle olurdu. Soru değil, düpedüz hükümdü:
-Kocamemet damarın tuttu mu yine?
Arkasından gülüşmeler…
Biri öfke duvarını aştı mı, diğeri susmalı. Yoksa, aynı soydan akan kan birikintisinde boğulmak işten değildi hani.
-Alan olmayınca vereni seveyim ben!
Dedemin bu sözü, en büyük azardı işte. Kapıyı çarpandan geçer, çarpmayı düşünenlerin fikrini yalayarak yankılanır dururdu, ahşap duvarlarda… Hem de artan bir tesirle...
Yaş, on bir, on iki. Olsun. Annen on beşinde kucağına almış seni. Senden önce doğup, yaşamayan bir kardeşi de duymuşluğun var. Elini çabuk tutmalısın. Bir, bilemedin iki yılın anca var. Hâlihazırda taliplerin de atların kuyruğunu kesip durmadığına göre, o söz sana da dokunur pekâlâ...
Dedem, “ben o sülaleye biricik bacımı verdim, burnumdan getirdiler; kızımı vermem,” diye diretince, babam, annemi istemeye gelenlerin atlarının, eşeklerinin kuyruklarını kesmede iyice ustalaşmış.
Sevdiğin kıza, yakın köylerden olası taliplilerin ayağı kolay kesilir. Bir iki yol kesme, bir iki har gür, işlem tamam. Olmazsa rüşvet… Başlık parasından sayılır o da. Vakti gelince hesaptan düşerim, demiş olmalı, benim akıllı babam.
Cep telefonları yok ki tehdidini mesajla yayasın. İnternet belki daha hayal bile değil. Cep aynasından yansıtılan güneş ışınlarıyla iletişim çağı daha… "Sende gönlüm var" demek için, kiraz ağacında yakalayacaksın kızı. Aynayı gözüne nişanlayıp, ağaçtan düşürene kadar gözüne ışık vereceksin ki ileti yerine varsın. Dallar neresini çizerse artık. Aşkın nişanesi, yüze gelmiş, baldıra saplanmış, dert mi? Dikeni gül kokar gülün. Aşkın öyle tarif edildiği vakitler işte. Atların, eşeklerin kuyruğuna kadar düşmesinden inatçı dedem sorumlu, babamın suçu yok.
Günübirlik gidip gelinemeyecek kadar uzak yerlerden gelen dünürcülerin, sabah kalktıklarında, bineklerinin kuyruğunu noksan bulunca, kime daha çok kahrettiklerinden emin değilim.
"Kader, kısmetmiş," der, annem. Uzaklardan bir köyden bir genç ile nişanlansalar da düğünden önce delikanlı hayata veda etmiş. Arzuyla Kamber, Leyla ile Mecnun öyküleriyle büyüyen, aşka imanı bütün, aşığa boynu kıldan ince dedem, bu talihsiz ölümü ilahi bir işaret saymış olmalı ki hiç sevmediği sülalenin en haylaz oğluna, diğer bir ifadeyle, tek kız kardeşinin oğluna, biricik kızını vermeye, razı olmuş.
Sonrası, “halanın yazgısı yeğenine” gibi bir öykü...Babaannem ile annemin yaşam öyküleri, ezilmişlik ve yazgıya sorgusuz kabulleriyle, birbirine çok benzer. Benim çizdiğim güzergah ile halamın yolu ne kadar farklıysa, onlarınki o kadar örtüşür. Kader mi, kısmet mi… O konu başka konu ve o azarlar şu an bile beynimde yankılanıp dururken, fikir yürütmek aklımdan geçse de yüreğim elvermiyor; susuyorum.
Oğlum, babasını yine sinirlendiriyor ve baba, tıpkı kendi babasından gördüğü gibi babacanca azarlıyor O’nu:
-Düğüne gitmiyoruz, hadi çabuk ol! Ne yapıyorsun sen, bir saattir odada?
Yangına körükle müdahaleye hiç üşenmez, bu çocuk kimden aldı huyunu bilmem ki… Cevap olarak, odasının açık kapısını hızla kapatıp, devam ediyor ayna karşısında, saçlarına çim adam görüntüsünü verme çabasına.
Duvarlar ahşap değil, ama çocukluğumun konağının duvarları gibi kolaylıkla geçiriyor sesi. Kapının gürültüsünün örtemediği o cümleyi net duyuyorum. Babası da duyuyor. Gözlerinde, “işte, senin yetiştirdiğin çocuk bu kadar olur,” pankartı asılı yine… Gülümsüyorum, çünkü biliyorum ki saçları da sesi de benden çok karşımdaki adama benziyor, oğlumun… Örtülü küfretme yeteneği de bana çeksin varsın.
Bir de gözlerimi susturabilsem. Birlik de dirlik de daha kolay olacak evde. Karşımdaki adam da benim sloganımı okuyor. Yine ele veriyorum, kanımdan tek insanı…
Bir iki dakika sonra iki adam gülüşüyorlar ayakkabılarını giyerken. Birinin sesinde gurur, diğerininkinde utanmışlık… Göz göze gelmemeye çalışıyorum, daha genç olanıyla. Çünkü aynen şöyle bağırıyor o gözler, bakmadan duyabiliyorum :
-Bunun hesabın, ben sana sorarım!
Yanıtımı duydu mu, bilmem. Kendi benzetmeme kendim gülüyorum:
-Aman ne korktum! Atımı dışarıda bırakmam bu gece!
YORUMLAR
Aynur Baş
Onlar daha uygundur söz sanatları açısından.
Anı köşesine uygun dedim bu paylaşım için ama çok da emin değilim, öyküleme yaptıım çünkü ve olay ile kesit arası çok da kararlı durduğum söylenemez.
Teşekkür ediyorum samimi yorum için.
Selamım ve saygımla...
Ne yapayım?
Tebrik edemeden geçemedim Hocam :)
Türkçenizi okurken haz almak müthiş!
Saygılar...
Aynur Baş
Hayırdır hocam, nedendi ki bu sitem?
Hüseyin Akdemir
Aynur Baş
Dost selamım ve saygım ile.
Teşekkür ederim.
Bir güzelliği gördüm mü, kendim ortaya koymuşçasına mutlu oluyorum. Temiz bir Türkçe, akıcı bir anlatım, bir de üslûp varsa yazıda, tamamdır... Hatta defalarca yazılmış bir konuyu bile tekrardan ve sıkılmadan okuyabilirim. Bir de konu değişikse, aliyyül- âlâ... Ve bu yazı, tastamam geldi bana.
Hissettirdiklerine gelince...
İyi ki de sırada değillermiş, atların kuyruğunu kesecek talipleriniz... Yoksa, yazık olurdu o cânım atlara. Zira, başı ve bakışı ile başlayan, yelesi ve bacakları ile devam eden güzelliklerinin hitâmıdır bence, atların kuyrukları...
Bakışlarla anlaşan, hattâ bakışlarından küfrü dahi okuyan bu aileyi de, güzel anlatımı da sevdim ben.
Teşekkür ve selâm ile.
Saynur Öztürk tarafından 12/24/2012 3:29:20 PM zamanında düzenlenmiştir.
Aynur Baş
kuyruksuz düşünemiyorum bile,
ama aşk, akıl sınırlarından öte bir akış olmuş hep.
Başa gelince kuyruğa da dokunuyor demiştim ben de...
Ne denir başka, bilemedim şimdi :)
Ne güzeldi, dost selamınız.
Aldım başım üstüne.
Selamım, saygımla Saynur...
Aynur Baş
Şaka hocam,
resim bir köy çağrışımı.
Muhtemelen de bir Karadeniz orman köyünden bir enstantane.
Arkadaki ahşap yapıyı seçebiliryor musunuz,
çok tanıdık geldi bana ve seviyorum nedense
bu resmi.
Çok da teknik düzenleme düşünmedim aslında.
Teşekkürüm ve saygımla.
Selam ederim.
Her yazdığının hakkını veren kaleme selam olsun...
Tebrik ederim sevgili Aynur
Çok güzeldi
Emeğine
Yüreğine sağlık
Selamlarımla...
Aynur Baş
her okuduğunun hakkını veren ustama,
selamım saygımla...
Özlemiştim bu kalemi. Anılarınızı edebiyatla sarmalayıp, sizi hiç tanımayan, upuzak diyarlardaki okurlarınızda böyle derin izler bırakabilmeniz ne güzel.
Çok güzelsiniz.
Kutluyorum. Sevgilerimle.
Aynur Baş
aynınızı yansıtır, Aynur hanım.
Güzelliğiniz düşmüş, sayfama.
Sevgim, saygım ile.
Makaleyi bekliyorum :)
Güzel bir anlatımdı...
Kutluyorum gine gelen yazınızı...
Sevgimle...
Aynur Baş
Makale zor iş ...
Teşekkürüm, sevgimle Canan Hanım.
Onu nerden buldun da nerden hatırlayıp oraya bağladın dediğim hadise: At kuyruğu.
Tam olarak böyle oldu tepkim.
Kalem öyle güzel işlemiş ki öylece bakakaldım ekrana biraz.
Bir gezinip geldim sindireyim diye.
Güne gelmiş, kutlarım.
Velhasıl Ustam
Benim genler ne tarafa gideceğini şaşırmış.
Buna kanaat getirdim sonunda.
Çok beğendim ki.
Sevgiler saygılar çokça.
Ne olursa olsun, acısıyla tatlısıyla güzel anılar biriktirmişiz diyorum ben.
Bu anlatımdaki olayların bağlantısı da çok ilgi çekici, sorguluyor insan.
Çocukluğundan evliliğine, anneliğinden çocuk yetiştirmesine varıncaya kadar olaylara bakışıyla içsel gezinti yaptırıyor.
Bir diğer konu da soya çekim mi, yoksa eğitim mi ön plana çıkan kişilik karakter oluşumunda.
'' Kesinlikle soya çekim, :) var,, genlerin ağır bastığını iki çocuğumda görebiliyorum ben de.
Hele gelenek göreneklerin haricinde eskiden her davranışın büyüklerimizce belli adı varmış ya.:)
En çok buna gülüyorum. Ergenlik çağında anlayışlı olmalı, gelişimi için neler yapılabilir konusu olması ne mümkün! O zamanlarda... İyi ki diyorum bazen, annelerimizn neslinde dünyaya gelmemişiz. Şanslıyız.
Artı bir şey daha bir takım korkularım var olduğundan, atımı da dışarı bağlamış olduğumdan sabaha dek uyku yok demektir... :(
Çok güzeldi yine her zamanki lezzetinde...
Tebrik ediyorum ustam, yüreğine sağlık...
Güne yakışan bir anlatım...
Sevgim ve saygım bakidir...
Aynur Baş
oda kapılarını çelikten mi yaptırsam diye.
Ata gelince, el keseceğine sen kes at derim ben.
Bir iki kuyruk sallandırmayınca olacak gibi değil zaten o konu :)
Sevgim, saygımlasın, daima...
Teşekkürümle kalem yoldaşıma.
iyi ki seçki kurulu var
yoksa arkadaşımın bu yazısını kaçıracaktım
öncelikle paylaşım için yazara ve güne geldiği için seçki kuruluna teşekkür ediyorum
okunası bir yazıydı
kutlarım arkadaşım
sevgilerimle
Aynur Baş
Sevgimle Gülhun.,
teşekkür ederim.
Sevgili Aynur, kalemini ve samimi anlatımını sevmişimdir, Hep seveceğim, yeter ki sen yaz. Ne güzel bir anıydı yazıya konu olan. Yazgı güzel olmasa da.
Tebrikler CAN, çok sevgimle...