- 1397 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
MAVİ MASAL
MAVİ MASAL
Kumsalın gümüş rengi pırıltısı, göğün buz mavisi, denizin divane rengi karmakarışıktı. Küçük kıpırtılarla raks eden suyun elleri, çakıl taslarını okşarken, ay gülümsemesiyle münferit yüreklere inat, yıldızlarla sevişiyordu. Denizin ufuk çizgisinde beliren yakamozlar, minik kıpırtılarla uykulu gözlerle oynaşırken, kayaların ardına sığınan sincaplar muzip devinimleriyle alelacayip sesler çıkarıyorlardı.
Esen hararetli meltem, akşamın alaca karanlığında şüpheli duruşuyla dağın eteklerinden koşup gelerek, kum taneciklerine can verdi. Çam kokusunun limoni nefesi, papatya çiçeklerinin yaprak aralarında eğrelti duruşuna küçük dokunuşlar bırakıp, ardına dahi bakmadan semaya doğru yükseldi.
Sonbaharın sarımtırak yaprakları dokunaklı bakışlarıyla havalanıp kumsalın kum tepeciklerine uçuşarak titrek bedenlerini, suyun ölümsüzlüğüne bıraktı. Yaprakların ardında kalan beden, bedbaht duruşuyla can çekişiyor gibiydi. İnsafsız Karadeniz’in durulmuş cüretkâr delikanlı hali, uslanmaz bir hovarda edasıyla aheste bekleyişteydi.
Sabretmek sınırsızdı.
Son bekleyişler bir öncekinden daha devinimli ve arsızdı.
Arsızlık yüzünde kol gezerken, genç adam bezgin bakışlarını elindeki kızılcık çubuğuna mıhladı. Kaygılı mavi gözleri çakmak gibi parlak ve kısıktı. Gözlerinin mavisinde dokunaklı bir yel esip geçti. Ağlamaklı yüzünün çehresini saran kırlaşmış sakallarının arasında parlayan kum tanecikleri, rüzgârın şamarıyla yerlerinde titredi.
İçi titredi Yüreği ağzına geldi. Solgun bir gelinciği andıran tenindeki doğallık, bir erkeğe tezat duruşuyla çocuksuydu. Lakin kaşının kıvrımlarındaki sertlik ve vakur duruş, olgunluğa ermiş bir meyvenin ısırılışındaki tadın lezzetindeydi.
Yeleğinin iç cebinden çıkardığı baba yadigârı çakısı, karaltıda ay yarısı gibi parladı. Elindeki odun parçasının sert kurumuş bedenini, kazımaya başladı. Kumun üzerine serpilen deri parçacıkları, çoktan can çekişmeye başlamıştı. Gözyaşlarına aldırmadan, keskin devinimlerle işine devam etti. Yüreğinin sıkıntısını, dışa dönük resmediyor gibiydi. Sevdasının resmini çıplak kalmış odun parçasıyla, kumun üzerine resmetti.
_ Selina!
Kumun üzerindeki yazıya gözleri tutunup kaldı. Kurumuş etli dudaklarından ismin harfleri döküldü. İçi titredi. Yüreği sızladı. Bir kıskaç acımasız elleriyle yüreğini burktu. Sıktı. Sıkıldıkça gözlerinden kirpiklerine akan yaşlarını, gönlüne akıttı. Yüreğinden dudaklarına ulaşan kelimelere, kum can verdi.
_ Efulim!
Atmaca doğan olsam.
Kapularına konsam.
Gece uyurken yârim.
Göşeğinde bulunsam.
Gece geldim duydun mi?
Guzelim uyudun mi?
Bağırdım kapılara.
Sesumi tanudin mİ?
Efulim!
Sesinin tınısı geceyi ikiye böldü. Tok ve viran ses, dalgaların hışırtısında kaybolup gitti. Dudaklarından son çıkan kelime Efulim oldu. Yankı kulaklarına çarpıp, hızlı akan damarlarındaki kan ile buluşunca bedeni titredi. Düşlerini terk etmeden, bekleyişlerin ikinci gecesinde kendini yalnız hissetti. Kıvılcım olan kalbi lava dönüşmüş avuçlarını yakarken, özleminin dayanılmaz sancısında kavruldu. Çehresine esen yelin kokusunda kadını vardı. Doyasıya içine çekti.
Gözlerin kapattı. Bir çift okyanus mavisi göz bedenini hapsetti. Yaşmağının ardına sakladığı saçlarının çiçek kokusunu, içine çekti. Mermer boynuna bir öpücük kondurdu. Ellerini avuçlarının arasına aldı. Sıcaklığını yüreğine nakşetti. Avuçlarının orta yerini koklayıp sıkıca bedenine sarıldı. Kanı dondu. Dayanılamaz istek erkeği kendine getirdi ve güç bela gözlerini araladı. Yıldızlar gülümsedi. Ay şımarık bakışıyla alay edercesine dudak büktü.
Mayhoş bir acı ağzının içinde dolaşırken, omuzuna dokunan bir el ile irkildi. Çiçek kokusu saçlarının arasında dolaşmaya başlarken, heyecanına yenik düşüp dudaklarından fısıltı halinde intizar döküldü.
_ Selina!
Mavi masal sona ererken, ay kıskanç bakışlarıyla birbirine kenetlenmiş iki bedene hasetle bakıyordu.
SEVİLAY DİLBER