- 1450 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yine bir İstanbul Nostaljisi: BOĞAZ VAPURLARI
İskele görevlisinin, bekleme salonunun demir parmaklıklı kapısını açıp, seslenmesiyle başlardı yolculuk, ’Üsküdar, Kuzguncuk Çengelköy,
Beylerbeyi, Ortaköy, Bebek, Küçüksu, Kandilli, Yeniköy, Çubuklu,
Paşabahçe, Beykoz, Kavaklara kadaaaar! ’ diye...
Elimizde sevdiğimizin eli, İstanbul’u yudum yudum içtiğimiz o, parasız talebelik günlerimizde, her günkü meskenimizdi o Boğaz Vapurları...
Yeni ve daha yollu gemiler genelde Kadıköy ve Adalar hattında çalıştığından, Boğaz hattında akıntıyı arkasına aldığında canlanan, ters akıntılarda ise yavaşlayan eski tip gemiler çalışırdı...Üstelik,bu seferler, Boğazın hemen tüm iskelelerine uğrayarak yapıldığından, halk arasında bu gemilere ’dilenci vapuru’ denirdi. Hep aynı hatta çalışmanın sağladığı deneyimle, çımacıar, iskeleye yanaşırken, çımayı kement gibi atarak bir seferde oturturlardı iskeledeki babalara...
Gerçi bizim hiç şikâyetimiz olmazdı gemilerin yavaşlığından, çünki ne kadar uzun süre geçirsek,o kadar mutlu olurduk, karşılıklı oturup pencere kenarında, bir yandan Boğaziçinin o zamanki yemyeşil sırtlarını, kıyılardaki el oyası gibi yalıları, bir yandan da sevdâlı gözlerimizi seyrederek...
Genellikle hep aynı kaptanlar yönetirdi bu gemileri ve bazılarının sahildeki yalılarda bir gizli ’aşna’ sı olurdu. Gemi, o yalıya yaklaşırken kıyıya iyice yakın seyrederdi ve şifreli gibi bir uzun, bir kısa sonra bir de çok uzun düdükle haber verirdi geçmekte olduğunu.
Yalının ya en üst katındaki kuş yuvası misali çatı odasının penceresinde, ya da deniz kıyısındaki taşlığında, o evin genç kızı veya yetiştirmesi, yahut da evlenmemiş orta yaşlı bir hanım beliriverirdi hemen...
Elleriyle saçını düzelterek alırdı bu düdük selamını o masum sevgi ilişkisinin sahildeki tarafı, kimsenin görmediğini, anlamadığını düşünmenin rahatlığı içinde...
Oysa, bizim gibi bu hattın devamlı yolcuları, hep bilirdik hangi gemi kaptanıyla hangi yalı sakini arasında bu masum ’eski zaman sevdası’nın yaşandığını...
Bu vapurların en kalabalık olduğu günler, maç günleriydi. Çünki o yıllarda, Boğazın Anadolu yakasında, Beykoz’da, Türkiye’nin en güçlü futbol takımlarından biri vardı. Genellikle Boğazın sert ve temiz havasında yetişen semt gençlerinden oluşan ve Türk futboluna bir çok unutulmaz yıldız yetiştiren bu amatör ruhlu takım, sık sık Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray gibi büyük takımları da dize getirirdi. Şimdiki Çırağan Oteli’nin bulunduğu sahadaki Şeref Stadında, ya da daha sonraları Dolmabahçe’de oynanan maçlara, Beykoz’dan çok kalabalık bir seyirci grubu giderdi.
Maç sonrası ise bu gruptakiler, Beşiktaş’tan vapurla dönerlerdi Beykoza...
Vapur, taşıma kapasitesinin iki - üç katı yolcuyla, kaptan köşkünün etrafına kadar salkım salkım insanla dolu olarak dönerdi Beykoz’a...
Hele, Beykoz kazanmışsa o gün, gemi Paşabahçe’den, Çubuklu’dan itibaren hiç durmadan düdük öttüre öttüre yaklaşırken, maça gidememiş olan yaşlı ya da küçük Beykoz’lular, kadını ile, erkeği ile doldurur, ana - baba gününe çevirirlerdi Beykoz İskelesini, bu zafer kafilesini karşılamak için...
15 kuruşluk talebe biletiyle, boğazın manzarasını, havasını, çekindiğimiz gözlerden uzak, saatlerce yaşayabildiğimiz bu yolculuk, haylaz günlerimizin en huzurlu rengi olduğundan, ikinci meskenimizdi âdeta Boğaz Vapurları...
Boğazın,her gün bir başka uzak ve kuytu köşesine gider,orada Boğazın o misk gibi havasıyla beraber yirmili yaşların her türlü mutluluğunu solurduk
Kavaklarda balık yemek, aşardı babamızın verdiği harçlıkla beslenen talebe bütçemizi ama, Küçüksu’da mısır, Kanlıca’da birer kâse şekerli yoğurt yemenin ya da Emirgân’da, Çınar altında birer bardak çay içmenin keyfini unutmak mümkün mü, hele kuytu köşelerde bahardaki kuşlar gibi saatlerce süren koklaşmalardan sonra....
Hava ister yağmurlu, ister karlı olsun, ıslansak da, üşüsek de vız gelirdi, çünki nasıl olsa dönüşte yine bir Boğaz vapurunun çay ocağı karşısındaki sıcacık köşenin boş olduğunu bilirdik. Ve bir şiirimde dediğim gibi;
’Sokulup birbirimize, ısınır, kururduk;
Onbeş kuruş vapur, onbeş kuruş çay;
Otuz kuruştu mutluluk’...
Ünal Beşkese
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.