melankonun zırvaları 1
( Delirmeye çeyrek kala mart ayının güneşli günlerinden biri ofiste)
Adını okşamıştım farenin ucuyla ekranımda. Sen gelseydin saçlarını da okşayabilirdim şefkatle. Ama beklenen, istenen herşey elde edilemediği için kıymetli oluyor. Artık istemiyorum gelme sen! Bugün anladım... Bugün seni kalbimden uğurladım. Gelsen de ben yokum artık...
( Ofiste müthiş boğaz manzarası karşısında...)
Yok yazılamıyor böyle, yazmayı çok isteyince. Sözcükler kendi ağırlıklarıyla dökülmek istiyorlar. Beklemek lazım onları. Yanyana gelecekler öncelikle kolay mı! Öyle her istediğin anda yürek yakacak satırları oluşturamazlar! Senin yüreğin yanıyormuş onlara ne! Ama melanko bu illaki yazacak! Birkaç silkiniş...Parmaklar çıtırdatılır...Kalem iki üç kez döndürülür bu sırada...Nasıl anlatmalı nasıl? Dünya üzerinde görülebilecek böyle güzel kaç manzara vardır. Boğaz Köprüsü ile Kız Kulesi’ nin paslaşmasını masmavi sularda, vapur seslerinin martıların çığlıklarının eşliğinde, kime nasıl anlatabilirim ki? Boşuna çırpınma melanko, kalan bir kaç avuç yeşilliğiyle bile karşı kıyının güzelliğini, iki aşığın dudak dudağa gelişi gibi iki kıtanın boğazda cilveleştiği ve güneşin bu aşıkları ısıtmak için kış gününde baharı yaşattığını görmeyene nasıl anlatabilirsin? Bu gördüklerin tarifi olmaz! Olamaz! Ne hissettiğimi, içimi hem heyecanlandıran hem de yalan duyguları anlatamam. Bırak melanko yazma! Sadece seyreyle bu alemde var mı böylesi sor kendine?
.....
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.