- 644 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aşktı Damarlarımızdaki Asil Vebal
Sermayesiz çevrilen ruletlerin sır/ça saraylarında yaşar mutluluk, hüzündür sermayesi
Kefilsiz sözcüklerin aşikâre mevsimlerinde acıtır gönlümüzü yokluk, özümüzdür payesi
Kıyam/et/in cenderesine yolculuk yapıyor insanlar, maya/sız bildirilerle tükenişte gayesi
Aşktı damarlarımızdaki asi/l vebal, asırlardır kirli masallarla büyüttük çocuk yüreklerimizi
Kendinden taşarak uzaklara ulaşan ırmakların sürüklediği kırık dalların intizarıdır hayat, mutlulukla ışıldayan su zerreciklerinin aşikâr yalnızlığıdır aslında. Doymamış hazların tenceresinden taşan ve ruhu besleyen kollar gibidir aşk, kekre yolculuklarla yanaklardan süzülüp toprağa düşen gözyaşlarının öyküsüdür bir bakıma. Kıymık tende kök salar, dal geceler boyu uzun yolculuklarla suları kucaklar. Gözyaşları bu yüzden asildir gülüm, mevsim ne olursa olsun gönüllerden ayrılarak başıboş denizlere akar.
Derin dinlencelerin uykulu yüzleriyle unuturuz dünü bir çırpıda, ağlamaklı geçen bir gecenin nafilesiz dönüşleriyle. Beyaz yastıkların sevda işlemeli kılıflarına hüzünlerin gözyaşını sıvadıkça ve soğuk odalara aşkı çağırdıkça o mağrur ekseninde kıvrılırız hayatın. Olmazlarla inancımızı zedeler ara sıra yaşam, korunmasız bir menzilde ayaza çalar yüzümüz ve titrer içimiz. Her inkârında merhem aradığımız kaygılı yanıtlarda dolar göğsümüz, bir adam sabırla iter gerçeğin kapısını ve yüreğindeki sevdayla tutar özlemin asırlık yasını.
Mana aradığımız alametlerin sevgi tefrikalarında derin bir denize sığdırırız asi bakışlarımızı. Her yolculuk kangren kavuşmaların mecaz kentleriyle dolar soğuk odamıza ve dudağını sürer kayıp giden ömürlerle sevinçlerimize. Yapışkan duvarlara aşkın resmini çizdim asırlardır, kanaması dinmeyen yüreğimin gelgitlerini sözcüklerle dindirmekteyim. Masalların yırtık sayfalarına sabahlar üşüştü her mevsim, yanık gövdemin kalıplarına baharlar polenlerini serpmeden. Su buzdan ayrıldı, şafak güneşe sarıldı, nur kendi yasağını dinledi sevdayla ve bir menekşe toprak kokan avuçlarını ruhuma sürerek gecelerce göğsümde ağladı.
Göğün yalnızlığını güneş sarar, kirini yağmur yıkar. Göz ucuyla aralandığımız ve her savakta delirmiş tutkularla aşka sobelendiğimiz o bahar polenlerini günü gelince toprağa gömeriz.. Nafile düşünüşlerimizin tahterevallileriyle yıldız aşırırız ıslak göklerden ve bitimsiz yakarılarla her mevsim göçmen kuşları o yaşlı gözlerimizle izleriz. Aşktır özlemin diğer adı gülüm, yanık tenimizi mağrur ağıtlarla gece gündüz biz sevgiyle dikeriz.
Gül bahçelerinden esen hüzzam bir yeldi bakışların, gün dönerdi geldiği yere, göğsüm sensizliğin örsünde dövüldükçe, Karanlık fısıltıyla aralanır, beyaz çarşaflara lila renkli çiçeklerin kokusu sinerdi. Duvarlardan yol bulup o karanlık odaya sığınan sarmaşıklar gibiydi sevişmelerimiz, ruhumun terkisinde diyar diyar yolculuk ederdim. Aşk ve ihtirastı bakışların yar, hangi yana dönsem beni sarar, kadın varlığının mabedinde maral bir ceylan gibi pınarlarında dudaklarının pınarlarında yalnızlığımı unuturdum.
Hep o yangın ırmağında kutsadık günahkâr ruhlarımızı, dün geçti, bugün anları biçti ve yangının dili tenlerimizi seçti. Öfkeli masalların kahramanlarına aşkı verdik, yasak sevişmelerin helal mevsimlerini gövdemize biçerek biz hep olmazları sevdik. Unuttuk merhabaları, gün geldi unutulduk, yeni titreyişlerle ve yeni düşünüşlerle biz yine birbirimizden gitmedik. Aşktı damarlarımızdaki vebal, dolaştıkça o içimizde daha da güçlendik.
Kalabalığı koynuna dileyen, vakti gelince bizi bile istemeyen yorgun bir gecenin düş ağrısı başlayınca hiçbir şarkı kar etmez elem kar yalnızlığımıza. Hicaz besteler düşer günlüklerimize, şiire şafak sürtünür, gün kendi içinde ışıltılara bölünür ve bir yel saçlarımızı okşayarak gülüşümüze bürünür. Her sancı kendini izler sırları dökülmüş aynalarda oysa özlemin rayları ıslak bir düşü taşırken çok uzaklara.
Ruhumuzun fırtına mevsimlerine göğsümüzü verince bir çocukluk ülküsüyle dolar gözlerimiz, avuçlarımızda sıktığımız çay bardağı üşür. Duman duman olmuş gözlerimizin ütopyasından anılar geçen, denizler gölgeli bir yaşamın şavkını derinlerine düşürür. Yılgın bir düş ağrısının kimliksiz şehirlerinden gidişin sorularıdır dudaklarımızdaki uçuk, türküyle ovar, şiirlerle uykulara yatırırız. Her sızı kendi tozlarını biriktirir gönül raflarında, karelerde biriken anlarla gün gelir soylu hicranını pekiştirir.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.